Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/nursinne/public_html/wp-config.php:1) in /home/nursinne/public_html/wp-content/plugins/wordpress-mobile-pack/inc/class-wmp-cookie.php on line 50
Peygamber Efendimizin Soyu, Gençlik Devresi | Nurşin

share
share this article on digg Linkedin Üzerinde Paylaş Google+ Üzerinde Paylaş Facebook Üzerinde Paylaş
this

Peygamber Efendimizin Soyu, Gençlik Devresi

0 yorum

بسم الله الرحمن الرحيم

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ

وَالْيَوْمَ الْآخِرَوَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

<<Lekad kâne lekum fî resûlillâhi usvetun hasenetun limen kâne yercûllâhe vel yevmel âhıre ve zekerallâhe kesîrâ(kesîren).>>

(Ey mü’minler!) Andolsun ki Allah’ın elçisinde (onun sözleri, fiilleri ve hallerinde) sizin için pek güzel örnekler vardır.(O halde onun sünnetine sımsıkı sarılın).Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı arzulayan ve Allah’ı çokça ananlar (istiğfarda bulunan ve her halinde Allah’a şükredenler ancak onun sünnetini örnek alır).<!–[if !supportFootnotes]–>[1]<!–[endif]–>

Önsöz

Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ’ya hamdolsun.Rasûllerin en faziletlisi ve peygamberlerin sonuncusu, doğru sözlü ve güvenilir insan, kızıl olsun, siyah olsun bütün insanlığa peygamber olarak gönderilen Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘e, onun âile halkına, İslâm sancağını omuzlarında taşıyan ashâbına, onlara en güzel bir şekilde uyanimamlara, yol gösterenlere, dâvetçilere, muttakîlere, sâlihlere ve kıyâmet gününe kadar onların yolunda yürüyenlere salat ve selâm olsun.

Siyer-i Nebî (Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Hayatı) ilimlerin en şereflisi, en saygıdeğeri, hedef ve arzu bakımından en yücesidir.Müslüman, bu ilim sayesinde dînini ve peygamberini öğrenir.Allah Teâlâ’nın Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘i sağlam bir kök ve cömertlikle şereflendirmesi,sonra onu vahiy, elçilik, dâvetin zorlukları ve dînine dâvet etme gibi görevlerle görevlendirmesi, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in de bütün gücünü aralıksız olarak bu uğurda sarfetmesi, bu yolda belâ ve zorluklara mâruz kalması, bunun yanısıra Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in Allah Teâlâ’nın yardımını ve gizli askerleri olan kıymetli meleklerinin desteğini kazanması, Allah Teâlâ’nın bütün sebepleri onun için yönlendirmesi, gökten bereketler indirmesi ve onu hârikulade hallerle desteklemesi, bu ilim sayesinde öğrenilir.

Eskiden ve günümüzde gerek araştırma, gerekse yazı ve telif yönünden bu konuya çok önem verilmiştir.Çünkü bu amel, îmân samimiyetinden ve ona karşı duyulan sevgi ve bağlılıktan kaynaklanmaktadır.Ancak ne var ki bu işle ilgilenenlerin geneli, yeterli tahkik yapamadıkları için, aksine –bu konuda sahîh ve sâbit olmasa bile- eserlerine kendi görüşlerini, eğilimlerini ve duygularını katmışlardır.Hatta kimi zaman dinin esaslarıyla çelişen ve makul dâiresinden çıkan görüşlere yer vermişlerdir.

