Hadislerle Tasavvuf 10. Kısım
66. Hadisi Şerif: Ebû Saîd’den (r.a), Resûlullah’a (s.a.v):
Ey Allah’ın Resûlu! İnsanların en faziletlisi hangisidir? diye soruldu. Resûlullah’da (s.a.v) “Canı ve malıyla Allah yolunda cihad eden mü’mindir” buyurdu. Sonra kim diye soruldu. O da:
“Vadilerden bir vadi içinde yaşayıp Allah’tan korkan ve şerrinden insanların uzak olduğu kimsedir”buyurdu. Buhari, cihad, 2,
Hadisten çıkan netice: Uzlet
Pek çok ehlullâhın halk ile az ilişki kurma ve bir köşeye çekilme âdeti vardır. Hadiste bunun cevazı ve bir çeşit fazileti açıklanmaktadır. Hadiste uzletin gerçekleşmesiyle ilgili şöyle bir işaret vardır:
Eğer kişinin halka karışması ve onlarla beraber olması durumunda kendisinden şer sâdır olma veya halktan ona bir şer gelme ihtimali varsa, uzlete çekilmeye cevaz vardır. Keza hadiste başka bir işaret de mevcuttur:
Eğer birisi halka karışma neticesinde hayır ve faydalı oluyorsa o zaman bu daha üstündür. Ve bundan dolayı mü’min mücahidin, uzlet sahibinden daha faziletli olduğu söylenmiştir. Müslümanlara faydası olan kimsenin celvet halinde (halk arasında) bulunması daha iyidir. Eğer fayda yoksa, aksi durum söz konusu ise onun için halvet daha iyidir. İşte bu meselenin özeti budur.
67. Hadisi Şerif: Şeddâd b. El Hadd (r.a) anlatıyor:
Bir bedevî Resûlullah ‘a (s.a.v) geldi. Ona iman ve ittibâ etti. Sonra da:
(Memleketimden) ayrılıp, seninle beraber oturacağım dedi. Resûlullah (s.a.v) onu bakması için ashabından birisine teslim etti. Daha sonra bir savaş oldu. Resûlullah (s.a.v) düşmandan esirler aldı ve bunları taksim etti. O bedeviye düşeni de ayırdı ve onun hissesine düşeni ashabına teslim etti. O ise ashabın hayvanlarını otlatıyordu. (Eve) gelince bir sahâbî ona hissesine düşen esiri verdi. Bedevî:
Nedir bu? diye sordu.
Resûlullah’ın (s.a.v) sana ayırdığı hisse, dediler. Bedevî hissesine düşen esiri Resûlullah’a (s.a.v) getirdi ve:
Bu nedir? diye sordu. Resûlullah (s.a.v):
“Bunu da sana ayırdım” buyurdu. Bedevî:
Ben ganimet almak için sana tâbi olmadım. Fakat buraya eliyle boğma işaret ederek ok atılarak ölmek ve bunun sonucunda cennete girmek üzere sana tâbi oldum, dedi. Resûlullah (s.a.v):
“Allah için doğru söylüyorsan, Allah seni doğrulayacaktır” dedi.
Çok zaman geçmeden düşmanla savaşa tutuştular. İşaret ettiği yere ok isabet etmiş olduğu halde, onun naaşı taşınarak Peygamber Efendimize getirildi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v):
“Bu o kimse midir? diye sordu. Ashap:
Evet dediler. Resûlullah (s.a.v):
“Allah’a doğru söyledi. Allah da onun doğruluğunu ortaya çıkardı” buyurdu. Sonra Resûlullah (s.a.v) onu kendi cübbesiyle kefenledi.. Nesai, cenaiz, 61,
Hadisten çıkan netice: Kerâmet
Bu hadiste kerâmetin ispatı vardır. Hadisteki bu olay bedevî sahâbînin kerâmetidir.
Hadisten çıkan diğer bir netice: Kefenle teberrük etme
Bu âdetin temeli o sahâbenin Peygamber Efendi miz’in cübbesiyle kefenlenmesine dayanır.
68. Hadisi Şerif: ibn Ömer’den (r.a),
Resûlullah (s.a.v) Bedir (savaşı) günü ayağa kalktı ve şöyle dedi:
“Osman gerçekten Allah ve Resûlunun yolunda hizmette bulundu. Ben de onun adına biat ediyorum.” Ebu Davud, 2726
Hadisten çıkan netice: Gıyaben biat
Büyükler arasında şöyle bir âdet yaygındır: Eğer bir mürid şeyhin yanına gelemeyerek uzak bir yerden biat için müracaat ederse, onun biatini kabul ederler. Bu hadis, gıyaben biat olduğuna açık delildir. Hz. Osman (r.a) kendisi bulunmadığı halde, kendi rıza ve isteğinden dolayı biatin Resûlullah (s.a.v) kabul etti. Hz. Osman’ın (r.a) orada bulunmaması, Peygamber Efendimizin kızı olan hanımı hasta olduğu için idi.
