Hadislerle Tasavvuf 12. Kısım

86. Hadisi Şerif:  Hz. Âişe (r.anha) -uzun bir hadiste-şöyle diyor:

Hz. Fâtıma hayatta olduğu müddetçe Hz. Ali insanlardan itibar görmüştü. Hz. Fâtıma vefat edince insanların Hz. Ali’ye olan itibarı azaldı. Buhari megazi, 38

Hadisten çıkan netice: Şeyhlere bağlı olanlara saygı göstermek.

Tasavvuf erbabının büyüklere bağlı olan kimselere bağlılıktan dolayı saygı gösterme âdetleri vardır. Bu rivayetten de anlaşıldığına göre bu konu sahâbe-i kiram arasında da aynen bulunmaktaydı.

87.Hadisi Şerif: Hz. Âişe (r.anha), Hz. Ömer’in (r.a) hutbesini anlatıyor:

Hz. Ömer (r.a) hutbesinde şöyle dedi:

“Ben Ömer’im. Ben bu emirlik işine hırslı değilim. Fakat vefat eden zât (Hz. Ebû Bekir) bu işi bana tavsiye etti. Allah ona bu işi ilham etti. Bu emanetini ehil olmayanlara vermeyeceğim. Ben bu emaneti müslümanların şerefini yükseltmek isteyenlere vereceğim. Onlar bu işe diğerlerinden daha layıktır”. Müslim, Imare, 12.

Hadisten çıkan netice: İlham

Bazı velîlerin ilham sahibi olduğu nakledilmiştir. Burada bunun ispatı vardır.

Hadisten çıkan diğer bir netice: Ehil olmayan kimseye halifelik verilmemesi.

Bazı sûfîler, sadece gelenek olarak silsilenin korunması için bir kişiyi halife bırakıyorlar. Hadiste bu iptal edilmektedir. Şeyhlerin ehil kimseleri halife bırakarak bu âdeti düzeltmeleri gerekir.

88. Hadisi Şerif: Ibn Ömer’den (r.a), uzun bir hadiste- Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi: “Muhakkak Allah dinini koruyacaktır. Ben kendimden sonra halife bırakmazsam (Hz. Peygamber’in tatbikatına uymuş olurum. Çünkü) Resûlullah (s.a.v) kendisinden sonra halife bırakmamıştır. Eğer halife bırakırsam (Hz. Ebû Bekir’in (r.a) yaptığını yapmış olurum. Çünkü) Hz. Ebû Bekir (r.a) halife bırakmıştır”. Buhari ahkam, 51

Hadisten çıkan netice: Halifelik için belli bir kişiyi tayin etmemek.

Bazı şeyhlerin tayinle halife bırakmaması âdettir. Ehil olan kimseye Allah bu işi yaptıracaktır. Hadis bu âdetin esasını göstermektedir. Şu da bilinsin ki, ehli tasavvufun şöyle bir sözü vardır: Sırf halife olsun diye halife bırakmaya gerek yoktur. Ehil olan kendisi ortaya çıksın. Elbette ona biat gereklidir, bi- attan sonra ise ehliyet ve salâhiyet gerekir. Ehliyet ve salâhiyetin gerçek alâmeti kalb-î selimin şahâde tidir. Zahirî alâmeti o devirdeki şeyhlerin onu münasip görmesi ve inkar etmemesidir.

89. Hadisi Şerif: Ömer b” Mûn el-Udî’den  uzun bir hadisti Hz” Ömer  Abdullah b” Ömer e şöyle der:

-Mü’minlerin  annesi Hz- Aişe’ye  git ve ona şöyle de:

“Ömer (r a) iki dost Hz” Peygamber (s.a.v) ve Hz Ebû Bekir’in (r-a) yanına defnedilmek için izin istiyor”…

Hz Aişe (r anha): Orasını kendim için düşünüyordum. Ama şimdi onu (Hz- Ömer’i) kendime tercih ediyorum. Buhari’1′ cenaiz96,

Hadisten çıkan netice: Teberrük için bereketli bir yere defnedilmek’

Büyüklerden  nakledildiğine göre onlar bereketli bir yere veya sâlih bir kimsenin yakınında defnedilmek için vasiyet ederler. Rivayette bunun açık bir delili vardır.

