Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillâhi Rabbiül Âlemîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve ala âlihi ve sahbihi ecmaîn.
Bu mukaddes din insanlar için inmiştir; Allah’a ulaşmak adına, cennete girebilme adına… Allah’ın rahmetine binaen her dönemde bir Peygamber; bir yol, bir ilke gönderilmiştir. Bu ilkelere tutunan Allah’a ulaşır, ebedi saadete, cennete ulaşır. Hâşâ din hayvanlara inmemiştir. İnsan bu manada çok şuurlu davranmalı, idrak içerisinde olmalıdır.
Allah Teâlâ hadisi kutside insan ve insanların atası olan Hz Âdem’den bugüne kadar kendi nimetlerini sayıyor: “Siz ve sizin atalarınız açtı ben tok ettim, çıplaktı giydiren benim… Bu nimetleri tek tek sayıyor ve bilesiniz ki; dine olan tutunmanız ibadete olan tutunmanız benim mülküme hiçbir şey kazandırmıyor, katmıyor insanlar toplansa tek vücut olup bana hiçbir şekilde zararları dokunamaz. Bütün insanların isteklerini tek tek versem benim mülkümden hiçbir şey noksan olmaz Ey Âdem’in oğulları! Rahmetime binaen sizlere bilgi gönderdim lakin sizler sabah akşam bu mukaddes ilkeleri çiğniyorsunuz. Ben kendi rahmetime binaen, bu noksanlığınızı örtbas ediyorum öyleyse benden mağfiret dileyin. Yaptığınız bütün ameller sizin tarafınızdan kayıt altına alınıyor, en başta gözleriniz her şeyi hapsediyor. Bu kayıtlar yarın sizlere arz edilecektir, arz edilen ameller içerisinde hayrı gördüğünüzde bana hamd edin, eğer sizin aleyhinizde olan ameller gördüğünüzde şikâyet edecek bir merci varsa o ben değilim, levme edecek birisi varsa bizzat kendinizdir. Onun için şuan fırsat varken nefsinizi hesaba tabi tutun, nefsinizi sorguya çekin. Ve o ana kadar eğer insan Allah’a yönelmemişse, o andan itibaren rücu etme gayreti içerisinde bulunsun.”
Bir insan neuzibillâh Allah’ın Peygamber Aleyhisselâm ile bildirdiği şeyleri hikâye dinler gibi dinliyorsa; o nefsin şeytanın mekânı hanesinde imanının zafiyetinden kaynaklanır. Nefsin enaniyetinden, baskısından kurtulabilmek için Sâdât-ı Kiram’ın yoluna sımsıkı tutunmak icap eder. İnsan Sâdât-ı Kiram’ın yolunu tuttuğu zaman, gönlünü onlara verdiği zaman hadisinde bildirdiği gibi inşallah haşrı onlarla beraber olur.
Seyda-i Tağî’nin ifadesine binaen; hayata, zamana bir ganimet nazarı ile bakmak gerekir. Nasıl ki ganimet büyük bir muharebe, büyük bir bedelin arkasından elde edilirse ve bazen insan onu da kimseyle paylaşmıyorsa, hayata da bu şekilde bir fırsat nazarı ile bakın. Ebedi hayatı burada kazanacaksınız, ebedi cenneti burada kazanacaksınız. Neuzibillâh ebedi cehennemi de size verilen süreyi de nasıl kullanırsanız bu şekilde hak edeceksiniz.
Ayetin ifadesince; Allah yarın cehenneme çarptırıldığınızda benden şikâyetçi olmayın diyor. Allah Teâlâ’nın tebligatı Hz. Âdem’den bugüne kadar Peygamberler vasıtası ile bizlere bildirildi. Nefsimize artık dur deme zamanının gelmesi icap eder, nefse şunu demek lazım; “50 yaşına geldim, bana verilen süreden 10-15 yıl ya kaldı ya kalmadı. Bugüne kadar hep sen beni yönlendiriyordun, şimdi değişim zamanı geldi.”
İnsan şuurlu davranmazsa faturası çok ağır olur. İnsana tekrar dünyaya geri dönme şansı verilmiyor. Ehl-i iman ahirette ki yerlerini gördüğü zaman Cenabı Allah’a “Ya Rabbi! Biz cenneti bu şekilde bilmiyorduk dünyadaki zamanın bu kadar kıymetli bir şey olduğunu bilmiyorduk. Ya Rabbi! Bizlere zaman ver. Dünyaya geri dönelim, zamanımızı çok iyi değerlendirelim” diyecekler. Zamanını iyi değerlendirmemiş tövbe ile Allah’a rücu etmemiş olanlar da “Ya Rabbi bu iş için senden özür diliyoruz.” diyecekler fakat hadisin ifadesince süre bittiği andan itibaren rücu kabul edilmeyecek. İnsanlar “Ya Rabbi! O zaman tekrar dünyaya dönme fırsatını ver.” dediklerinde Allah Teâlâ: “Ben dünyada iken sizlere dünyaya dönen olmayacak diye söylemiştim, vaad vermiştim.” diyecek, insanlar tekrar “Ya Rab! Cehennem çok dehşetli.” dediklerinde ise Allah Teâlâ: “Bu tebligat size inmişti.” diyecek.
