share
share this article on digg Linkedin Üzerinde Paylaş Google+ Üzerinde Paylaş Facebook Üzerinde Paylaş
this

Salih Aleyhisselam

0 yorum

Salih Aleyhisselamın Soyu Ve Mesleği:

Salih b.Ubeyd[1], b.Esif[2] veya Asit[3], b.Kemaşic[4] veya Masic[5] veya Masih[6] b.Ubeyd, b.Hadir[7] veya Hazir[8] veya Cadir[9] veya Hacir[10] b.Semud[11]´, b.Âbir[12] veya Cair[13] b.İrem, b.Sâm, b.Nuh Aleyhisse!amdır. [14]

Salih Aleyhisselam; Semud kavmi içinde Baba ve Ana soyu yönünden en seç­kin ve üstün bir durumda idi. [15]

Kendisi, daha önce ticaretle uğraşırdı. [16]

 

 

 

Salih Aleyhisselamın Şekil Ve Şemaili:

 

Salih Aleyhisselâm, İsâ Aleyhisselama benzerdi. Beyaza çalar kırmızı benizli idi.

 

Düz saçlı idi. Kıvırcık saçlı değildi.

 

Kendisi, İsâ Aleyhisselam gibi yalın ayak yürür, ayakkabı giymezdi. [17]

 

Semuo Kavmi Ve Yurdları:

 

Salih Aleyhisselâm in kavmi, İkinci Âd diye anılan Semud kavmi olup Arabul´-âribedendir. [18]

 

Yüce Allah, Birinci Âd´ı, yâni Hûd Aleyhisselamın kavmini helak ettikten son­ra, onların ardından Semud kavmini yer yüzüne hâkim kılmıştı. [19]

 

Yüce Allah, Semud kavmini, uzun ömürlü yaratmıştı.

 

Hattâ, onlardan, bir kimse, kendisine taştan, çamurdan bir ev yapar, adam, daha sağ iken, ev, yıkılır giderdi.

 

Bunun için, onlar, dağlarda kayaları oyarak kendilerine evler edindiler ve ge­çim bolluğu içinde yaşadılar durdular. [20]

 

Semud kavmi; Hicaz´la Şam arasında Vâdilkura´ya kadar uzanan Hicr bölge­sinde otururlardı. [21]

 

(Hicr; Semud kavminin, Medine ile Şam arasında bulunan yurdlarının adıdır.)

 

Istahrî, Hicr hakkındaki müşâhadelerini şöyle anlatır: Hicr, halkı, az bir kariyedir. Dağlar arasında olup Vâdilkura´ya bir günlüktür.

 

Yüce Allah´ın buyurduğu gibi, Semud kavminin, dağlardan yontmuş oldukları evler (Şuarâ: 149), buradadır.

 

Esâlis diye anılan dağlar içinde, bizim evlerimizin teşkilatına benzer dağlar gi­bi yükselmiş evler gördüm.

 

Uzaktan bakan, onları, birbirine bitişik dağ sanar.

 

Ortasına varınca, her birinin münferid ve kendi kendine dikili durduklarını görür.

 

Dolaşacak olan, onlardan her birinin çevresini, seğirterek zahmetsizce dola­şabilir.

 

Evlerden her biri, kendi kendine ayakta durmaktadır.

 

İnsan, onların üzerine, ancak, son derecede zahmet çekerek çıkabilir.

 

Yüce Allah´ın:

 

“… İşte, dişi deve! Su içme hakkı, bir gün, onundur. Belli bir günün su içme hak­kı da, sizindir.” (Şuarâ: 155) buyurduğu Semud kuyusu da, Hicrdedir.”[22]

 

 

Salih Aleyhisselamın Semud Kavmine Peygamber Olarak Gönderilişi:

 

Semud kavmi, işi büsbütün azıtıp Allah´ın emrine aykırı olarak putlara tapma­ğa[23], yer yüzünde fesad çıkarmağa[24], taşkınlık etmeğe başladıkları zaman[25],

 

Yüce Allah, onlara, Salih Aleyhisselâmı, Peygamber olarak gönderdi. [26]

