Warning: Cannot modify header information - headers already sent by (output started at /home/nursinne/public_html/wp-config.php:1) in /home/nursinne/public_html/wp-content/plugins/wordpress-mobile-pack/inc/class-wmp-cookie.php on line 50
Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvasi(Gavs-ı Hizan)[k.s.a.] | Nurşin

share
share this article on digg Linkedin Üzerinde Paylaş Google+ Üzerinde Paylaş Facebook Üzerinde Paylaş
this

Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvasi(Gavs-ı Hizan)[k.s.a.]

0 yorum
Şeyh Seyyid Sıbgatullah Arvasi(Gavs-ı Hizan)[k.s.a.]

Osmanlı âlim ve velîlerinden. Büyük âlim ve evliyâ Seyyid Tâhâ-i Hakkârî hazretlerinin talebelerindendir. İsmi Sıbgatullah olup “Gavsü’l-Âzam”, “Gavsu Hizânî” veya “Gavs” lakablarıyla meşhûr olmuştur. “Arvâsî” nisbesiyle bilinir. Peygamber efendimizin neslinden olup seyyiddir. Babası, Seyyid LütfullahEfendi, dedesi Seyyid Abdurrahmân Kutub’dur. Doğum târihi bilinmemektedir. 1870 (H.1287) senesinde vefât etti. Kabri, Hizân’ın Gayda köyündedir.

Seyyid Tâhâ hazretlerinin “Abdurrahmân Nîgûnam= Abdurrahmân iyi isimli, yüce şanlıdır”, yâhut “Kutb-ı Arvâsî” buyurarak medhettiği Abdurrahmân Kutub’un torunu olan Sıbgatullah Arvâsî küçük yaştan îtibâren ilim tahsîline başladı. Babası Seyyid Lütfullah Efendi onun yetişmesi için husûsî gayret sarf etti. Çok zekî olan SeyyidSıbgatullah Arvâsî, kısa zamanda kelâm, tefsîr, hadîs, fıkıh gibi zâhirî ilimleri tahsil etti. Zamânının fen bilgilerinde de mütehassıs oldu. Bid’atten uzak olup, Peygamber efendimizin sünnetine uygun bir hayat yaşamaya çalıştı.Tasavvufa karşı büyük alâka duydu. Birçok âlim ve velî zâtın ilim meclislerinde ve sohbetinde bulundu. Van’a giderek Seyyid Muhyiddîn Efendinin hizmetine girdi. Seyyid Sıbgatullah, hocasının verdiği vazîfeleri yapmak için canla başla çalıştı. Ağır riyâzetler ve mücâhedeler çekti. Yâni nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak nefsini terbiye etti. Uzun yıllar hocasının hizmet ve sohbetiyle şereflendi. Nihâyet bir gün hocası ona; “Vefât etmiş velîlerden istifâde edecek, faydalanacak makâma geldin.” buyurdu. Seyyid Muhyiddîn vefât edince, Şeyh Hâlid-i Cezrî’ye gitti. Bu mübârek zâtın vefâtına kadar sohbetleriyle şereflendi. Sonra Seyyid Tâhâ’nın, Molla Murâd Hurûsî’yle gönderdiği; “Kendi yuvana dön!” haberiyle, Tâhâ-i Hakkârî’nin şerefli hizmetine koşup, hakîkî ve esas yuvaya kavuştu. Onun paha biçilmez sohbetlerini, çölde susuz kalmış kimseler gibi ruhuna hayât verici buldu. Seyyid Tâhâ hazretleri,Resûlullah efendimizden mürşidleri vâsıtası ile gelen feyz ve bereketleri onun kalbine akıttı. Kalb gözü açılıp yüksek makamlara kavuştu. Öyle ki, Hızır aleyhisselâm ile görüşür, sohbet ederdi. Mürşidi Seyyid Tâhâ hazretleri vefât edince, onun yerine geçen Seyyid Sâlih hazretlerinin sohbetine devâm etti. Seyyid Tâhâ’nın huzûrunda kemâl ve ikmâl mertebelerine ulaşan Seyyid Sıbgatullah, Hizân ve Gayda’da halkı irşad eyledi ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlattı. Sohbetinde bulunup bir teveccühüne mazhar olanın kalbinde, Allahü teâlânın muhabbeti yerleşirdi. Dînin emirlerine son derece uyar, yasaklarından sakınırdı.

Seyyid Sıbgatullah hazretleri, geceleri hep ibâdetle geçirirdi. Uykusunu, öğleye yakın kısa bir müddet kaylûle yaparak telâfi ederdi. Hep kıbleye dönerek otururdu; buna son hastalığında dahî çok dikkat etti. Dostlarıyla sohbetinden sonra murâkabe hâlinde olur, Allahü teâlânın mahlûkâtı hakkında tefekkür ederdi.

