share
share this article on digg Linkedin Üzerinde Paylaş Google+ Üzerinde Paylaş Facebook Üzerinde Paylaş
this

Kelimat-ı Kudsiyye 6. Bölüm

0 yorum

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- Cokreş köyündeki bir sohbetinde şöyle dedi:

-Tarikatın amacı nefsin alçaklığının ve pisliğinin farkına varmaktır. Çünkü fazilet şükürdedir ve şükredicilik de bizden değildir. Çünkü insanda bulunan her iyi haslet Ulu Allah’tandır. Kul şükredince onu buna Ulu Allah muvaffak ettiğine göre insana hiçbirşey kalmaz ve böylece insan kusurlu durumdan çıkmış sayılamaz. Bu hikmetin ışığı altında Ulu Allah’ın Peygamber Efendimize –salat ve selam üzerine olsun- seslenen şu ayeti üzerinde düşünmek gerekir:

Buna göre Rabbinden mağfiret dile . Hiç şüphesiz O tevbeleri kabul edendir. (Nasr Suresi 3)

Bilindiği gibi bu ayet Peygamberimizin vefatından az önce inmiştir. Çünkü günahlar ya şereiatle ilgili günahlar olur ki, peygamberler bunlardan masumdur(korunmuştur). Yahut varlık duygusundan ileri gelen günahlar olurlar ki bu çeşit günahlar herkes için söz konusudur. Buna göre insan iyilikleri Allah’a dayandırmalı ve kötülükleri de kendinden bilerek her zaman Ulu Allah’tan mağfiret dilemelidir.

*****

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- Kaskani köyündeki bir sohbetinde şunları söyledi:

Gecenin ilk kısmının nisbeti son kısmının nisbetinden farklıdır. Gecenin son kısmının nisbeti de gündüzün ilk kısmının nisbetinden, bu da gündüzün orta kısmının nisbetinden ve bu da gündüzün son kısmının nisbetinden farklıdır. Bir meclisin nisbeti de başka bir meclisin nisbetinden farklıdır. Çünkü feyizler devamlı surette geldiği için her feyiz öbür feyizden farklıdır. Bunları gözetmek gerekir.

*****

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- Cukreş köyündeki sohbetinde şunları söyledi:

Benim sohbetlerde iki konuya yer vermek adetimdir ki bu konular aslında Nakşibendi sohbetlerinin özellikleri arasında yoktur. Biri, ben sohbetlerimde sık sık ölümü hatırlatırım ki, kalp göçmeyi gaye edinsin. İkincisi de dünyayı kötüleyip kalbin ondan nefret etmesini sağlamaktır.

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- hicri 1291 yılında Memani köyündeki sohbetinde şunları söyledi:

Göğsün açılmasından (inşirah-ı sadr’dan) sonra nisbetin en kuvvetli derecelisi onun deniz dalgaları gibi gelmesidir. Bundan sonra gelen dereceler sırası ile çiğ şeklinde, duman şeklinde ve koku biçiminde olur.

VARLIK DUYGUSUNDAN SIYRILMAK

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- Nurşin köyünde bana ‘Sana emretmiş olduğum virdleri yerine getiriyor musun?’ diye sordu. Kendilerine ‘Hayır efendim’ diye cevap verince ‘Niye virdlerini terk ediyorsun. Virdleri terk etmek varlık duygusundan ileri gelir.’ diye cevap verdi.

*****

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- Hicri 1292 yılında Nurşin köyünde Gavs-ül Azam hazretlerinin şu sözlerini nakletti:

Hace Muhammed Parisa’nın kalbi dardı, içine Allah’tan başkası sığmadı. Allah kalbine yerleşince artık daha fazla yükselemedi. Buna karşılık Hace Alauddin Attar’ın kalbi geniş olduğu için hem Allah’ı ve hem de Şeyhi içine sığdırabilmişti. Böyle olunca nefsini daima gaflet halinde gördüğü için yükselmeye devam etti. Oysa gafil değildi.

Sözlerinin burasında kendilerine ‘Alauddin Attar’ın kalbinin geniş olması ihtiyari mi idi, yoksa değil mi idi?’ diye sorunca bana şöyle cevap verdi:

‘Bunun kaynağı varlık duygusundan sıyrılma seyrini (gelişmesini) diğer alanlardaki gelişmelerden öne almaktır.’

Ömrüm hakkı için O’nun bu kudsi sözlerini dinlerken anladım ki, şeyhlerin kabiliyetli müridlerinin müşahede ve cezbe alanlarındaki gelişmelerini ertelemelerinin sebebi, onların kalplerini genişleterek daha çok yükselmelerini sağlamaktır. Yani bu tutum şeyhlerin o müridlere karşı bağışlanmış büyük bir lütfudur. Buna göre hiçbir mürid gelişmesi geri kaldı diye sıkılmaksızın olanca gayretiyle varlık duygusundan sıyrılmaya çalışmalıdır.