 

Salih Aleyhisselâm, Semud kavmini, bütün putları atarak[27] Bir olan Allah´a, hiç bir şeyi şerik koşmaksızın iman ve ibadet etmeye davete başladı. [28]

 

“Fakat, onlar; Salih Aleyhisselâmı ve tebligatını, küfr ve inkârla karşıladılar. [29]

 

Zâten, Semud kavmi, kendilerine Salih Aleyhisselâmdan önce gönderildikleri an­laşılan ve fakat, isimleri ve kıssaları, Kur´ân-ı Kerimde açıklanmamış olan başka Peygamberleri de, yalanlamış durmuşlardı. [30]

 

Salih Aleyhisselâm, davet ve tebligatına ısrarla devam etti.

 

Davetini, kabul etmedikleri takdirde, Allah´ın gazabına ve azabına uğrayacak­larını, onlara haber verdi. [31]

 

Semud kavmi ile yirmi yıl uğraştı. [32]

 

İş, uzayıp gidince, Salih Aleyhisselâmdan, söylediklerini doğrulayacak bir âyet, bir Mucize göstermesini istediler.

 

Salih Aleyhisselâm, onlara:

 

“Nasıl bir Mucize istersiniz?” diye sordu.

 

Semud kavminin, her yıl belli bir günde putlarını yanlarına alarak çıkıp kutla­dıkları bir Bayramları vardı.

 

Sen, kendi İlâhına yalvar.

 

Biz de, kendi ilâhlarımıza yalvaralım.

 

Eğer, senin İlahın, duanı kabul ederse, biz, sana tâbi olalım.

 

Eğer, bizim ilahlarımız, duamızı kabul ederse, sen, bize tâbi ol!” dediler.

 

Salih Aleyhisselâm:

 

“Olur!” dedi.

 

Semud kavmi, Vesenleri, putları ile birlikte bu Bayramlarını kutlamağa çıktılar.

 

Salih Aleyhisselâm da, onlarla birlikte gitti.

 

Semud kavmi, dualarında: Salih Aleyhisselamın yapacağı duasından hiç bir şeyi kabul etmemesini Vesenlerinden, putlarından istediler.

 

O zaman, Semud kavminin Seyyidi, Ulu kişisi olan Cenda´ b.Amr:

 

“Ey Salih! Şu kayanın yanına bizimle birlikte git. Kayanın içinden, bizim için, şöyle şöyle vasıfda bir dişi deve çıkarırsan, senin Peygamberliğini, doğrular ve sana, iman ederiz!” dedi.

 

Salih Aleyhisselam, bunu yaptığı takdirde, Peygamberliğini tasdik ve kendisi­ne iman edecekleri hakkında onlardan kesin söz aldıktan sonra[33], kayanın ya­nında namaz kıldı[34], Yüce Allah´a dua edince, kaya, sanki, doğum sancısı gibi sancılandı. [35]

 

Gebe bir kadının hareketi gibi, hareket etti. [36] Titredi, sonra da, ikiye ayrıla­rak, içinden, istedikleri vasıfta bir Deve çıktı. [37]

 

Kaya, bir deve doğurdu. [38]

 

Semud kavmi, bu Deve´yi, istedikleri kadar sağarlar, kablarını, kaçaklarını süt­le doldururlardı. [39]

 

Bunun üzerine, Cenda´ b.Amr ile kavminden bazı kişiler, Salih Aleyhisselama iman etti. [40]

 

Cenda´ b.Amr´ın amcasının oğlu Şihab b.Halife gibi Semud kavminin bazı Eş­rafı da, Salih Aleyhisselama iman etmek ve tâbi olmak istedilerse de, Vesenleri-nin sahipleri olan Eşraftan Zuab b.Amr ile Habbab ve Rebab, engel oldular. On­lar da, bunlara uyarak, Müslüman olmaktan vaz geçtiler. [41]

 

 

 

Semud Kavminin Mucize Deveyi Öldürmeleri Ve Salih Aleyhisselâmı Da Öldürmeğe Kalkışmaları:

 

 

Salih Aleyhisselam, Rabb´inin, kendisine verdiği Devesinden hiç ayrılmazdı. O, nereye yönelse, onun yanında bulunurdu. [42]

 

Deve, bir gün, Semud kavminin suyundan içer, bir gün de, onlar Deve´nin sü­tünü sağar, içerlerdi.