69.Hadisi Şerif: Abdullah b. Amr b.el As (r.a) anlatıyor:
Peygamber Efendimiz ‘in bazı işleri için görevli olan Kerkere adlı bir adam vardı. O ölünce Resûlullah (s.a.v) şöyle dedi: “O cehennemdedir.” merak edip gittiler ve araştırdılar. Malları arasında çalınmış bir abâ buldular. Buhari cihad, 190
Hadisten çıkan netice: Kötü bir amele şeyhin sohbetinin ve beraberliğinin yetersiz kalması.
Pek çok derviş bir şeyhe olan intisaplarından dolayı gurur duyarlar ve ona dayanarak amellere dikkat etmezler. Bu hadisiyle bunların yanlış olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. Peygamber Efendimiz ‘in sohbetinden başka kimin sohbeti bereketli olabilir. Fakat Kerkere bundan istifade edemeyip kendi kötü amelinin cezasını çekti. Peygamber yanında durum böyle ise, başkalarına bağlılık, bereket yönünden daha aşağıdadır.
70.Hadisi Şerif: Ebû Imâme’den (r.a),
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Kim haksız olması sebebiyle tartışmayı terkeder se, ona cennetin köşesinde bir ev bina edilir. Kim haklı olduğu halde tartışmayı terkederse ona da cennetin ortasında bir ev bina edilir. Her kim ahlâkını güzelleştirirse ona da cennetin en üst yerinde bir ev bina edilir.” Tirmizî, Bin, 58/1993
Hadisten çıkan netice: Tartışmayı terk etmek.
Bazı büyüklerden gördüğümüze göre, eğer birisi onlarla tartışırsa onlar haklı olmasına rağmen tartışmadan vaz geçerler. Bu hususta hadiste bildirilen yarar vardır. Ayrıca bu hadisten tartışmayı terketme nin beğenilen bir hal olduğu anlaşılmaktadır.
71.Hadisi Şerif: Sehl b. Sa’d’dan (r.a),
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:
“Bir müslüman telbiye (Lebbeyk dediğinde) getirdiğinde, onun sağında ve solunda ve hatta doğu ve batısındaki yerlere varıncaya kadar herşey telbiye getirirler.” Tirmizi, Hacc, 14/828
Hadisten çıkan netice: Cansız varlıkların (cemadatın) konuşması.
Bu hadis keşf ehlinin cansız varlıklarla his, şuur ve konuşma gibi hallerinin keşfini desteklemektedir.
72.Hadisi Şerif: Nâfi’ (r.a) anlatıyor:
Hz Ömer’in (r.a) kölesi Eşlem (r.a) İbn Ömer’in şöyle dediğini işitmiştir:
Hz. Ömer (r.a) ihramlı iken Hz. Talha b. Ubeydullahın üzerinde boyalı bir elbise giyidiğini gördü ve ona şöyle dedi:
Bu nedir? Talha:
O açık kırmızı ve toprak boyasıdır dedi. Hz. Ömer (r.a):
“Ey topluluk! İnsanların size uyduğu imamlarsınız. Şayet cahil bir kimse bunu görse, Talha b. Ubeydullah ihramda boyalı elbise giyiyor diyecek. Ey topluluk! Böyle boyalı elbise cinsinden bir şey
giymeyiniz” dedi. El Muvatta, Hacc,10.
Hadisten çıkan netice: Vera’da aşırı gitmek.
Bu hadisten anlaşıldığı üzere önder olan kimseler diğer insanlara göre vera ve takvaya daha fazla dikkat etmesi gerekir. Sûfîlerin örnek olduğu açıktır. İşte bu sebeple buna itina göstermeleri gerekir. Bugünlerde bunun aksine bazı kimseler tasavvuf yoluna girdikten sonra serbest davranıyorlar ve şöyle inanıyorlar: Tasavvufta şeriatı uygulamaya gerek yoktur. Biz böyle düşünenlerden Allah’a sığınırız.