Hadisten çıkan diğer bir netice: Fazilette başkasını tercih etmek

Pek çok edep ehlinden, faziletli kişiye öncelik verme âdeti gözlenmiştir. Meselâ bir büyük namazda ikinci safta  durduğunda, birinci safta bulunan ve onu seven birisi, birinci saftan geri çekilerek o büyüğe yer verir  ve onu tercih etmesi Hz- Âişe’nin (r.anh) gösterdiği başkasını kendine tercih edebiyle de bunun güzel olduğu anlaşılmaktadır.

Kendinden büyük birine saygı göstermek, aradaki yakınlıktan daha ileri derecede bir yakınlığın nedenidir. Yüksek seviyedeki yakınlığı, aşağı derecedeki yakınlığa tercih etmek kurbiyete karşı isteksizlik değildir.

90.Hadisi Şerif: Ibn Abbas’tan (r.a), Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“(Evlerdeki) duvarları kumaşlarla örtmeyin.” Ebu Davud salât 1485.

Hadisten çıkan netice: Kabirlerin üzerlerine örtü koymanın mekruh olması.

Bu hadisten kabirlerin üzerine bez koymanın iyi bir şey olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü orada duvarları örtmeye ihtiyaç yoktur. Bunu yapmaktan murad süsleme, güzelleştirme ve yüceltmedir. Bunun kabirler için caiz olduğu ise sabit değildir.

91.Hadisi Şerif: Ebû Mûsâ el-Eş’arî (r.a) anlatıyor:

Bir gün seferde Resûlullah’la beraberdik. İnsanlar sesli olarak tekbir  getirmeye başladılar. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Kendinize acıyın. Siz ne sağıra ne de sizi görmeyene dua ediyorsunuz. Sizi gören ve işiten zâta dua ediyorsunuz. O sizinle beraberdir. Dua ettiğiniz zât, birinize bineğinizin boynundan daha yakındır.”

Buhari cihad,131

Hadisten çıkan netice: Cehrî zikirde aşırı gitmekle Allah’a daha yakın olunacağının doğru olmaması

Cehrî zikir pek çok delille sabittir. Bu hususta hiçbir şüphe yoktur. Ancak bu hadiste cehrî zikirde aşırı gitmek söz konusudur. Bazı kimseler yalnızca bununla Allah’a daha yakın olunacağına inanıyorlar.

Onlara göre zikrin faydası sadece bu şekilde elde edilir. Bu sebeple o kişiler başkalarının rahatsız olup olmamasına hiç dikkat etmezler.

Bunun aksine hafi zikir konusunda bazı aşırı gidenler de “hiçbir rivayette cehrî zikir nakledilmemiş tir” derler. Hatta “bu hadiste nehiy varit olmuştur” iddiasında bulunup “kendinize acıyın” ifadesinin yapılan cehri zikirde ifrat olduğunu iddia ederler. Onlara göre bu tür zikir kötülenmiş ve bid’attır. Fakat gerçek şudur ki cehrî zikir ne Allah’a yakınlığa mânidir, ne de bid’attır. Bunu yakınlık inancıyla değil de, sadece bir metot olarak yapmanın tecrübeyle faydalı olduğunu gördük. Bu zikirle kalbde rikkat (yumuşama) ve tefekkür (düşünceler) hali meydana gelir. İşte bundan dolayı bu mubahtır. Bir şeyin mubah olması, engel olan şeyleri kaldırma şartına bağlıdır. Cehrî zikrin mubah olması, başkalarına eziyet vermeme ve fesada sebep olmama şartı ile kayıtlıdır. Eğer eziyet ve fesat söz konusu ise insanlardan uzak yerlere gitmek gerekir.

