share
share this article on digg Linkedin Üzerinde Paylaş Google+ Üzerinde Paylaş Facebook Üzerinde Paylaş
this

Hadislerle Tasavvuf

0 yorum
Hadislerle Tasavvuf

Hadislerle Tasavvuf 13. Kısım

96. Hadisi Şerif: Câbir b. Abdillah (r.a) anlatıyor:

Ebu’l-Heysem (r.a), Resûlullah (s.a.v) için bir yemek hazırlamıştı.Resûlullah’ı (s.a.v) ve ashabını yemeğe davet etti. Yemeği bitirdiklerinde;

Resûl-i Ekrem (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Kardeşinize sevap kazandırdınız.” Ashap:

“Ona sevap nasıl kazandırıldı” diye sordular. Resûlullah (s.a.v):

“Bir adam birisinin evine girer, yemeğini yer ve dua ederse o kişiye sevap isabet eder” buyurdular.

Ebu Davud 3853.

Hadisten çıkan netice: Yemeğe davet edene yemekten sonra dua etmek.

Dervişlerin yemek yedikten sonra sofra sahibine dua etmeleri âdettir. Hadiste bu âdetin ispatı vardır. Bu konuyla ilgili başka bir hadis şöyledir:

Enes b. Mâlik (r.a) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.v) Saîd b. Ubade’nin (r.a) evine geldi. Said b.Ubade (r.a), Resûlullah’a (s.a.v) yağ ve ekmek ikram etti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) şöyle dua etti: “Sizin yanınızda oruçlular iftar etsin, yemeklerinizi iyiler yesin, size melekler duada bulunsun.” Ebu Davud Etime, 3854.

97.Hadisi Şerif: Katâde’den (r.a),

Resûlullah (s.a.v) hilâli gördüğü zaman yüzünü ondan çevirirdi. Ebu Davud Edeb, 111/5093.

Hadisten çıkan netice: Nurlara iltifat etmemek.

Tasavvuf ehlinin şöyle bir eğitim metodu vardır: Eğer murakabelerde bazı nurlar zuhur ederse bunlarla ilgilenmemek gerekir. Denildiğine göre, nuranî perdeler zulmanî  perdelerden daha şiddetlidir. Hadis bu eğitimi teyit etmektedir. Bu nedenle onlara iltifat edip takılıp kalınmamalıdır. Çünkü Peygamber Efendimizin (s.a.v) hilâlden yüz çevirmesi şu sebepten dolayı idi:

Bazı insanlar yıldızlara öyle bir saygıyla bakıyorlardı ki bu durum onları yıldızları yaratana saygıya engel oluyordu. İşte aynı delil bu nurlar için de geçerlidir. Bunlarla ilgilenmek hakiki maksada yönelmeye mani olur. Bunu iyice anlamak gerekir.

98.Hadisi Şerif: Imrân b. Huzeyfe (r.a) anlatıyor:

Mü’minlerin annesi Hz. Meymûne (r.anha) borçlanıyor ve borcunu arttırıyordu. Ailesi onun bu işi ve durumuyla ilgili olarak ona bazı şeyler söylediler,onu kınayıp kızdılar.

Bunun üzerine Hz. Meymûne (r.anha), “Borç almayı terketmeyeceğim.” dedi. Çünkü halilim Resûlul- lah’ın (s.a.v) şöyle dediğini işittim: “Bir kimse borçlanır da borcunu ödemeyi murad ederse Allah bunu bilir ve ona dünyada borcunu ödettirir.” Nesai buyû, 4700

Hadisten çıkan netice: Misafirler ve fakirler için borç almakta cesur olmak.

Büyüklerden gördüğümüze göre misafirler ve fakirlerin hizmeti için rahatça ve bolca borç alıyorlar. Hz. Meymûne’nin (r.anha) ameli ile desteklenmektedir. Çünkü açıktır ki Hz. Meymûne (r.anha) borcu bu niyetle alıyordu, boş yere borçlanmıyordu.

99. Hadisi Şerif: Ebû Hureyre’den (r.a) nakledilmiştir,

Resûlullah (s.a.v), zikrin ve zikredenlerin fazileti hususunda rivayet edilen bir hadiste, Allah Teâlâ’nın zikir meclisinde oturanları affettiğini ferman etmesi üzerine muhatap olan meleğin şu suali sorduğunu ifade buyurmuşlardır:

Melek, “(Yâ Rabbi!) Zikir meclisinde, onlardan olmayan, ihtiyacı için gelip oturan günahkar filan kimse de vardı!..” der. Bunun üzerine Allah: “Onu da affettim. Çünkü onlar öyle bir cemaattir ki onlarla oturan Şakî Olmaz” buyurdu. Buhari Deavat, 66

Hadisten çıkan netice: Bereket için halkı silsileye almak.