İşte bu durum sebebiyle bazı kardeşler bana bu konuda bu ilmin ehli tarafından kabul edilmiş ve sâbit hususların yer alacağı, yeni yetişen nesil ile okuyan her kesim gözönünde bulundurulmak ve tarafgir davranmaktan ve haktan sapmaktan uzak durmak şartıyla orta boylu yeni bir siyer kitabı yazmamı teklif ettiler.Bunun üzerine, Allah Teâlâ’dan beni başarılı ve görüşümde isâbetli kılmasını dileyerek benden istenen işe başladım.Bunu yaparken de ilk önce Kur’an-ı Kerim ve muteber tefsir kitaplarına, sonra da hadis ve siyer kitaplarına başvurdum. Bu kitaplarda bulunan delillerden, iç ve dış şâhitlerden istifade ettim. Mümkün olduğunca ibârelerin rivâyetlerden ve selef-i sâlihin sözlerinden alınmış olmasını tercih ettim.Bunu yaparken kısa ve öz olmasını ve seçkin olmasını göz önünde bulundurdum.

İstenilen şeyi büyük ölçüde yerine getirdiğimi ümit eder ve bu kitabı müslümanlara faydalı kılmasını ve bu çalışmayı, vechi kerimine lâyık kılmasını Allah Teâlâ’dan niyâz ederim.

MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-‘İN SOYU, GENÇLİK DEVRESİ VE PEYGAMBERLİKTEN ÖNCEKİ HALLERİ:

ŞEREFLİ SOYU (NESEBİ):

Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-, Allah Teâlâ’nın en kıymetli kulu, rasûllerin en fazîletlisi ve peygamberlerin sonuncusudur.

Onun soy zinciri yukarıdan aşağıya doğru şu şekilde sıralanmaktadır:

O, Adnan oğlu, Ma’d oğlu, Nizâr oğlu, Mudar oğlu, İlyâs oğlu, Mudrike oğlu, Huzeyme oğlu, Kinâne oğlu, Nadr oğlu, Mâlik oğlu, Fihr oğlu, Ğâlib oğlu, Luey oğlu, Ka’b oğlu, Murra oğlu, Kilâb oğlu, Kusay oğlu, Abd-i Menâf oğlu, Hâşim oğlu, Abdulmuttalib oğlu, Abdullah oğlu Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘dir.Adnan, İbrâhim-aleyhisselâm-’ın oğlu İsmâil’in soyundandır ki Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in, Adnan’a kadar olan soyunun yukarıdaki gibi olduğu konusunda tarihçiler görüş birliğindedirler.Ancak Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem- ile İsmail-aleyhisselâm- arasında sayı ve isimler hakkında kesin bir bilgi yoktur.

Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in annesi Âmine’nin soyuna gelince o, Kilâb’ın oğlu, Zühre’nin oğlu, Abd-i Menâf’ın oğlu Vehb’in kızı Âmine’dir.Kilab,babası tarafından Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-’in beşinci dedesidir.Dolayısıyla Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in babası ile annesi aynı soydan gelmekte olup ikisi de “Kilâb”da birleşmektedir.Kilâb’ın ismi, Hakîm’dir.Urve olduğu da söylenmektedir.Fakat o, köpeklerle çokça ava çıktığından dolayı bu isimle tanınmıştır.

MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-‘İN KABİLESİ:

Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in kabilesi, Arap kabileleri arasında şerefli, şânı yüce, soylu ve kutsal konumuyla tanınan Kureyş kabilesidir.Kureyş ise, Fihr b. Mâlikveya Nadr b. Kinâne’nin lakabıdır.

Bu kabilenin ileri gelen erkeklerinin hepsi, zamanlarının en saygın ve en şerefli kimseleri idiler.Nitekim onlardan Kusay b. Kilâb (adı Zeyd’dir), başkasından birçok yönden üstün olmuştur.Zirâ Kureyş kabilesinden Kâbe’nin yönetimini ilk defa üstlenen odur. Dolayısıyla Kusay b.Kilab, Kâbe’nin hâciplik ve muhafızlık görevleri kendisine verilmişti.Kâbe’nin anahtarı, onun elindeydi.O, Kâbe’nin kapısını dilediği kimse için ve dilediği zaman açardı.Mekke’nin dışında dağınık bir şekilde, başka kabileler arasında yaşayan Kureyş kabilesini Mekke’nin içine yerleştiren odur.Sikâye ve Rifâde gibi hayır kuruluşlarını kuran odur.