“Siz ne sağıra ne de gâib olana dua ediyorsunuz” ifadesi incelendiği zaman anlaşılacağı gibi bu hadiste yasaklamadan murad yakınlık itikadını elde etmenin gerekliliğidir. Bu şöyle izah edilebilir:

Eğer kendisine seslenilen, Semi'(işiten) ve Basîr (gören) olmasaydı çok yüksek sesle zikir, yakınlık vesilesi olacaktı. O’na işittirmek için yüksek sesle bağırmak gerekli olurdu. Hakikatte ve inancımıza göre Allah Semi’ ve Basîrdir. O zaman yüksek sesli zikir, işittirmek amacıyla yapılmadığından, yakınlık vesilesi olmaz. Keza hadiste yüksek sesli zikir için olumsuz ifade kullanılması pratikteki yararı inkâr etmez. Sadece şu var ki onun faydası hakkında bir şey söylenmemiştir. Ancak olabilecek faydası inkâr edilmez.

Geri kalan bir konu daha var, o da şudur: Yapılabilecek bir amel olmasına rağmen hadiste yüksek sesle zikre teşvik yoktur. Bunun sebebi, sahâbe-i kiram bu metodu uygulamadan da aynı faydayı sağlı yorlardı. Bu nedenle o zaman da yüksek sesle cehrî zikre rağbet edilmiyordu. Ancak buna sonradan ihtiyaç oldu ve bu şekilde zikredilmeye başlandı.

Hadisten çıkan diğer bir netice: Allah’ın kullara yakınlığı ve beraberliği.

Allah’ın kullara yakınlığı ve beraberliği gerçekten akılla anlaşılmaz. Buna ne kurb-i zatî (Allah’ın zatıy- la beraberdir) denebilir ne de kurb-i mekân (bir mekânda bulunarak yakındır) denebilir. Bazı kelâm- cılar buna kurb-i ilmî (ilmiyle beraberdir) mânasında kurb-i sıfatî derler. Fakat selefin usûlü, sıfat-ı ilâhîyyeyi tayin etmemektir. Onlar “Allah’ın sır bıraktığı şeyler sır kalsın” derler. Bazı büyüklerin kelâmında bu kurb , takyîd (sınırı belirleme) için değil, sadece teşbihle (benzetme) anlatma yönünde açıklamalar için kullanılmıştır. Hadiste kullanılan şu ifade bunun cevazının delilidir: “Size bineğinizin boynundan daha yakındır.”

92. Hadisi Şerif: Ebû Hureyre’nin (r.a), Resûlul lah’ın (s.a.v) duası hakkında şöyle bir rivayeti vardır:

“Allah’ım Benim hatalarımı, kar dolu ve soğuk su ile temizle” Buhari Ezan, 89,

Hadisten çıkan netice: Allah’ın sıfatlarına su ve nehir ile temsil getirmek.

Bazı ariflerin manzum sözlerinde Allah’ın zât ve sıfatlarını su ve nehirle temsil ettikleri görülmektedir. Mağribî’nin “deryada dalga peş peşedir” sözü buna örnektir. Buna benzer kelâmlardan amaç sadece temsil göstermek değildir. Çünkü Allah bu gibi temsillerden tamamen uzaktır. Bu teşbihlerden maksat bazı ortak sıfatlar hakkında açıklamada bulunmak ve anlatmadır. Meselâ su ve derya, genişlik ve vahdet diye yorumlanmasına rağmen, pek çok işi ihtiva edip onların kaynağı olması mânasında da kullanılmıştır. Aynı şekilde Allah’ın zât ve sıfatları, genişlik ve vahdeti ifade etmeleri ve pek çok şeyin kaynağı olmaları yönüyle benzerlik arzederler, Bununla beraber teşbihin iki tarafında bulunan Allah’ın sıfatları ile eşya, farklı farklı şeyler olup kulların onları değerlendirmesi de değişiktir.

işte hadiste bu temsilin cevazı vardır. Çünkü su, dolu ve kardan maksat, hata ve günahlardan tamamen temizlenmek için Allah’ın rahmet sıfatının tecelli etmesidir. Zât ve sıfat arasında ise değişme ve başkalık yoktur. Sıfatların temsili caiz olduğuna göre, zâtın temsilinin caiz olması da sabittir. Bu sebeple büyüklerin sözlerindeki temsiller caizdir.