Büyüklerden ne zikir düşüncesi ne de kendini ıslah etme düşüncesi olmadığı halde bazı kimseleri silsileye aldıkları görülmüştür. Yapılan bu iş zahiren abes anlaşılabilir. Fakat incelendiği zaman bunun faydalı olduğu görülür. Nitekim hangi niyette olursa olsun silsileye dahil olanların mutlaka bir fayda gördükleri gerçektir. Böyle bir biat, sadece silsilenin bereketi için olur. İşte hadis bunu doğrulamaktadır.

Allah’ın sevdiği kulları ile oturan, bundan mahrum kalmaz. Şu da açıktır ki birisi bir büyüğün meclisine girerse büyük ihtimalle o büyükle beraberlik, yakınlık ve sevgi hasıl olacaktır. Bu durumda o kimse de yukarıda geçen hadisin geneline girecektir.

100. Hadisi Şerif: “Allah Teâlâ’nın kıyamet günü (hesap için) ilk çağırdığı kimse, Kur’an’ı ezberinde toplayan, Allah yolunda öldürülen ve serveti çok olan kimseler olacaktır…” şeklinde başlayan ve Ebû Hureyre’nin (r.a) rivayet etmiş olduğu uzun hadisi râvi Şufey, Hz. Muâviye’ye (r.a) anlattı. Şufey, Hz. Muâviye’ye şöyle dedi: “Onlara (Kur’an’ı ezberinde toplayan, Allah yolunda öldürülen ve serveti çok olan kişilere) böyle muamele edilirse, geri kalan insanlara nasıl muamele edilecek?” dedi. Sonra Hz. Muâviye hüngür hüngür ağlamaya başladı, öyle ağlıyordu ki biz kendini helak edeceğini zannettik. Sonra kendine geldi ve yüzünü sildi. Tırmizi, zühd, 48/2382

Hadisten çıkan netice: Vecd

Kendinden geçmeye vecd denir. Bu övülen bir haldir. İleride bunun çeşitli derece ve durumları gelecektir. Bunlar riyasız olursa övülmüştür. Hz. Muâviye’nin durumu, bunun bir örneğidir.

101. Hadisi Şerif: Ebû Hureyre (r.a), zekât vermeyenlerle savaş hususunda  Hz. Ebû Bekir ve Hz.

Ömer’in (r.a) münakaşasını anlatırken Hz. Ömer’in (r.a) şöyle dediğini rivayet eder:

“Allah’a yemin olsun ki Allah’ın Hz. Ebû Bekir’in (r.a) kalbini (namazla zekâtın arasını ayıranlarla) savaş için genişlettiğini gördüm ve anladım ki bu savaş hakmış.”

Hadisten çıkan netice: İlham Hadislerde Pek çok ilham rivayetleri vardır. Hadiste bunun ispatı vardır. Bu durum, hadiste kalbini genişletmek ifadesiyle tabir edildi. İlhamın hakikati şudur: Aracısız olarak bir hakikatin kalbe gelmesidir. İşte bu münazarada Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in Allah kalblerini açmıştır. Münazarada nakledilen karşılıklı sözler alışılanın ötesinde başka bir mâna daha ihtiva etmektedir. O da şudur: Önce Hz. Ebû Bekir’e ilham oldu ve zekât vermeyenlerle savaşması gerektiğini anladı. Onun kelâmının feyzinden Hz. Ömer’e ilham oldu ve böylece Hz. Ebû Bekir’in sözlerinin ve niyetinin hak olduğu kendisine beyan oldu. Bu ilham, şer’î naslara uygun olduğu için bununla amel edilmesi caiz idi. Bu sebeple Hz. Ebû Bekir onlara savaş açtı.

102. Hadisi Şerif: Ebû Zer el-Gifârî’den (r.a), Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Dünyaya karşı zâhidlik, helâl olan şeyleri (zâhidâne davranmak için kendine) haram kılmak ve malı elden çıkarmak değildir. Gerçek zâhidlik, Allah katında verileceklerin, senin elindeki şeylerden daha güven verici olması ve sana bir şey isabet ettiği zaman elde edeceğin sevap sebebiyle musibete uğramayı, uğramamış olmaya tercih edebilmendir.”Tirmizi.zühd,2340  Rezin şunu ilâve eder: Allah şöyle buyuruyor: “Elinizden çıkan şeylere üzülmeyesiniz ve (Allah’ın) size verdiğiyle sevinip şımarmayasınız” Hadîd.23

Hadisten çıkan netice: Velîlerin alâmetleri: Zühd ve tevekkül.