Sikâye:Hurma veya bal veyahut da kuru üzüm şırasından yapılan ve hacılara dağıtılan tatlı sudur.Kusay b. Kilâb, bu tatlı suyu deriden yapılan havuzların içerisinde hazırlar, hacılar da onu içerlerdi.

Rifâde:Kureyş kabilesinin her yıl Beytullah’ı haccetmeye gelenlere hac mevsiminde ikram ettikleri yemeklerdir.

Kusay b. Kilâb, Kâbe’nin kuzeyinde bir ev yaptı. Bu ev, o dönemde Daru’n-Nedve olarak biliniyordu.Burası, Kureyş’in şurâ meclisi ve toplumsal kararların alındığı merkez konumundaydı. Öyle kiDaru’n-Nedve‘nin dışında hiçbir yerde nikah kıyılmaz ve hiçbir iş yapılmazdı.Sancak ve komutanlık Kusay b. Kilâb’ın elinde idi. Sancak onun elinde olmadan savaşa çıkılmazdı. Kusay b. Kilâb, cömert, akıllı ve kavminde sözü dinlenen birisiydi.

MUHAMMED-sallallahu aleyhi ve sellem-‘İN ÂİLESİ:

Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in âilesi; ikinci kuşaktan dedesi olan Hâşim’e nisbetle Hâşimî âilesi olarak bilinirdi.Hâşim, Sikâye ve Rifâde gibi görevleri, Kusay b. Kilâb’tan miras olarak devralmış, ondan sonra da kardeşi Muttalib, bu görevi miras olarak devralmış, nihâyet İslâm gelene kadar Hâşim’in çocukları bu hal üzere mirası devralmışlardır.

Hâşim, kendi zamanın en büyüğü idi.Ekmeği parça parça edip et suyuna koyup tirit yemeği yapar, sonra da yesinler diye insanlara bırakırdı. Bu sebeple kendisine Hâşim lakabı verilmiştir. Asıl adı, Amr idi.Kış mevsiminde Yemen’e, yaz mevsiminde ise Şam diyârına ilk defa iki sefer düzenleyen ve bunu gelenek haline getiren kişi odur. Hâşim, Bathâ’nın<!–[if !supportFootnotes]–>[2]<!–[endif]–> efendisi olarak da tanınırdı.

Hâşim, birgün ticaret için Şam diyârına yolculuğa çıktığı zaman yolda Yesrib’e (Medine’ye) uğradı. Orada Adiy b. Neccâr oğullarından Amr b. Zeyd’e misafir oldu.Bu sırada Amr’ın kızı Selmâ ile evlendi.Bir süre Selmâ’nın yanında kaldıktan sonra Şam diyârına yola çıktı.Bu arada Selmâ, hâmile idi. Yolculuğu sırasında Filistin topraklarında Gazze bölgesinde öldü. Daha sonra Selmâ, Medine’de bir erkek çocuğu dünyaya getirdi ve saçındaki beyaz kıldan dolayı ona Şeybe adını verdi.

Bu çocuk, dayılarının arasında yetişmeye başladı.Fakat Mekke bulunan amcaları, yedi veya sekiz yaşına gelinceye kadaronun kendilerinin yeğeni olduğunu bilemediler.Nihâyet amcası Muttalib bunu öğrenince onu Mekke’ye alıp götürdü.Mekke’ye geldiğinde insanlar onu görünce, Şeybe’yi Muttalib’in kölesi zannedip ona Muttalib’in kölesi anlamına gelen “Abdulmuttalib”dediler.Bundan dolayı Abdulmuttalib, bu isimle meşhur oldu.

