Hadislerle Tasavvuf 14. Kısım
106. Hadisi Şerif: Câbir b. Abdillah (r.a) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.v) bahçesini sulamakta olan Ensardan birisinin bahçesine girdi ve:
“-Eğer yanında bu gece eski bir tulumda gecelemiş (yani soğumuş) su varsa (getir bize içir.) Yoksa biz (şu tulumdaki suyu) bardaksız ve avucumuza almaksızın ağzımızla içeriz” Ebu Davud Eşribe, 3724
Hadisten çıkan netice: Lezzetlerin iyisi ve güzeline meyletmeye karşı yapılan itirazın reddi.
Bazı büyükler yemek ve içmek hususunda yemeğin iyisine önem vermenin gerekli olduğunu nakletmişler ve birtakım zevksiz ve neşesiz kimseler de buna itiraz etmişlerdir. Bu durum nefsin isteklerine boyun eğmektir ve büyüklüğe (şeyhliğe) uygun değildir demişlerdir. Oysa hadiste dinlendirilmiş su aramak ve yiyilip içilecek şeye önem vermek zikredilmiştir. Hadis, özellikle büyük insanların böyle davranmaları sebebiyle kötülenemeyeceğini tesbit etmektedir. Buradaki sır şudur:
Bazen böyle güzel nimetten yararlanma ile gerçekte nimeti verene karşı olan sevgi artar, bazen gözetilen gaye doğrultusunda iyiye yönelmek mümkün olabilir. Bunların hepsi sülûkün hedeflerindendir. Kısaca lezzetleri terkte bazı özel yorumlar vardır. Bunun yanında güzel lezzetleri elde etmek için de özel yorumlar olabileceği gibi zamana, mekâna ve hale göre bunlar birbirine tercih edilebilir.
107 Hadisi Şerif: Ebû Hureyre’den (r.a),
Resûlullah (s.a.v) şöyle anlattı:
– “Mi’rac gecesi bana birinde şarap, diğerinde süt bulunan iki kap takdim edildi. Ben sütü aldım. Bunun üzerine melek bana şöyle dedi: Sana fıtratı (Dini, insan tabiatına uygun olanı) gösteren Allah’a hamd olsun. Şarabı alsaydın ümmetin sapıtacaktı. Nesai, Eşribe, 41
Hadisten çıkan netice: Misal âleminin var olduğu
Hadise göre süt, sûret-i misalde din, içki ise sûret-i misalde dünya lezzetleri idi. Bu iki kabın sunulması bir nevi imtihan için idi.
Hadiste misâl âleminin varlığı sabit olmaktadır. Bunun açıklaması büyüklerin kelâmında mevcuttur.
108 Hadisi Şerif: Câbir b. Abdillah (r.a), Resululullah’ın (s.a.v) şöyle buyurduğunu işitmiştir:
“Kişi ile şirk arasındaki sınır, namazı terketmektir. Müslim İman, 134.
Hadisten çıkan netice: Bazı günahların küfürle isimlendirilmesi.
Bazı büyüklerin kelâmında bazı günahlara küfür denildiği vârid olmuştur. Şu şiirde olduğu gibi:
Bizim tarikatımızda kin beslemek küfürdür.
Sinenin ayna gibi olması prensibimizdir.
Eğer bir an Allah’tan gafil oldun
O vakit işte sen tam kâfir oldun.
Hadisteki yönlendirmede, büyüklerin bu gibi sözlerinin caiz olabileceğine delil vardır.
109 Hadisi Şerif: Ebû Zer el-Gifârî’den (r.a),
Resûlullah (s.a.v) (bir gece) namaza kalktı ve sabah vakti girene kadar şu âyeti okumaya devam etti.- “Eğer kendilerine azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen izzet ve, hikmet sahibisin.” (Maide.118)
Hadisten çıkan netice: Amel yapmak için fazla gayret göstermeye yapılan itiraz ve bunun cevabı.