Bu hadiste evliyanın ahlâkı ve bir nevi alâmeti olan zühd ve tevekkülün hakikati anlatılmakta, ayrıca büyük bir hata düzeltilmektedir. Pek çok insan kendi anlayışına göre helâl lezzetlerden haram gibi kaçınan, eline gelen paraları yerli yerinde olsun olmasın -ihtiyacı olsada bir an önce infak eden, başına gelen belâ ve musibetin giderilmesi için çare aramayan kimseleri zâhid sayar ve bunları şeyh olmanın alâmetleri kabul eder. Anlatıldığı gibi zühd için bu işler şart değildir; aksine zühd, kendi elinde olandan daha fazla Allah’a itimat etmek, musibeti bizzat istememek, fakat musibet geldiği zaman da sevap ümid etmek ve bu musibet, sevaba vesile olduğu için sevinmektir. Hadiste geçen ifadelerin, âyetten delilinin olması önemlidir. Çünkü “Elinizden çıkan şeyler” ifadesine sıhhat ve afiyet de girmektedir. Dolayısıyla insan bunlara güvenmemelidir. “Sevinip şımarmayasınız” ifadesi de hadisteki “Allah’ın katında bulunan şeyler…” ifadesinin Kur’an’dan delilidir. Arasındaki uygunluk açıktır.

103. Hadisi Şerif: Atıyye es-Sa’dî’den (r. anha), Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:

“Kul mahzurlu olan şeye düşmekten korkarak, mahzurlu olmayan şeyi bırakmadıkça hakiki muttaki ler derecesine ulaşamaz.” Tirmizî, Kıyame, 2451

Hadisten çıkan netice: Mubah olan lezzetleri terketmek ve bu hususta yapılan itirazların reddi.

Pek çok ehl-i zahir, bazı sülük ehlinin mubah lezzetleri terketmesinin sünnete aykırı olduğunu ileri sürerek itirazda bulunurlar. Hadiste kastedilen terkin, aşağıdaki amaçla olduğu takdirde sünnete uygun olduğu sabit olur:

“Eğer yersem beşerî hissiyatım uyanıp artacak ve bu da mâsiyet yapmama sebep olacaktır.”

Hadisteki “Sakıncalı olmayan şeyleri bırakmadıkça” ifadesi takvanın kemâlâtının nasıl olması gerektiğini göstermektedir.

104. Hadisi Şerif: Abbâd b. Temîm (r.a), Ebû Bişr el-Ensâri’nin (r.a) kendisine şöyle haber verdiğini anlatıyor:

Kendileri bir seferde Hz. Peygamber’le (s.a.v) beraber bulunmuş. Resûlullah (s.a.v) elçiye şunları demesini emretmiş:

“Hiçbir devenin boynunda (nazarlık olarak) yay ipi (kirişi) ve gerdanlık bırakılmasın, hepsi kesilsin.”

Ebu Davud, cihad, 2552

Hadisten çıkan netice: Meşru olmayan nazarlığı takmamak.

Pek çok şârih bu hadisin sebebini şu şekilde açıklamışlardır: Ehl-i cahiliyyenin hayvanları korumak için üflenmiş düğümlü ipleri (nazarlık olarak) takmak âdetleri vardı. Meşru olmadığı için Peygamber Efendimiz (s.a.v) bunları kaldırttı. Bu da meşru olmayan nazarlığın yasak olduğunu gösteriyor. Günümüzde bu işi yapanlar meşruiyetine pek dikkat etmiyorlar. Düzeltilmesi gereken bir konudur.

105. Hadisi Şerif: Kebşetu’l-Ensariyye (r.anha) anlatıyor:

Nebî (s.a.v) benim (evime) gelmişti. Ayakta olduğu halde asılı duran kırbanın ağızından içti. Sonra ben kalkıp (teberrük olsun diye) kırbanın ağzını kestim. Tirmizi

Rezîn’de şöyle bir ilâve vardır: Onu devamlı içeceğim bir kap edindim. Ibn’i-Esir camiui usui, 3092

Hadisten çıkan netice: Şeyhlerin kullandığı eşyalar ile teberrükte bulunmak ve bunun için muhafaza etmek.

Müridler büyüklerin eli, ağzı ve vücuduyla dokunduğu herhangi bir şeyin bereketlendiğine inanırlar. Hadiste bunun açıkça ispatı vardır.

Hadisten çıkan diğer bir netice: Şeyhlerin eşyalarını teberrüken kullanmanın caiz olması.

İnsanların inancında bu gibi şeyleri kullanmama gibi bir âdet vardır. Eğer bu eskimesin, yıpranmasın ve daha uzun zaman bereketlensin düşüncesiyle yapılıyorsa, bunda beis yoktur. Eğer kişi kullanmayı edepsizlik kabul ederse bu düşüncesi yanlış olur. “Onu devamlı içeceğim bir kap edindim” ifadesi bu yanlış düşünceyi düzeltmektedir.

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*