93. Hadisi Şerif: Zeyd b. Sabit (r.a) anlatıyor:

Ashaba her namazın sonunda otuz üç defa subhanellah, otuz üç defa elhamdülillah ve otuz üç defa Allahuekber demeleri emredilmişti. Bunun akabinde Ensardan birisine rüyasında:

– “Resûlullah (s.a.v) size her namazın sonunda otuz üç defa subhanellah, otuz üç defa elhamdülillah ve otuz üç defa Allahu ekber demenizi emretmedi mi?” dendi. Adam:

-Evet, deyince karşısındaki:  öyleyse onları yirmi beşe indirin, tehlili de ilâve edin. Sabah olunca bu olayı Resûlullah’a (s.a.v) anlattı. Resuluullah da (s.a.v):

“Aynı şekilde yapınız” buyurdu. Nesai sehv, 93

 Hadisten çıkan netice: Rüyada gelen telkini şeyhe söylemek.

Ehl-i tasavvuf şeyhin adabı hususunda şöyle söylemişlerdir:

Eğer müride rüyada bir şey telkin edilirse onu şeyhe anlatmadan önce onunla amel etmemelidir. Hadiste bunun delili ve açıklaması vardır. Böyle rüya ve benzeri manevî hadiselerle karşılaşan mürid, kendi kendine “bana şeyhten fazla keşif nasip oldu” diyerek yanlış anlayışa düşmemelidir. Her ne kadar daha fazla keşif müride mümkünse de bununla efdaliyet (üstünlük) ve ekmeliyet (kemâl) ortaya çıkmaz. Ayrıca böyle bir düşünce mürid için tehlikelidir. Bu nedenle böyle düşünmemelidir. Aksine bunu da şeyhin feyzi olarak anlamalıdır. “Şeyhimin bereketiyle böyle bir şey oldu” demelidir.

Mürid rüya ve keşfin hakikatini “şeyhim benden daha iyi bilir” diye yakînen inanıp düşünmelidir. Bu sebeple mürid rüyasını şeyhine anlatmalıdır. Onun telkin ve tavsiyesinden öteye de geçmemelidir.

94. Hadisi Şerif: Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor:

Resulullah (s.a.v) yatağına yattığı zaman (bir kısım sûreleri okur) sonra ellerine üfler, vücuduna sürerdi. Buhârî Da’avat, 12Tıb,39

Hadisten çıkan netice: Okuyup üflemek.

Her ne kadar üflemek gaye, değilse de bir Müslümanın talebi karşısında onu kırmamak ve Allah’ın izniyle fayda görmesine vesile olmak niyetiyle büyükler, o kişiye okuyup üflerler. Hadis bunun meşruluğunu göstermektedir. Ayrıca hadisten kendi nefsi için böyle yapmanın hiçbir sakıncası bulunmadığı anlaşılmaktadır. Böyle bir tatbikatta bir nevi  Allahu Teâlâ’ya karşı muhtaç olma, inkisar, (kesin) kulluğu açıklama ve ihtiyaç sahibi olma gibi bazı sırlar vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) okuyup üflemenin caiz olduğunu göstermek için bunu yapmıştır denilebilir.

95.Hadisi Şerif: İmam Mâlik’ten (r.a),

Resûlullah (s.a.v) bir duasında şöyle buyurdu:

“Allahım! Bizim için yeri dür, katla.” Hakim, Müstedrek, 1633

Hadisten çıkan netice: Tayy-i mekânın (yerin kısalması) imkân dahilinde olması.

Pek çok menkibede evliyaullahın kısa zamanda uzun mesafeyi katettikleri şeklinde kerametlerinin olduğu nakledilmektedir.

Bazı inkârcılara göre böyle bir şeyin olması mümkün değildir. Fakat sûfîler ve muhakkik alimler bunun mümkün ve gerçekleşebilir olduğunu söylemişlerdir. Hadiste tayy-i mekânın imkânı zikredilmektedir.

Tayy-i mekânın çeşitli mertebeleri vardır. Hadiste ise herhangi bir dereceyle sınırlama, kayıtlama yapılmadığı gibi kesin bir delil de yoktur. İşte bu sebeple mutlak olanı kendi hali üzere bırakmak gerekecektir. Sonuçta hüküm, tayy-ı mekânın mutlak olarak mümkün olduğudur.

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.