 

Semud kavmi, Rab´larının emrine karşı, kibir ve gurura düştüler, azgınlık etti­ler, Deveyi boğazladılar. [43]

 

Deveyi boğazlıyanlardan birisi: kızıl.sarışın, gök gözlü, köse, kısa bir adamdı.

 

Öteki de, uzun boylu, akılsız ve titrek bir kimse idi. [44]

 

Ana deve, kesilince, yavrusu kaçıp dağa çıktı. [45]

 

Yavru deve, Salih Aleyhisselâmı görünce, ağladı ve üç kerre böğürdü.

 

Salih Aleyhisselam; Semud kavmine:

 

“Her böğürüş, bir eceldir: Yurdunuzda, üç gün daha yaşayacaksınız! Bu, ya-lanlanamayacak bir Va´d´dir!” dedi.[46]

 

Semud kavminden, Salih Aleyhisselâmı, öldürmeğe kalkışanlar, oldu. Fakat, Al­lah, onu, korudu. [47]

 

 

 

Semud Kavminin Helak Oluşu:

 

 

 

Semud kavmi, Salih Aleyhisselâmla alay ederek, azaba, ne zaman uğrayacak­larını, sordular.

 

Salih Aleyhisselam:

 

“Azab alâmeti: birinci günde, yüzleriniz, sararmış olarak sabaha çıkacaksınız!

 

İkinci günde, yüzleriniz, kızarmış olarak sabaha çıkacaksınız!

 

Üçüncü günde, yüzleriniz, kararmış olarak sabaha çıkacaksınız!” dedi.

 

Gerçekten de, ilk günde sabaha çıktıkları zaman, küçük büyük, erkek, kadın, hepsinin yüzleri, sanki, haluk kokusu sürünmüş gibi sapsarı kesilmişti. [48]

 

Bunun üzerine, Semud kavmi, helak olacaklarını ve Salih Aleyhisselâmın doğ­ru söylemiş olduğunu anladılar. [49]

 

İkinci gün, yüzleri, kızarmış olarak sabaha çıktılar.

 

Üçüncü gün, yüzleri, kara boya sürünmüş gibi kararmış olarak sabaha

 

çıktılar. [50]

 

Dördüncü gün, pazar günü, sabaha çıktıkları zaman, kendilerine, azabdan, ce­zadan neler geleceğini, gelecek azabın, hangi yandan[51], üzerlerinden gökten mi? yoksa, ayaklarının altından, yerden mi? geleceğini[52] bilmiyorlar[53]; kâh baş­larını kaldırıp semaya bakıyorlar, kâh gözlerini yere dikiyorlardı! [54]

 

Sabaha girdikleri sırada[55], güneş doğarken[56]´, gökten, onlara göklerin bütün gürlemelerini, yer yüzünün bütün çığlıklarını içinde taşıyan[57] öyle bir bağırışla bağırıldı ki, bir anda göğüslerindeki kalbleri parçalandı!´[58]

 

Canları, bedenlerinden uçtu! Solukları, kımıldamaları, kesiliverdi!

 

Altlarından da, son derece şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldılar. [59]

 

Allah´ın Hareminin, bu azabdan koruduğu bir tek kimseden başka, doğu, batı arasında, onlardan, helak olmadık bir kimse kalmadı! [60]

 

Kurtulan o tek kişi ise, Ebû Rigal idi. [61]

 

Âd kavminin helaki ile Semud kavminin helaki arasındaki süre, bes yüz y.ld.. [62]

 

 

 

Kur´ân-I Kerimin Semud Kavmi Hakkındaki Açıklaması:

 

 

 

Salih Aleyhisselamın Semud Kavmine gönderilişi ve onların kötü tutum ve dav­ranışları ve akıbetleri Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:

 

“And olsun ki: Eshab-ı Hicr da, Peygamberleri, yalanlamışlardır.