İnsan eğer Allah’a ulaşmış, Allah’ı bulmuş olan insanların yoluna, Sadat-ı Kiram’ın yoluna sımsıkı tutunursa inşallah necat durumdadır, Allah’a ulaşır, ebedi saadette onlarla beraber olur. Allah Teâlâ insana ömür vermiş, akıl vermiş, irade vermiş. Eğer iradenizi, şuurunuzu yerinde kullanırsanız Allah’a gidebilirsiniz. İradenizi kullanmazsanız, şuurunuzu kullanmazsanız neuzibillâh nefsin sefareti, hükmü altına girersiniz. Hadisi kutsi vardır: “Dünyada Allah’tan çok daha şefkatli ve merhametli bir zat biliyorsanız, Allah’ı tanımıyorsunuz; nefsinizden çok daha kuvvetli bir düşman biliyorsanız, nefsinizi tanımıyorsunuz demektir.”
Tasavvuf yoluna dâhil olmakla, tasavvufta ki tövbeyi yapmakla inşallah Cenâb-ı Allah bizleri nefsin esaretinden kurtarır. Ehl-i muhabbet, ehl-i edeple odur. Edep Şems-i Tebrizi’nin ifadesine binaen; insan ile hayvanı birbirinden ayırt eden şeydir. Bir insanı namzed kıldıran şey insanın tasavvuftaki adabıdır ve insan gönlünü, kulağını iyi açtığı zaman Allah’ın kelamını, her bir ayetin edepten ibaret olduğunu görecektir. Onun için gözünü aç, kulağını aç! Tasavvufta edep, muhabbet, hizmet çok kıymetli, kutsi birer hizmettir. Onlara ehemmiyet vermek, hizmette daim olmak şarttır.
Sâdât-ı Kiram’ın bizler üzerinde hakkı çok fazla. Bakın eğer Sâdât-ı Kiram’ın takip ettiği yola dâhil olmasaydık, belki de her birimiz şuan dışarıda günahların müptelası olmuş, adeta feryat etmiş olacaktık. Lakin Sâdât-ı Kiram’ın terbiyesi ile, teveccühü ile nazarı ile adeta elimize bir ışık verildi. Bize verilen bu ışıktan diğer insanlar da istifade ediyorlar. Bu şekilde Allah’ın istifasına, Peygamber Aleyhisselâm’ın istifasına, Sâdât-ı Kiram’ın istifasına mazhar oluyoruz. İnsan düşündüğünde bu iltifatları kazanmak için aslında bunu hak ettirecek pek bir şey yapmadığını görür. Demek ki insanın bu iltifatlara mazhar olması büyüklerin teveccühü ile mümkündür. Onların terbiyesi insanı bu yüksek seviyelere ulaştırır. Cenâb-ı Allah hizmetin devamını nasip etsin inşallah.
Hz. Ömer (r.a) bazen kendi kendine “Ey Ömer sen yolunu şaşmıştın. Allah seni hidayete getirmedi mi? Sen sıradan bir insandın. Allah bugün seni hilafet makamına getirmedi mi? Peki, sendeki bu kibir neyin nesi? Kime karşı böyle tekebbür ediyorsun? Hâşâ Allah ile yarışa mı giriyorsun? Haddini bil!” derdi. İnsan büyüklerin hayatlarına baktığı zaman, bu hayatları okuduğu zaman hakikaten kendi hayatı onların hayıtından çok uzak buluyor. Onların kelamlarına baktığınız zaman, yaşamlarına baktığınız zaman adeta İslamiyet bambaşka. Bizler de kendimizi onlara benzetme gayreti içerisinde bulursak, inşallah Allah Teâlâ bizi de kabul eder. Allah Teâlâ kabul etsin, din dünyanızın yardımcısı olsun.
Gavs-ı Hizan’ın halifelerinden Seyda-i Tağî, Gavs-ı Hizan’ın yanına gittiği zamanlarda üstadının sözlü ve sükuti sohbetlerine katılırdı. Eğer insan isterse üstadının yanında olmasa veyahut üstadın meclisinde olup sukut etse dahi kalbi manevi sohbetle mazhar olur. Ehl-i velayetten bazıları irşada çıktıklarında bulundukları bölgenin dilini bilmemişler, insanlar onların ne anlattıklarını hiçbir şekilde anlamadıkları halde; o ehil zattan çok istifade etmişlerdir.
İslamiyet, tasavvuf işin kalbi kısmıdır. İnsanın zihni aklı idrak etmezse dahi gönülden gönle aktarılan bir feyzi istifadedir. Eğer insan gönlünü açarsa o feyz, o istifade o gönle girer. Sizin burada geçirdiğiniz süre kalbinize hâkim olma, adabınızı iyi muhafaza etme, rabıtalarınızı iyi yapmak sureti ile olursa inşallah gönlünüz o manevi sohbetlere katılır ve istifade eder. Allah kabul etsin. Bizlere de dua edin. Allah din dünyanıza yardımcı olsun.
Ve sallallahi aleyhi vesellem.