share
share this article on digg Linkedin Üzerinde Paylaş Google+ Üzerinde Paylaş Facebook Üzerinde Paylaş
this

Kuşeyri Risalesi

0 yorum
Kuşeyri Risalesi

Tevhid

43. Tevhid*
Resûlüllah (s.a.) şöyle buyurmuştur: «Sizden evvelki ümmetler içinde bir adam vardı. Tevhid hariç işe yarar hiç hayırlı bir ameli yoktu. bir gün ailesine dedi ki: Ben öldüğüm zaman naşımı yakınız, kemiklerimi havanda döverek toz ediniz. Sonra rüzgârlı bir günde bu tozun yarısını karaya, yarısını denize atınız. Vasiyet yerine getirildi. Aziz ve Celil olan Allah rüzgâra: ´Dağıttığın tozları topla´, buyurdu. Rüzgâr tozları topladı, huzûr-i ilâhiye getirdi. Hakk Taâlâ adama: Neden böyle hareket ettin? diye sordu. Adam da: Senden haya ettiğim için ya Rab, diye cevap verdi» (147).

Tevhid; Allah birdir, diye hükmetmektir. Bir şey birdir diyebilmek de tevhiddir. Birini şecaata nisbet ettiğin zaman ´onu teşcî ettim´, denildiği gibi, birini tek olmakla vasfettiğin zaman da ´onu tevhîd ettim´, dersin, denilmiştir (148).
«Ferede» (ferd. ve tek oldu) den O «fârid», «ferd» ve «ferid»dir denildiği gibi, lügat itibariyle vahade ve yehadü´den O «vâhid», «vahd» ve «vahid»dir de denilir^
Ahad kelimesinin aslı vahd kelimesidir. Vav hemzeye kalbedi-lince ahad olmuştur. Meftûh olan vav bazan hemzeye dönüşür. Meselâ güzel kadın demek için «imreetün esma» denir. Burada esma vasmâ mânasını ifade eder ve visâmet kökünden gelir.
Risâle´nin baş tarafında tevhid konusu izah edildiği gibi, ilerde marifet bahsinde de bu meseleye temas edilecektir. Buradaki tevhid. tevhid-i sûfiye adı verilen tasavvufi tevhiddir.
Hakk Sübhanehu ve Taâlâ ise Ahadiyyuzzatt´tır (terkip kabul etmez, lâ yetecezzâ´dır, vaz´ ve ref´den uzaktır). Halbuki hâmil bir cümlenin (yani içinde birçok parça ve fert bulunan bir bütüne ad olan) isimde durum bunun tersinedir. (Meselâ insan kelimesi hayvan ve nâtık gibi cinse ve nev´e ait vasıflara delâlet ettiği gibi, baş, göz, el, ayak gibi parçalara da delâlet eder ve buna rağmen ´vâhid insan´ sözü doğrudur).
Tahkik ehli olan ve hakikate âşinâ bulunanlardan bazıları vâhid kelimesinin mânasını şöyle izah ederler: Vâhid, zattan taksimi (bölünebilir olmayı), zat ve sıfattan teşbihi nefy ve reddetmek, Hakk Taâlâ´nın fiil ve eserlerinde ortağı bulunduğunu inkâr etmektir. (O zatı sıfatı, fiil ve eseri itibariyle hiç bir şeye benzemez).
Üç nevi tevhid vardır: Birincisi: Hakk´ın Hakk için tevhidi. Allah Taâlâ´nın kendisinin bir olduğunu bilmesi ve: Ben vahidim, diye haber vermesidir.
ikincisi: Hakk Taâlâ´nın halk için olan tevhidi Allah Taâlâ´nın ´kul muvahhiddir´, diye hükmetmesi ve kulunun tevhidini yaratmasıdır.
Üçüncüsü: Halkın Hakk Taâlâ için tevhidi: Kulun Aziz ve Celil olan Allah birdir, diyebilmesi, onun bir olduğuna hükmetmesi, vâhid olduğunu haber vermesidir.
Kısa ve öz olarak tevhidin mâna ve tarifi budur. Tevhid hakkındaki şeylerin ibare, ifade ve tarifleri muhteliftir.