 

Biz, onlara, âyetlerimizi vermiştik te, onlar, bunlardan yüz çevirici idiler.

 

Onlar, dağlardan, emîn emin evler, yontar, oyarlardı. [63]

 

And olsun ki: biz, Semud (kavmına) da;

 

“Allah´a, ibadet ediniz!” diye kardeşleri Salih´i gönderdik.

 

Bir de, ne görsün: onlar, birbirleriyle çekişir iki fırkadır!

 

Salih:

 

“Ey kavmim! Niçin iyiden (ve güzelden) önce, çarçabuk kötüyü (azabı) isti­yorsunuz?!

 

Allah´dan, yargılanmanızı istemeli değil misiniz? (Böyle yaparsanız) umulur ki, esirgenirsiniz.” dedi.

 

“Biz, senin yüzünden ve maiyyetinde bulunan kimseler (Mü´minler) yüzünden, uğursuzluğa uğradık!” dediler.

 

(Salih):

 

“Sizin (bütün) emel ve hareketleriniz), Allah katında gizli değildir.

 

Belki, siz, imtihana çekilmekte olan bir kavmsiniz!” dedi.

 

O şehirde (Hıcrda, düşman) dokuz erkek vardı ki, bunlar, yer (yüzün)de fesad çıkarıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı.

 

Onlar, Allah adıyla andlaşarak:

 

Ona (Salih´e) ve Ehline, her halde bir gece baskın yapalımf hepsini öldürelim) Sonra da, Velîsine: and olsun ki; biz, o ailenin helakinde hâzır değildik.

 

Şüphesiz ki: biz, (bu sözümüzde) elbette sâdıklarız! diyelim.” dediler.

 

Onlar, böyle bir tuzak kurdular.

 

Biz de, kendilerinin haberleri olmadan, onların planlarını, altüst ediverdik! [64]

 

….O

 

Ey kavmim! Allah´a, ibadet ediniz!

 

Sizin, O´ndan başka, hiç bir İlâhınız yoktur.

 

O, sizi, topraktan meydana getirdi.

 

Sizi, orada ömür geçirmeye (veya imâra) memur etti.

 

O halde, O´ndan, yargılanmak dileyiniz.

 

Sonra, Ona tevbe ediniz.

 

Şüphe yok ki, Rabbim(in Rahmeti) çok yakındır.

 

O (duaları da) kabul edendir. [65]

 

Düşününüz ki: (Allah) sizi, Âd´dan sonra, Hükümdarlar yaptı.

 

Yer yüzünde sizi yerleştirdi.

 

Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından, evler yontuyorsunuzdur.

 

Artık, (hepiniz) Allah´ın lütuflarını anınız.

 

Yer yüzünde fesadcılar olup taşkınlıklar yapmayınız!” dedi. [66]

 

“Ey Salih! Sen, bundan önce, içimizde ümid beslenen biri idin.

 

(Şimdi) Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan bizi vaz geçirmek mi istie-yorsun?!

 

Senin, bizi (İbadete) davet ettiğin (Rab)dan, hakîkaten, şüphe içindeyiz, şüphe-leniciyiz!” dediler.

 

(Salih):

 

“Ey kavmim! Ya ben, Rabb´ımdan (gelen) apaçık bir Mucizenin üzerinde isem, ve O Rab, Kendinden, bana bir Rahmet (Peygamberlik) vermişse, buna, ne diye­ceksiniz?

 

O halde, Allah´ın (intikamından -eğer, Ona isyan edersem- (kurtarmak husu­sunda) bana, kim yardım eder?

 

Demek, siz, beni ziyana uğratmaktan, (bunu) bana karşı artırmaktan başka bir şey yapmayacaksınız? [67]

 

Şüphesiz ki, ben, size (gönderilmiş) emîn bir Peygamber´im. Artık, Allâh´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz.

 

Ben, buna karşılık, sizden, hiç bir ücret istemiyorum.

 

Benim mükâfatım, âlemlerin Rabb´ından başkasına aid değildir.