Şeyh hazretleri sözlerine devam ederek: ‘Tabakat-i Şarani’ adlı kitaptan şu hikayeyi nakletti:

Azizan hazretlerinin şöyle bir huyuı vardı. Müridlerinden birini kemale erdireceği zaman gelince onu ‘Cariyeme sarkıntılık etti.’ diye şikayet ederdi. Bunun üzerine o müride dayak atılır ve bir süre hapse atılırdı. Arkasından hakim huzuruna çıkarılınca şeyhini yalanlamayı vicdanına sığdıramadığı için cariyeye sarkıntılık yapmadığı halde ‘Evet yaptım’ diye ifade verirdi. Hapisten salıverilince de gene şeyhine gelir, onu terk etmezdi.

Ölmek üzereyken de ‘Olup bitenlerin hepsi yalandır, benim birtek müridim bile yoktur ve olmamıştır.’ dedi.

Kendilerine Azizan hazretlerinin neden böyle yaptığını sorunca bana ‘Müridlerinin varlık ve benlik duygusundan tamamen sıyrılmalarını sağlamak için’ diye cevap verdi.

Şeyh hazretleri sözlerini şöyle bağladı:

Bu hikayeyi görünce sizleri de buna benzer bir şekilde imtihan etmek istedim fakat inkarcıların çıkaracağı dedikoduları düşünerek bu fikirden vazgeçtim.

*****

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- Hicri 1293 yılındaTercunk köyündeki bir sohbetinde varlık duygusundan sıyrılmanın faydası ile ilgili olarak Abdal Ağanın evinde şöyle dedi:

İçimde bir kuşku doğdu. ‘Bizim işlediğimiz ameller başkalarının amelleri gibi değildir.’ diye endişeye kapıldım. Oysa amellerimizin az olmasına rağmen bizim nisbetimiz amelleri bizden çok olan başkalarının nisbetinden daha çoktur. Bana denildi ki; ‘Nisbet herkese gelir, fakat varlık duygusundan sıyrılanın nisbeti kalır, buna karşılık öyle olmayanın nisbeti geldiği gibi kalmaz.’ Bizim varlık duygusundan sıyrılmamız en üstün sıyrılma şeklidir. Çünkü bu sıyrılış hem dünyayı ve hem de ahreti kapsamına alır. Oysa bizim dışımızdakilerin varlıktan sıyrılışı böyle değildir.

DERS VERMEK

Abdurrahman Taği hazretleri –Allah ondan razı olsun- bir sohbetleri sırasında ‘Başka tarikatlerde olduğu gibi, keşifler ve kerametler sabit olunca müridin dersi yenilenmez. Müridin dersi sadece şer-i bir gerekçe ile yenilenir’ dedi. Sözlerine devam ederek tevbe eden bir mürid adayının istihareden sonra rüyasında ne gördüğünü sormayı ihmal ettiğimiz için bizi azarladı ve şöyle dedi:

‘Molla Said, tevbe edenlerin rüyalarında ne gördüğünü sormayı ihmal ediyor. Oysa bunu mutlaka sormak gerekir ki, mürid rüyasına göre ya korkutularak veya sevgi yolu ile eğitilebilsin.’

Sözlerinin burasında kendilerine ‘Tevbe eden müride gördüğü rüya sorulduktan sonra nasıl bir eğitim uygulanacağı konusunda şeyhe başvurulacak mı?’ diye sorulunca bana ‘Evet’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Molla Said ‘Onların sorulacak ve eğitimde esas alınacak bir halleri olmuyor’ deyince ona da ‘Öyle de olsa gene rüyalarını sormak gerekir’ dedi. Ben kendilerine ‘Peki tevbe eden mürid rüyasında bir şey görmezse nasıl eğitilecek?’ diye sorunca bana ‘Böyle mürid adayının nasıl eğitileceği şeyhin görüşüne bağlıdır’ diye cevap verdi. Daha sonra sözlerine şöyle devam etti:

Şeyhlerden biri, istihareyi o kadar önemli tutardı ki, çeşitli vesileler ile yedi kere istihare yapılmasını emrederdi. Fakat kendisine bu sayıyı ikiye düşürmesi emredildi. Biri tarikate girmek veya girmemek hususunda işaret almak, öbürü de müridlik için yapılır. Benim görüşüme göre istihare kişinin meşrebini ortaya koyacak bir rüya görmesi içindir.

Ben üç kere istihare yaptım. İkisi tarikate gireceğim sırada idi. Bunların birincisinde değil de ikincisinde bana tarikate girmem için işaret verilmişti. Üçüncüsünü de müridlik için yapmıştım.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*