Yakın talebelerinden biri anlattı: “Abdürrahmân Tâhî (Tâgî), henüz hocamıza bağlanıp talebesi olmak şerefine kavuşmamıştı. Hocamızın, zamânın gavsı olup olmadığı hakkında tereddüdü vardı. Bir gün gavslık alâmetlerini kitaptan okuyarak huzûruna gitmeyi, bu alâmetlerin üzerinde olup olmadığını görmeyi arzu etti. Kitapta; “Gavs olanın üzerine yağmur yağmaz.” ibâresi vardı. O, kitaplarla meşgûl iken evine bir talebe geldi ve; “Hocam Sıbgatullah hazretlerinin selâmı var; “Misâfirlerimin kalabalık olması sebebiyle ziyâretine gelemiyorum. Lütfen kendisi buraya kadar zahmet etsin.” buyurdu.” dedi. Abdürrahmân Tâhî de; “Ben de onu ziyâret etmeyi düşünüyordum. Bugün bizde misâfir ol da yarın berâber gideriz.” dedi. Sabahleyin yola çıktılar. Seyyid Sıbgatullah, onların gelmekte olduklarını haber alınca, talebeleriyle kasabanın dışına çıkıp, bir tepenin başında beklemeye başladılar. Mevsim ilkbahardı, gökyüzünde hiç bulut yoktu. Nihâyet beklenen misâfirler geldiler. Tepenin başında güzel bir sohbet başladı. Bu sırada masmâvi olan gökyüzünde bulutlar birikmeye, şimşekler çakıp gök gürlemeğe başladı. Derken sağnak halinde şiddetli bir yağmur başladı. Abdürrahmân Tâhî, kitaptan okuduğu gavs olanın alâmetlerini hatırladı ve dikkatle Sıbgatullah hazretlerini tâkib etmeye başladı. Semâdan inen yağmur tâneleri mübârek Seyyid’in üzerine inmeden etrâfına meylederek yere düşüyor, hiç üzerine yağmıyordu. Herkes sırılsıklam ıslandığı hâlde onun üzeri kupkuru idi. Abdürrahmân Tâhî, bu hâli görünce bir anda kendini kaybederek bayıldı. Oradakiler telâşa kapıldılar ve; “Herhâlde öldü.” diyorlardı. Seyyid Sıbgatullah ise; “Korkmayın, telâşa kapılmayın, Allahü teâlânın sevdiği velî kullarının himmeti bereketli, yardımı kuvvetlidir.” buyurdu. Biraz sonraAbdürrahmân Tâhî kendine geldi ve hocamın büyüklüğünü kabûl ederek, en önde gelen talebelerinden oldu.

GERÇEK İLİM

Şeyh Hâlid isminde büyük bir âlim vardı. Şark vilâyetinin adliye müfettişliğini yapardı. Tefsîr, hadîs ve fıkıh gibi zâhirî ilimlerde, İbn-i Hacer ve Seyyid Şerîf Cürcânî hazretleri kadar âlim olduğunu iddiâ ederdi. “Bütün din kitapları ortadan kalksa, bu ilimleri yeniden ihyâ ederim.” derdi. İşte bu Şeyh Hâlid, Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin ismini ve nâmını işitmiş, gidip görmeyi niyet etmişti. Giderken de bâzı zor sorular hazırlayıp sormayı ve onu müşkil durumda bırakmayı düşündü. Şeyh Hâlid geldiğinde, Seyyid Sıbgatullah onu yolda karşıladı, güzelce misâfir edip ağırladı. Sohbet esnâsında da Seyyid Sıbgatullah; “Bir kimse bir talebemize şöyle bir suâl sorsa, talebemiz o sorana şu şekilde cevap verir diyerek, Şeyh Hâlid’in gelirken hazırladığı bütün soruları teker teker, pek güzel cevaplandırdı. Son soruyu cevaplandırdığında, Hâlid; “Üstâdım! Beni affediniz, tövbe ettim.” diyerek ellerine sarılıp öptü. Birkaç gün sonra müfettişlik gibi dünyâ makamlarını terkederek, Seyyid Sıbgatullah hazretlerinin huzûrunda diz çöktü. Pek çetin riyâzet ve mücâhedeler çekerek nefsini terbiye etmeye başladı. Nefsinin kötülüklerinden kurtulmak için nefsin istediklerini hiç yapmaz, istemedikleri yapardı. Seyyid Sıbgatullah ata binerken, sırtıma basarak binsin diyerek koşar, önünde eğilirdi. Sıbgatullah hazretleri ise, onu bundan meneder, bir daha böyle yapmamasını tenbih ederdi. Şeyh Hâlid bu ihlâslı hareketleri ile pekçok teveccühlere kavuşarak, evliyâlıkta yüksek makamlar sâhibi oldu.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*