 

Siz, buradafki nimetlerin içinde), bağların, pınarların içinde, ekinliklerin ve do-murcukları nazik ve yumuşak hurma ağaçlarının içinde emîn emîn bırakılacak mısınız?

 

Dağlardan, şımarık şımarık evler yontuyorsunuz. Artık, Allah´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz.

 

Ifratcıların emrine boyun eğmeyiniz ki, onlar, yer (yüzün)de fesad yapar, ıslah etmez kimselerdir.” dedi.

 

“Sen, ancak (hızlı) büyülenmişlerdensin!” dediler. [68]

 

Onun kavminden (iman etmeyi) kibirlerine yediremeyen ileri gelenleri de, kendi­lerince her görünenlere, onların içinden iman edenlere:

 

“Siz, Salih´in, gerçekten, Rabb´ı katında gönderilmiş bir Peygamber olduğunu biliyor musunuz?” dediler.

 

Onlar da:

 

“Biz, doğrusu, onunla ne gönderildiyse, ona, iman edicileriz!” dediler. [69]

 

Yine, kibirlenen kimseler:

 

“Biz, doğrusu, o, sizin iman ettiğinize münkir ve kâfir olanlarız! [70]

 

Salih´e de:

 

“Sen, bizim gibi bir beşerden başkası değilsin!

 

Bununla beraber, eğer (Peygamberlik dâvasında) doğruculardan isen, haydi bir âyet (bir mucize) getir!” dediler. [71]

 

(Salih):

 

“Ey kavmim! İşte, size bir âyet (bir Mucize) olmak üzere Allâhın şu dişi Devesi!

 

Artık, onu, serbest bırakınız. Allâhın arzında otlasın… [72]

 

İşte, bu Dişi Deve!

 

Su içme hakkı, (bir gün) onundur.

 

Belli bir günün su içme hakkı da, sizindir.

 

Ona, bir kötülükle ilişmeyiniz!

 

Sonra, sizi, büyük bir günün azabı, yakalar!” dedi. [73]

 

Derken. O Dişi Deve´yi -ayaklarını keserek- öldürdüler.

 

Salih! Eğer, sen, gönderilmiş Peygamberlerden isen, bizi, tehdid edip durdu­ğun azabı, getir bize! dediler. [74]

 

Rab´lerinin, emrinden (uzaklaşarak) isyan ettiler ve:

 

Salih! Eğer, sen, gönderilrr m azabı, getir bize! dediler

 

…..Bunun üzerine (Salih):

 

“Memleketinizde üç gün daha yaşayınız!

 

İşte, bu, yalanı çıkarılamayacak bir tehdiddir!” dedi.

 

Vaktâ ki, azab emrimiz geldi. [75]

 

Sabaha girdikleri sırada, onları, o (korkunç) Bağırış, yakalayiverdi!

 

Kazanageldikleri o şeyler, kendilerinden (hiç bir azabı) def edemedi. [76]

 

Salih´i de, onun maiyyetinde iman etmiş olanları da, tarafımızdan bir rahmet ola­rak (azabdan ve) o günün rüsvaylığından kurtardık.

 

Şüphesiz ki, Rabb´ın, O, çok kuvvetlidir, mutlak galibdir.

 

O zalimleri ise, korkunç bir ses alıp götürdü de, yurdlarında dizüstü çöken (can­ları çıkan) kimseler oluverdiler!

 

Sanki, orada (hiç) oturmamışlardı!

 

Haberiniz olsun ki: Semud (kavmi), hakikaten, Rab´lerine küfr ettiler.

 

Gözünüzü acınız, iyi biliniz ki: Semud´a (Allah´ın Rahmetinden) uzaklık (verilmiştir.) [77]

 

Semud (kavminin helak edilmesinde) de, (bir ibret vardır). Hani, onlara:

 

Bir zamana kadar, yararlanadurunuz! denilmişti de, Rab´lannın emrinden uzak­laşıp azmışlardı.

 

İşte (bu yüzden) kendileri de, göre göre, onları Yıldırım tutuvermişti de, ayakta durmağa güç yetiremediler, bir yardım da, göremediler. [78]

 

İşte, sana! Onların, kendi zulümleri yüzünden ıpıssız kalmış evleri!