Abdulmuttalib, insanların en zarifi ve en yakışıklısı, konum bakımından da en büyüğü idi.Onun zamanında hiç kimse onun makam ve şerefine ulaşamadı.O, Kureyş kabilesinin efendisi, Mekke ticaret kervanın sahibi, Mekke’nin en şereflisi, sözüne itaat edileni ve en cömerdi idi.Cömertliğinden dolayı da kendisine cömert,eli açık anlamına gelen, “Feyyaz” denilmiştir. Sofrasından yoksullara, vahşi hayvanlara ve kuşlara yemek ayırırdı.Bu sebeple ovalarda insanları, dağ başlarında ise vahşi hayvanları ve kuşları doyuran kimse lakabını almıştır.

Curhum, Mekke halkını Mekke’den zorla çıkarttıktan sonra izi kaybolan Zemzem kuyusunu yeniden açma şerefine Abdulmuttalib nâil olmuştur. Abdulmuttalib, rüyâsında kendisine Zemzem kuyusunu kazıması emredilmiş ve kendisine Zemzem kuyusunun yeri gösterilmiştir.

Abdulmuttalib’in devrinde Fîl Olayı vuku bulmuştur. Yemen valisi Habeşistanlı Ebrehe el-Eşram, Habeşistanlı atmış bin asker ve beraberindeki fillerle birlikte Kâbe’yi yıkmak için yola çıktı.Mina ile Müzdelife arasındaki Muhassir vadisine gelince, Mekke’ye hücum etmek için hazırlık yapmaya başlayınca, Allah Teâlâ, Ebrehe’nin askerlerinin üzerine “Ebabil Kuşları”nı gönderdi.Kuşlar, askerlerin üzerine pişmiş tuğladan taşlar atmış veonları yenilip çiğnenmiş ekine çevirmişti.Bu olay, Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-’in dünyaya gelmesinden yaklaşık iki ay önce olmuştur.

Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in babası Abdullah’a gelince; Abdullah, Abdulmuttalib’in oğulları arasında en güzeli, en iffetlisi ve babası nezdinde en sevileni idi.Aslında Abdullah bir kurbanlıktı. Şöyle ki:

Abdulmuttalib, zemzem kuyusunu kazıp suyu ortaya çıkarınca, kendisi ile Kureyşliler arasında anlaşmazlıklar çıkmış, bunun üzerine Abdulmuttalib, Allah Teâlâ eğer kendisine on tane oğul bahşeder de kendisini koruma çağına geldikleri takdirde içlerinden birisini mutlaka kurban olarak kesmek üzere Allah’a adakta bulundu.Nitekim bu gerçekleşip birçok evladı olunca, adağını yerine getirmek üzere oğulları arasından kura çekti.Kur’a Abdullah’a çıktı.Bunun üzerine babası onu kurban olarak kesmek için Kâbe’ye götürdü.Ancak başta kardeşleri ve dayıları ona olmak üzere Kureyşliler onun bu istediğine engel oldular.Bunun üzerine Abdulmuttalib, Abdullah’ın yerine yüz tane deve kurban etmiştir.Dolayısıyla Peygamber-sallallahu aleyhi ve sellem-hem kurban edilmek için adanan iki kurban -İsmail ve Abdullah- , hem de iki fidye verenin oğludur.İsmail-aleyhisselâm-’ın yerine bir koç, Abdullah’ın yerine ise 100 deve fidye olarak verilmiştir.

Abdulmuttalib, oğlu Abdullah için Vehb’in kızı Âmine’yi eş olarak seçmiştir.Âmine, Kureyş kadınları içerisinde en şerefli ve konum bakımından en saygını idi.Babası Vehb ise, soy ve şeref bakımından Zühreoğulları’nın efendisi idi.Böylelikle nişan ve evlilik tamamlandı.Abdullah, Âmine ile Mekke’de evlendi.Ardından Âmine Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem-’e hamile kaldı. Bir süre sonra Abdulmuttalib, oğlu Abdullah’ı ticaret için Medine’ye –veya Şam diyârına- gönderdi.Abdullah, Şam diyârından dönerken Medine-de vefat edince Nâbiğa Zibyânî yurdunda defnedildi.Bu olay, -en doğru olan görüşe göre- Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-‘in dünyaya gelmesinden önce olmuştur.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*