73.Hadisi Şerif: Sa’b b. Cessâme’den (r.a),
Sa’b (r.a), Resûlullah’a (s.a.v) Ebvâ ve Veddân’ da iken vahşi bir eşek (zebra) hediye etti. Fakat Re sûlullah (s.a.v) ona geri verdi. Resûlullah (s.a.v) o nun yüzünün renginin değiştiğini görünce ona şöyle dedi: “İhramlı olmasaydık onu sana iade etmezdik.” Buhari sayd, 6
Hadisten çıkan netice: Mazeret beyan etme.
Bu hadise göre sahih bir özürden dolayı bir kimsenin hediyesi geri çevrilebilir. Fakat onun kalbinin kırılmaması için özür beyan etmek iyidir. İşte bundan dolayı Peygamber Efendimiz ihram özrünü açıkladı.
Bunun iki sebebi olabilir. Birisi, o zebra canlı idi. Bir ihramlı için onu kabul etmek caiz değildir. İkincisi, eğer o canlı olmasaydı, Peygamber Efendimize şüphe hasıl olacaktı. Belki onu bizim için avladı diye düşünecekti. Bu durumda şafiîlere göre bunu kabul etmek hiç caiz değil, Hanefîlere göre ise caizdir. Fakat takvaya göre ise bunu kabul etmemek gerekir. Geniş bilgi için bkz. Vehbe Zuhayli el fıkhul Islami, III, 249
74.Hadisi Şerif: Ibn Ömer’den (r.a),
Resûlullah’ın (s.a.v) aşağıdaki kelimelerle telbiye
getirdiğini ve bunlara üzerine ilavede bulunmadığını işittim.
Abdullah b. Ömer’den (r.a) gelen aynı rivayette onun Resûlullah’ın (s.a.v) telbiyesine ilâve olarak şu kelimeleri söylediği geçer:
“Emret, emrine amadeyim, emret! Senden sa âdetler dilerim, hayırlar senin elindedir. Dilekler
sana arzedilir, ameller de sanadır.” Ebu Davud, 1812
Ebû Dâvûd’dakl bir rivayette ise, insanlar “yüksek dereceler sahibi (Allahım)” gibi ilave ediyorlardı. Re sûlullah (s.a.v) ise bunları işittiği halde bir şey demiyordu. Ebu Davud menasik, 1813
Hadisten çıkan netice: Zikirlere ilavede bulunmak.
Bazı tutucu kimseler sûfîler aleyhine, yeni zikir ve virdler ortaya çıkarma hususunda bid’atçı diyorlar. Bu hadis bu icadın cevazına delildir. Çünkü nakledilen telbiye üzerine ilâveler yeni bir şeyi icadın bir nevidir. Ve bu icadın sebebi bir halin ağır basması veya bir hali elde etme iradesidir. Elbette bid’at olan icad şöyle olur: İster o emir bizzat mubah olsun, ister olmasın onu dinin parçası yapmak. Eğer bu icad mubah değilse çok kötü ve çirkindir.
75. Hadisi Şerif: Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor:
Resûlullah (s.a.v) zilhiccenin dördüncü veya beşinci günü öfkeli olduğu halde benim yanıma geldi. Ben:
Seni kim kızdırdı ey Allah’ın Resûlu Allah onu cehenneme atsın! dedim. Resûlullah (s.a.v):
“Duymadın mı? Bu adamlara bir emir verdim; birde baktım ki tereddüt ediyorlar”! Burada râvi, Hakem zannederek galiba tereddüt ediyorlar demiş
“Arkamda bıraktığım işimi bildiğim gibi sonraki işimi bilmiş olsaydım, yanımda hedy kurbanlığı getirmez, onu satın alırdım. Sonra onların çıktığı gibi ihramdan çıkardım” buyurdular. Ebu Davud menasik, 1784
Hadisten çıkan netice: Her zaman doğruyu seçememek ve devamlı keşfin olmaması.
Bazı aşırı tavır takınan kimseler, ‘keşif, şeyhlerin ihtiyarî bir fiilidir’ derler. Onlara göre her istediğinde şeyhten herhangi bir olay hakkında bilgi alınabilir. Bazıları da şöyle düşünüyorlar: Büyükler her an her olay hakkında bilgi sahibidirler. Bu hadis, her iki düşüncenin yalnış olduğunu tesbit etmektedir. Nitekim Peygamber Efendimiz’e hadiste de görüldüğü üzere sonra kaşılaşacağı mesele önceden keşif olmadı. Bu bir eksiklik değil. Böyle bir inançta olan kimseler kendilerini düzeltsinler.

 
                         
                        ![Hikem-i Ataiyye Ataullah İskenderi[ks]](http://nursin.net/wp-content/uploads/2016/05/hikem-i-ataiyye-ataullah-iskenderi-ks.jpg) 
                        