 

Şüphe yok ki, bilecek bir kavim için, bunda (ibret verici) bir nişane vardır[79]

 

İman edip te (fenalıktan) sakınır olanları, biz (dâima) kurtardık. [80]

 

 

 

Salih Aleyhisselâmın Hacca Gidişi:

 

 

 

Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm, Veda´ Haccında, Osfan vadisine vardığı zaman, Hz.EbÛ Bekr´e: “Ey Ebû Bekr! Bu, hangi vadidir?” diye sormuş, Hz.Ebû Bekr: “Osfan vadisidir!” deyince, Peygamberimiz, Salih Aleyhisselâmın da, beline aba tutunmuş, belinden yukarısını, alacalı bir kumaşla bürümüş, genç ve kızıl tüylü, yuları hurma lifinden örülmüş dişi bir deve üzerinde olduğu halde, Hacc için, buradan, Telbiye ederek geçmiş olduğunu haber vermiştir. [81]

 

 

 

Salih Aleyhisselâmın Helak Olan Kavmine Hitab Edişi Ve Mekke´ye Gidişi:

 

 

 

Salih Aleyhisselâm; Semud kavmini, Yüce Allah´a iman ve ibâdete davet et­mekle uğraşmıştı. [82]

 

Semud kavminin helakinden sonra, Hicr´den ayrılırken, onlara şöyle hitab

 

etti[83]:

 

“…..Ey kavmim! And olsun ki: ben, size, Rabb ´imin Elçiliklerini tebliğ etmişimdir.

 

Size, hayrhahlık göstermişimdir.

 

Fakat, siz, hayrhahları sevmezsiniz ki!” dedi. [84]

 

Salih Aleyhisselâm, yanında bulunan Mü´minlere de:

 

“Ey kavmim! Şüphe yok ki, burası, halkına, Allah´ın gazab etmiş olduğu bir yerdir.

 

Buradan, hemen göç ediniz ve Allah´ın Harem´ine ve Emân´ına gidip kavuşu­nuz!” dedi.

 

Abalarının içinde ihrama girdiler. Lifden yularlı, genç, kızıl tüylü develeri ye­deklerine alarak yola düştüler. Telbiye ede ede gittiler, Mekke´ye varıp kavuştu­lar. Hayatlarının sonuna kadar orada kaldılar.

 

Kabirleri, Kâbenin batısında, Dârünnedve ile Hicr arasında bulunmaktadır. [85]

 

Rivayete göre: Salih Aleyhisselâm vefat ettiği zaman iki yüz elli sekiz[86] veya iki yüz seksen yaşında idi. [87]

 

 

 

Haremin Azabdan Koruduğu Tek Adam Ebû Rigal Ve Akıbeti:

 

 

 

Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm; Tebük seferinde Hıcr´dan geçerken, Se­mud kavminden, ancak, Harem´in korumuş olduğu bir tek adamın sağ kaldığını ha­ber vermişti.

 

Eshabı kiram: “Ey Allah´ın peygamberi! Kim´di o adam?” diye sordular. Peygam­berimiz:

 

“Ebû Rigal´dır!” buyurdular. [88] Ebû Rigal, Sakıtların atasıydı. [89]

 

Salih Aleyhisselamın da, kölesi idi. [90]

 

Onu, Mekke tarafına, Sadaka, Zekât Tahsildarı olarak göndermişti.

 

Ebû Rigal; sütü çekilmiş yüz koyunu, ayrıca bir koçu ve bir de, akşamleyin an­nesi ölmüş bir oğlan çocuğu bulunan bir adamın yanına vardı.

 

Ona: “Beni, sana, Resûlullâh gönderdi!” dedi.

 

Adam: “Resûlullah´ın Elçisi, hoş geldi, safa geldi. İstediğini, al!” dedi.

 

Ebû Rigal, koyunlardan, sütlü olanı, aldı.

 

Adam: “O, annesinin ölümünden sonra, sağ kalan şu çocuğundur. Onun yeri­ne, on koyun al!” dedi.

