Giriş
Ailesi:
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.lerinin hayatı hakkında geniş bir bilgiye sahip değiliz. Fakat ailesinin bulunduğu ev halk arasında sûfi evi olarak meşhurdur. Şeceresi hakkında kesin bir delil elde edemedik.
Abdurrahmân-ı Tâğî (k.s) hz.lerinin babasının adı Molla Mahmud´tur. Kemâlat sahibi, ilmiyle âmil, sünnetleri yerine getiren, müteheccid (teheccüd namazını kılan) ve gözü yaşlı bir zat olarak bilinirdi. Önceleri Kadiri tarikatına mensuptu. Daha sonra Nakşibendiliği ise Şeyh Salih-i Sipiki’den (k.s) almıştır.
Babası Molla Mahmud´un erkek kardeşleri yoktu. Bir kız kardeşi vardı. Saliha kadınlardan olan kız kardeşi Kadiri tarikatındandı ve kerameti ile meşhurdu.
Seyda (k.s) Hicrî 1247 miladi tarihinde Şirvan´da doğmuştur. Seyda (k.s) o zamanın adeti veçhile doğarken göbeği; Hz.Yusuf ile Züleyha hakkında yazılan bir aşk kitabı üzerine kesilerek Allah´a aşık bir zat olması arzu edilmiştir.
Seyda´nın (k.s) alnında, daha küçük iken bile ilahi aşkın izleri alnında görülüyordu. Bir çok sefer anne ve babası, onun hakkında şöyle derlerdi:
-Cenabı Allah´ın bize lütfettiği bu çocuk, başka çocuklara benzemez. Bunun beslenmesini eller ile değil kalbimize yerleştirerek ihtimamla yapmamız gerekir.
Daha küçük yaşta iken Kur´an-ı Kerim´i ve itikat ile ilgili bir küçük kitabı okudu. Annesinin güzel terbiyesi sayesinde başka çocuklardan fark edilirdi. Boş işlerle meşgul olmazdı. Seyda (k.s) şöyle derdi: “Annemin güzel terbiyesi ile ervah alemiyle ilişkim kesilmezdi. Allah´tan gafil olmazdım. Çocukların arasında kendimi devamlı kusurlu görürdüm.”
Seyda (k.s), on yaşına ulaştığında annesi vefat etti, babasıyla kaldı. Şafiî fıkıh kitaplarından İmam Râfii´nin “Muharrer” kitabını okudu. Daha sonra arapça gramer ilmine başladı. “Had-âikû´d-Dekâik” kitabına kadar babasının yanında okudu. Daha sonra, memleketin meşhur âlimlerinden Molla Abdüssamed´in yanına gitti. O vefat edince Gavs-ı Azam (k.s) hz.lerinin kardeşinin oğlu, büyük alim Molla Diyâuddîn´in yanına gitti. Onda Molla Cami´ye kadar okudu. Molla Diyâuddî´nin o kadar sevgisine mazhar oldu ki, gece-gündüz O’ndan ayrılmazdı. Daha sonra, çevredeki meşhur âlimlerden okuyarak ilmini bitirdi.
Sonra, babasına vakfedilen Ispahart´daki medresede ders vermeye başladı. Medrese eğitimi sırasında en fazla ilişkide bulunduğu kimseler, dünya ile ilgisi olmayan dervişlerdi. Cezbe hali çok fazlaydı. Semâ ve kaside dinlemeye iştiyakı vardı. Talebeleri çoğu sefer dışarı çıkartıp; akan suların kıyılarına, çiçekli bahçelere ve güzel manzaralı tepelere götürerek ders verirdi. Bazen verdiği kitapta müşkül meselelerle karşılaşınca kitabı kapatır, talebelerinden ilahi aşka dair bir kaside söylenmesini isterdi. Meselelerin cevabını (çözümünü) Allah´tan isterdi.
Seyda-i Tâğî (k.s) bu dönemi için şöyle buyuruyor:
-Bana yol gösteren bir mürşid, bağlı olduğum bir tarik madiği halde, Cenab-ı Allah, beni günahlardan koruyordu. Bir gece, kötü bir yere gitmeye niyyet ettim. Yolda giderken, çamur yerde ayağım kayıp yere düştüm. Eve dönüp elbisemi yıkar başladım. Temizliğimi sabah olduğunda bitirebilmiştim.
Seyda (k.s) yüksek bir himmete sahip olduğundan dünyevi rütbelerle kanaat etmezdi. Osmanlı Devleti, kendisine bulunç nahiyenin müdürlüğünü, kadılığını ve müderrisliğini verdiği halde bunlara iltifat etmedi. O, kendisini Allah´a ulaştıracak bir Mürşid-i Kâmil arıyordu.