Bazı kimseler büyüklerin mücahede yaparken fazla amel etmesini bid’at sayarak itiraz ederler. Hadiste bunun sünnet olduğu sabittir. Bu konuda yasaklayıcı hadislere gelince, bu ilgili hadislerde anlatıldığı gibi ibâdetten zevk alamayan ve ona devam edemeyen kimseler için söz konusudur.
110 Hadisi Şerif: Ali b. Abdirrahman’dan (r.a),
Ibn Ömer (r.a), Resûlullah’ın (s.a.v) namazını anlatırken şöyle der: Resûlullah (s.a.v) teşehhüdde baş parmağı ile kıbleyi işaret ediyor ve gözü ile onu takip ediyordu. Nesai, Tatbik, 98,
111 Hadisi Şerif: İbnu’z-Zübeyr (r.a), Resululullah’ın (s.a.v) namazı hakkında şöyle diyor:
Resûlullah’ın (s.a.v) gözü teşehhüdde, işaret parmağının ucunu aşmıyordu. Ebu Davud Salât, 891.
Hadisten çıkan netice: Düşünceleri ve dikkati bir noktada toplamak için bir şeyle meşgul olup nazarı oraya vermek.Bir şeye dikkatli bakma gibi bir usûl vardır. Bu ve benzeri amellerden amaç düşünceleri bir noktada toplamak ve kendini vermektir. Yukarıdaki iki hadiste bunun ispatı vardır.
112 Hadisi Şerif: FazI b. Abbas’dan (r.a),
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Namaz ikişer ikişer rek’attır. Her iki rek’atta teşehhüde oturursun. Namazda huşu, tazarru ve temeskün (boynu bükük ve tevazu) içinde olursun. Ellerini alçak gönüllülükle ve Allah’ın merhametini talep ederek -râvi diyor ki: Avuç içlerini yüzüne doğru çevirerek ellerini Allah’a kaldırıp “Ey Rabbim!” dersin. “Bunu yapmayan şöyle ve şöyledir.”ibnu’l-mübârek’in dışında başka birisi bu hadiste şöyle demiştir: “Böyle kılmayanın namazı eksiktir.”Tirmizî, saiât, 283/385
Hadisten çıkan netice: Huşûlu olmak.
Sülük ehli, namazda ve diğer ibâdetlerde kalb huzurunun gerekliliğini söylemişlerdir. Pek çok zahirî hususlara dikkat edenler ise maalesef bunu lüzumlu görmüyorlar. Hadiste bunun gerekli olduğu açıktır. Çünkü huşusuz namazın eksik olduğunu bu hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v) açıkça ifade buyurmuşlardır. İster namaz olsun, ister diğer ibâdetler olsun huşunun gerekliliği konusunda farklı düşünen kimse yoktur.
113 Hadisi Şerif: Hz. Âişe’den (r.anha),
Resûlullah (s.a.v) üzerinde işaretler bulunan bir elbiseyle namaz kılarken bir ara gözü bunlara takıldı. (Namazdan sonra da) şöyle buyurdu:
“Üzerinde işaretler bulunan bu elbisemi Ebû Cehm’e götürün, bana da onun encibânîsini (çizgisiz bir elbise çeşidi) getirin. Çünkü bu çizgili elbise beni namazdan alıkoydu.” Ebu Davud salat, 914
Ebû Dâvûd ve İmam Mâlik’in rivayetinde şu da vardır: “Namazda iken o çizgilere bakmıştım. Beni namazdan alıkoyacağından korktum.”
Hadisten çıkan netice: Düşünceleri bir yerde toplamaya engel olan şeyleri yok etmek.
Bazı büyükler Allah’tan başka şeylerle meşgul eden sebepleri azalttılar. Onların bu ameli yukarıdaki hadisle kanıtlanmıştır.
Hadisten çıkan diğer bir netice: Kemâl ehlinin seviyesine göre kendilerine gizli vesveseler gelebilir. Bu vesveselerin gelmesi onların kâmil olmasına engel değildir.
Hadisten çıkan diğer bir netice: Kendi durumunu mü’min kardeşlerine anlatmak.