Tevhid nedir? sorusuna Zunnûn şöyle cevap vermişti: «Tevhid, Allah Taâlâ´nın kudreti tabii bir şekilde (natüralizm) olmaksızın eşyanın içindedir. O eşyayı vasıtasız ve illetsiz olarak yaratmıştır, her şeyin var oluşunun illeti ve sebebi onun yaratıcılığı ve iradesidir. Yaratıcılığının ve irâdesinin bir illeti ve sebebi yoktur. Ne tasavvur edersen et, aklına hangi suret gelirse gelsin Allah o değildir, onun zıttıdır, diye bilmendir».
Cerîrî, «Tevhid ilmi için tevhid dilinden başka bir ifade vasıtası yoktur». (Tevhidi yaşayanlar anlatabilir), demiştir.
Cüneyd: Tevhid nedir? sorusuna şu cevabı vermişti: «Ahadiyyetindeki kemâl ile beraber vâhidiyyetini tahkik için Muvahhad´ı ferd
Cüneyd: Tevhid nedir? sorusuna şu cevabı vermişti: «İçinde her nevi eser ve şeklin izmihlale uğradığı bir mânadır, bu mânada bütün bilgiler mahvolur. Neticede Allah Taâlâ ezelde olduğu gibi olur». (Kul tevhid hâli içinde eser ve şekil göremez, ilimleri, menşei olan Allah´tan görür, Allah´ı ezelde olduğu gibi müşahede eder; o var, başka şey yoktur, diyebilir).
Husrî, «Tevhid bahsinde beş esasımız vardır: Hadesi ref etmek (Allah´tan başkasına bir şey nisbet etmemek, mâsivâdan yüz çevirmek) , kıdemi ferd haline getirmek, (sadece Allah ile meşgul olmak, ibadeti ve irâdeyi ona hasretmek), dostları terketmek, (daha üstün olan makamları elde etmek için makam ve) vatandan ayrılmak, bilinen ve bilinmeyen şeyleri unutmak» (Allah hakkımda iyi olanı yapar, diye bilgiyi unutmak), demiştir.
Mansur b. Halef Mağribi´nin şunu anlattığını işitmiştim: «Bağdat´ta Mansur camiinin avlusunda idim. Husrî tevhid konusunda konuşmakta idi. Semâya doğru çıkan iki melek gördüm, bunlardan birinin diğerine: Şu adamın anlattığı şey tevhid ilmidir. Halbuki tevhid (hâli) bundan başkadır, dediğini işitmiştim. Bu sırada ben uyku ile uyanıklık arasında idim».
Fâris, «Tevhid, hâl galip olunca vasıtaları ortadan kaldırmak, ahkâm (ve sahv) zamanında vasıtalara dönmektir. Şüphe yok ki, işlenen iyi ameller ezelde takdir edilen şekavet ve saadetle ilgili kısmeti değiştirmez», demişti.
Muhammed b. Hüseyn´in Ebu Bekr b. Şâzân´dan şunu naklettiğini işitmiştim: «Şiblî der ki: Hakikatte tevhid muvahhad (Allah) ın sıfatıdır, şeklen ise muvahhid (insan) in zinetidir».
Cüneyd´e havassın tevhidi sorulmuş, o da şöyle cevap vermişti: «Kulun Allah Taâlâ´nın huzurunda bir hayalet ve karaltı gibi olması, ilâhî kudretin ahkâmının mecrasında Allah´ın tedbir ve tasarrufunun üzerinde câri olması, bu hâl içinde tevhid deryasının dalgaları arasında boğulması, böylece nefsinden, halkın onu kendi işleri için davet etmelerinden ve buna cevap vermekten (gafil, ve) fâni olması, bu fenanın Hakk´a yakınlık (kurb) makamında Allah ın huzurunda olabilmesidir. o hale geldi mi tevhidi elde eder).
Buşenci, «Tevhid nedir? sorusuna: Allah´ın zatında teşbih yoktur, sıfatları nefy ve inkâr edilemez», demiştir.
Sehl b. Abdullah´a, Aziz ve Celil olan Allah Taâlâ´nın zatından sorulmuş. O da demiş ki: «Allah Taâlâ´nın zatı ilimle tavsif edilmiştir. (Allah âlimdir, denilmiştir). İhata yolu ile künhü ve hakikati idrak edilemez. Dünya yurdunda gözle görülemez, hulul, ihata, had ve tarif bahiskonusu olmadan imanın hakikati (ve kalbin tasdiki) ile mevcuttur. Âhirette gözler onu mülkünde ve kudretinde zuhur etmiş olarak görecektir. Halk onun zatının künhünü idrâk etmekten mahcup (perdelenmiş) kalmıştır. Halk Hakk´ı âyet ve delillerle bilmektedir, kalpler onu tanır, fakat akıllar onu idrâk edemez, ihata ve sonunu idrâk bahis mevzuu olmaksızın mümin ona gözle bakar».