 

Ebû Rigal: “Hayır!” dedi.

 

Adam: “Yirmi koyun al!” dedi.

 

Ebû Rigal: “Hayır!” dedi.

 

Adam: “Elli koyun al!” dedi.

 

Ebû Rigal: “Hayır!” dedi.

 

Adam: “Şu bir koyundan başka, koyunların hepsini al!” dedi. [91]

 

Ebû Rigal: “Hayır!” dedi.

 

Bunun üzerine, adam: “Eğer, sen, süt içmeyi seversen, ben de, severim” di­yerek ok çantasındaki okları, serdi. Sonra da:

 

“Ey Allâhım! Sen, şâhid ol!” dedi. Yayına, bir ok yerleştirip Ebû Rigal´i öldür­dü. “Bunun haberi, Allah´ın Peygamberine, benden önce, erişmesin!” dedi. Sa­lih Aleyhisselamın yanına varıp Ebû Rigal´in yaptıklarını haber verdi.

 

Salih Aleyhisselâm, ellerini, göğe kaldırdı. Üç kerre:

 

“Ey Allah´ım! Ebû Rigal´e, lanet et!” diyerek dua etti. [92]

 

Ebû Rigal´i öldüren, Kays. Aylanlardan Münebbih b.Hevâzin´in oğlu Sakıf idi. [93]