Bu, tevazu ve ihlâsın bir şubesidir. Nakıs kimseler, bunu kemâle aykırı bir davranış gibi görseler de, kendi durumunu müridlere anlatmak tevazu ve ahlâkın bir şubesidir. Fakat eksikliği açıklamak dinî yönden tehlikeli olmamalı, günaha sebebiyet vermemeli, anlatılan husus haram olmamalıdır. Böyle bir tehlike varsa bunu gizlemek gerekir. Günahı açıklamayı yasaklayan hadislere, Hz. Safiyye’nin Peygamber. Efendimiz’in itikâf yerine gelmesini* ve yellenme vb. sebeplerle namazı bozulan kimsenin mahcup olmamak için burnunu tutmasını misal olarak gösterilebilir.
*Hz. safiyeden (r.anha) Resulullah (s.a.v) itikafta idi. Bir gece ziyaretine gidip, kendisiyle konuştum. Sonra kalkıp eve gitmek istedim. Resulullah da beni evime geçirmek için benimle birlikte kalktı (Safiyenin evi Usame b. Zeydin arsasında idi.) Ensardan iki adam karşımıza çıktı Hz. Peygamberi görünce hızlıca yürümeye başladılar. Resulullah (s.a.v) ‘Ağır olunuz telaşlanmayınız. O (yanımdaki) Hüveyin kızı safiyedir.’ buyurdu. Adamlar: Allah’ı tesbih ederiz ya Resulullah: Şüphesiz şeytan insanın damarlarında kanın aktığı gibi akar. Sizin kalbinize bir şey veya bir şer atmasından endişe ettim buyurdu. Buhari l’tikaf 8; Ebu Davud savm, 2470,
114 Hadisi Şerif: Ebû Hureyre’den (r.a), Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah yahudi ve hıristiyanlara peygamberlerinin kabirlerini mescid edinmelerinden dolayı lanet etti.”
Hadisten çıkan netice: Mezarlara secde etmenin haram olması.
Günümüzde diğer insanların yaptığı gibi cahil sofilerin de yaygın olarak yaptığı büyüklerin mezarlarına secde etme işinin yanlış olduğu ve bu durumun düzeltilmesi gerektiği bu hadiste mevcuttur, ibâdet için mezarlara secde etmek şirk ve küfürdür. Aynı şekilde saygı ve selâm için yapılan secde de küfre yakın çok büyük bir günahtır.
115 Hadisi Şerif: Ebû’d-Derda’dan (r.a),
Resûlullah (s.a.v) (bir defasında namaz için) ayağa kalktığında, biz O’nu “Senden Allah’a sığınırım” derken işittik. Sonra üç defa; “Seni Allah’ın lânetiyle lanetlerim” dedi. Ve sanki bir şey alacakmış gibi elini uzattı. Namazdan çıktıktan sonra biz:
-Ey Allah’ın Resûlu, gerçekten namazda bir şeyler söylediğini işittik ki daha önce böyle söylediğini duymamıştık; hem de senin elini uzattığını gördük. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Allah’ın düşmanı şeytan yüzüme atmak için bir ateş parçasıyla bana geldi…” Müslim mesacid, 40
Bu hadisin devamında Allah Teâlâ’nın, Peygamber Efendimiz’i koruduğu ifadesi vardır.
Hadisten çıkan netice: Büyüklerin dahi şeytandan emin olmamaları ve bu hususta yapılan ikaz.
Bu hadisten anlaşıldığına göre insan ne kadar kâmil olursa olsun yine de şeytandan emin değildir. Aksine devamlı dikkatli ve uyanık olmalıdır ki, herhangi bir anda onu saptırmasın. Habis şeytanın küstahlığına bakınız ki, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) huzuruna bile ulaşmaya cesaret etti. Ancak şu kadar var ki şeytan böyle cesaretli olmasına rağmen, peygamberleri günaha sokamaz. Hatta cismanî zararlarından dahi peygamberler korunmuşlardır.

 
                         
                         
                        