Cüneyd diyor ki: «Tevhid konusunda söylenen en şerefli söz Hz. Ebu Bekir (r.a.) in şu cümlesidir: Teşbih ve tenzih ederim O Allah´ı ki, kendisini tanımaktan âciz olma yolu müstesna, halkın kendisini tanımaları için bütün yolları kapatmıştır».
Üstad Kuşeyrî der ki: Sıddîk (r.a.) ın muradı O tanınamaz, demek değildir. Çünkü hakikat ehline göre burada yok olan değil, var olan marifetten acz bahis konusudur. Meselâ; kötürüm oturmaktan âcizdir, çünkü oturmak yapabileceği bir iş ve çalışarak elde edeceği bir şey değildir. Halbuki oturma fiili kendisinde mevcuttur. Marifetin mevcudiyeti zaruri bir şeydir. Sûfîler taifesine göre Allah Taâlâ ile ilgili marifet nihayet itibariyle zaruridir. Başlangıçtaki kesbi marifet de hakiki bir marifet olmakla beraber, zaruri marifete nazaran Hz. Sıddîk (r.a.) bunu bir şey saymamıştır. Başlangıç hâlindeki kesbî marifet sabahleyin güneş doğup ışıklarını her tarafa yaydığı zaman ortada kalan lamba gibi (hükümsüz) dir hal alır.
Cüneyd şöyle der: «Sûfîlere mahsus olan tevhid şudur: Kadim olanı hadis olandan ayırdetmek, vatandan çıkmak (maddî ve manevî mesken, makam, mevki ve hâllerden ayrılmak) nefsin sevdiği ve düşkün olduğu şeylerden alâkayı kesmek, malumu ve meçhulü terketmek, bunların hepsinin yerine Hakk Sübhanehu ve Taâlâ´yı ikame etmek».
Cüneyd, «Yirmi senedir ki tevhid ilminin yaygısı dürülmüştür, halk bu serginin kenarlarında konuşmaktadır» (Hakk tevhid ilminin incelikleri ve tevhid hâli üzerine değil, tevhidin zahiri ve sözü üzerinde durmaktadır), demiştir.
– Adamın biri Hüseyn b. Mansur´un huzurunda durdu ve: Sûfilerin işaret ettikleri Hakk kimdir? dedi. Hallaç şöyle cevap verdi: «Her şeyin illeti olan, fakat kendisinin illeti bulunmayan, her şeyi ihdas eden, fakat hiç bir şey tarafından ihdas edilmeyen varlık».
Şiblî, «Tevhidin bir zerresine vâkıf olan, o kadar büyük bir yükün altına girmiş olur ki, bir sineği bile taşıyamayacak kadar zayıflamış olur», demiştir.
Şibli´ye (şeriat dili ile değil) mücerred olan Hakk´in lisanı ile mücerred ve hâlis tevhidin ne olduğunu bize haber ver, diye sorulmuş. O da şöyle cevap vermişti: «Yazık sana! (Tevhidin künhü hiç bilinir mi?) Tevhid nedir? sorusuna ibare ve sözle cevap veren mülhiddir, bu soruya işaretle cevap veren senevi (hayır ve şer tanrısına inanan) dir. (Zira bir müşir, bir de müşarün ileyh kabul etmiştir, benliğini yok etmemiştir). Bu soruya imâ ile cevap veren putperesttir, (zira ona cihet izafe etmiştir). Bu soruya cevap vermek için konuşan gafildir. Bu soruya cevap vermeyip susan cahildir. Vâsıl olduğunu vehmeden bir kimse hiç bir şey tahsil edememiştir. Kendini O´na yakın gören aslında O´ndan uzaktır. Tevhidi elde ettiğine inanarak sevincinden vecd hâli gösteren (tevâcüd) kimse aslında Allah´ı kaybetmiştir. En mükemmel mânada olmak üzere aklınızla idrâk ettiğiniz, vehminizde ve muhayyilenizde tasavvur ettiğiniz, her şey Hakk´a ait olmaktan uzaktır, bunlar geri çevrilir, size reddedilir. Bu idrâk ve tasavvurlar sizin gibi hadis ve mahluktur». (Tevhid-i hâli ve hakiki için söylenecek söz budur, Allah´ın künhü ve zatı hakkında hiç bir şey söylenemez).