——————————————————————————–
[1] ibn.Kuteybe-Maarif s. 14, Taberî-Tarih c.1,s.H5, Sâlebî-arais s.67, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.89, Ebülfida-Elbidaye vennihâye c.1,s.13O.
[2] Taberî-Tarih c.1,s.115, İbn.Esîr-Kâmil c. 1,5.89.
[3] Sâlebî-AraiS s.67.
[4] Taberî-Tarih c.1,s.115.
[5] İbn.Esîr-Kâmil c. 1,5.89.
[6] Salebî-Arais s.67, Ebülfîda-Elbidaye vennihaye c.1,s.13O.
[7] Taberî-Tarih 6.1,s.l 15.
[8] Salebî-Arais S.67.
[9] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.89.
[10] Ebülfida-Elbidaye Vennihaye c.1,s 130.
[11] Taberî s.115, Salebi s.67, Ibn.Esîr s.89, Ebülfida c.l.s.131.
[12] ibn.Kuteybe-Maarif s.14, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.131.
[13] Taberî-Tarih c.1,s.115.
[14] İbn.Kuteybe-Maarif s.1, Taberi s.115, Ebülfida c.1,s.131.
[15] Sâlebî-Arais s.67.
[16] ibn.Kuteybe-Maarif s.14.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/125.
[17] ibn.Kuteybe-maarif s.14, Hâkim-Müstedrek c 2,s.565.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/125.
[18] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.120.
[19] Sâlebî-Arais s.66.
[20] Taberî-Tarih c.1,s.115, Sâlebî-Arais s.67.
[21] Taberî s.116, Salebî s.66, ibn.Esîr s.89.
[22] Yâkut-Mûcemülbüldan c.2,s.22.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/125-126.
[23] Sâlebî-Arais s.67.
[24] Taberî-Tarih c.1, s.115, Sâleb:Arais s.67.
[25] Taberî-Tarih c.1 ,s.116.
[26] ) Araf: 74, Hûd: 61, İbn.Kuteybe-Maarif s.14, Dîneverî-El´ahbar s.5, Yâkubî-tarih c.1 ,s.22, Taberî-Tarih c.1 ,s.115, Sâlebî-Arais s.67.
[27] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.131.
[28] Dineveri s.7, Taberî s.115, Salebi s.67, İbn.Esir s.89, Ebülfida s.131.
[29] Ârâf: 76.
[30] Hıcr: 80, Şuarâ: 141.
[31] Sâlebî-Arâis s.67, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.89.
[32] Taberî-Tarih c.1,s.119, Sâlebî-Arais s.72.
[33] Sâlebî-Arais s.67, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.89-90, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.134.
[34] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.90.
[35] Sâlebî-Arais s.67, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.9O.
[36] İbn.Kuteybe-Maarif s.14.
[37] Sâlebî-Arais s.67, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.89-90, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.134.
[38] İbn.Kuteybe-Maarif s.14.
[39] Taberî-Tarih d.s.116, Salebi s.67, İbn.Esîr c.1,s.9O.
[40] Sâlebî-Arais s.67, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.9O.
[41] Salebî-Arais s.67, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.134.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/126-128.
[42] İbn.Kuteybe-Maarif s.14.
[43] Yâkıdî-Megazi c.3,s.1007, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.3,s.296.
[44] İbn.Kuteybe-Maarif s.14.
[45] İbn.Kuteybe-Maarif s.14, Taberihc.1,s.117, Hâkim-Müstedrek c.2,s.567, Salebî-Arais s.70, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.92.
[46] Taberî-Tarih c.1,s.117,Hâkim-Müstedrek c.2,s.567, Sâlebî s.70, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.93.
[47] Nemi: 48-50, Taberî-Tarih c.1,s.117, Hâkim-Müstedrek c.2,s.566-567, Salebî-Arais s.70, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.92.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/128-129.
[48] Taberî-Tarih c.1,s.117, Hâkim-Müstedrek c.2,s,567, Sâlebî-Arais s.71, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.92, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.136.
[49] Sâlebî-Arais s.71.
[50] Taberî-Ta. c.1 ,s.118, Hâkim c.2,s.567, Salebî s.71, İbn.Esîr c.1 ,s.92,93 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ,s.136.
[51] Taberî-Tarih c.11,s.118, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.136.
[52] Taberî-Tarih c.1,s.118.
[53] Taberî c.1,s.118, Hâkim c.2,s.567, Sâlebî s.71, İbn.Esîr c.1,s.93, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.136.
[54] Taberî-tarih c.1,s.118, Sâlebî-Arais s.71, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.93.
[55] Hıcr: 83.
[56] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s. 136.
[57] Taberî-Tarih c.1,s. 118, Hâkim-Müstedrek c.2,s.567, Salebî-Arais s.71.
[58] Taberî-Tarih c.1,s.118, Hâkim-Müstedrek c.2,s.567, Sâlebî-Arais s.71, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.93.
[59] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.13.
[60] Taberî-Tarih c.1,s.118, Sâlebî s.71, İbn.Esîr c.1,s.93.
[61] Taberî c.1, s.118, İbn.Esîr c.1,s.93, Ebülfida c.1, S.137.
[62] Dîneverî-El´ahbar s.7.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/129-130.
[63] Hicr: 80-82.
[64] Nemi: 45-50.
[65] Hûd: 65.
[66] Ârâf: 74.
[67] Hûd: 62-63.
[68] Şuarâ: 143-153.
[69] Araf: 75.
[70] Araf: 76.
[71] Şuarâ: 154.
[72] Hûd: 64.
[73] Şuarâ: 155-156.
[74] Ârâf: 77.
[75] Hûd: 65, 66.
[76] Hıcr: 83-84.
[77] Hûd: 66-68.
[78] Zâriyât: 43-45.
[79] Nemi: 52.
[80] Nemi: 53.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/130-133.
[81] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1,s.232, İbn.Kayyım-Zâdülmaad c.3,s.239, Heysemî-Mecmauzzevaid c.3,s.32O.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/133-134.
[82] Hâkim-Müstedrek c.2,s.565.
[83] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.137.
[84] Ârâf: 79.
[85] İbn.Kuteybe-Maarif s.14.
[86] Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s. 154.
[87] Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.154, Nişancı Mehmed Paşa Tarih s.19.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/134.
[88] Vâkıdî-Megazi c.3,s.1007, Ahmed b.Hanbel-Müsned c.3,s.296.
[89] Vâkıdî-Megazi c.3,s.1007.
[90] Yâkutulhamevî-Mûcemülbüldan c.3,s.53.
[91] Vâkıdî-Megazi c.3,s. 1007-1008.
[92] Vâkıdî-Megazi c.3,s.1008.
[93] ibn.Kuteybe-Kitabülmaarif s.41.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/134-135.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*