Yusuf b. Hüseyn diyor ki: «Havassın tevhidi sır, vecd ve kalp iledir. (Söz ve hareketle değil). Bu halde kul sanki Allah Taâlâ´nın huzurunda imiş gibi ilâhî tedbir´ve tasarrufların, rabbani kudretin hükümlerinin üzerinde cereyan ettiğini, bu durumda iken hissini kaybederek, nefsinden fâni olarak tevhid denizinde müstağrak bir
Tevhid izafet ve mülkiyet ifade eden «ya» harflerini (ve ben zamirini) iskat ederek, «benim için, benim ile, benden ve bana» (lî, bi, minni, ileyke) dememektir, denilmiştir.
Ebu Bekir Tamestânî´ye: Tevhid nedir? diye sorulmuş. O da: «Şu üç şey: Tevhid, Muvahhad ve Muvahhid», demiştir.
Rüveym, «Tevhid, beşeri eserleri mahvetmek ve ulûhiyyetten tecerrüd etmektir». (Kalpten beşeri arzuları silmek ve saf olarak Hakk´ın irâdesini kalbe hâkim kılmaktır. Nefsin ulûhiyet davasında bulunmasına engel olmaktır), demiştir.
ömrünün son demlerinde hastalığı şiddetlenince üstad Ebu Ali Dakkak (r.a.) ın şöyle dediğini duyardım: «Hüküm (ölüm) zamanında tevhidi muhafaza etmek teyid alâmetlerindendir». Üstad sonra sanki bu sözünü tefsir ediyormuş gibi içinde bulunduğu hâle işaret ederek şöyle dedi: «O hükmünü infaz için kudret makası ile seni kesecek, parça parça edecek, fakat sen O´na hamd ve şükür edeceksin!»
Şibli, «Tevhide bir şekil ve suret veren tevhidin kokusunu bile koklamamıştır», demiştir.
Ebu Said Harraz şöyle der: «Tevhid ilmini bulan ve bununla muttasıf olanın ilk makamı, kalbinden eşyaya ait fikir ve zikrin yok olması, Aziz ve Celil olan Allah´ın kalpte münferid olarak kalmasıdır» .
Şibli, adamın birine sordu: «Niçin tevhidinde sıhhat yok, biliyor musun?» Adam: Hayır, bilmiyorum, dedi. Şibli: «Çünkü sen O´nu kendinle arıyorsun», (Hakk´ı Hakk ile ara) dedi.
îbn Atâ, «Tevhidin alâmeti tevhidi unutmaktır. Bu ise kalpte tek (vahid) olan Hakk´ın kâim olmasıdır», demiştir.
Şöyle derler: Bazı kimseler vardır ki, Allah´ın fiillerinin tecellilerini mükâşefe ve müşahede makâmındadır. Bunlar hadis olan şeyleri Allah Taâlâ ile görürler. Bazıları hakikatin tecellilerini müşahede makâmındadır. Bunlar mâsivâyı hissetmezler, zahirleri tefrika vasfı ile bulunduğu halde cem hâlini sırren ve sır ile müşahede ederler.
Cüneyd´e tevhidden soruldu, o da: «Birinin şu şiiri ve şarkıyı anlamasıdır.
kalbimde cereyan eder. Sırren ve bâtinen sır ne
Bu şiiri dinleyen adam: Kur´an ve hadis yok mu oldu ki, tevhidi şiirle anlatıyorsun? dedi. Cüneyd şöyle dedi: «Hayır ama arif olan muvahhid en aşağı ve en basit hitaptan tevhidin en âlâsını alan ve anlayabilen kimsedir».

* Tevhid bahsini krş: Lama, s. 28, 348; Ta´arruf, s. 33; Keşfu´I-mahcfib, s. 356; Kûtu´l-kulûb, II, 168; İhya, IV, 238.
147. Buharî, Enbiya, 54; Müslim, Tevbe, 4; İbn Hanbel, II, 4.
148. Tevhid, Allah´ın vahdaniyetine, bir, tek ve eşsiz oluşuna inanmak demektir.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*