Hadis-i şerife: “Rabbül Âlemin 7 tane Melaike-i Kiramı yarattı. Bu melekle rin her birini bir göğün kapısına nöbetçi dikti. Bir kısım melek, insanın, sağ ve solunda durur. Sağdaki melek sevapları, hayır işlerini yazar, soldaki melek günahları, haram işleri, mubah, günah olmayan işleri (boş işleri) yazar. Bir kısım melek de vardır ki sabah akşam
yer değiştirir, insanın günlük amelini Allah’a bildirir. Bir insan güzel bir amel yapsa birinci asumanın (göğün) eleği; ben bunu geçiremem, bunun amelini götürün o insanın yüzüne vurun. Çünkü bu gıybet ehlidir. Rabbül Âlemin bana gıybet edenlerin ameli birinci tabaka gökten geçmesin diye emretmiştir.
İkinci asumanın bekçisi ise insan güzel bir amel yapsa ve ehl-i gıybet de olmasa fakat dünya işi yapsa der ki onun amelini yüzüne çarpın, dünya işi yapmış. Yani insan ibadetini ne cennet, ne af, ne de merhamet için değil de Allah rızası için yapmalı, dünyalık bir talep için ibadet yapmamalı, amel işlememeli. Üçüncü tabaka asumandan ise kibirli insanın ameli geçmez.
Dördüncü tabaka hasis (cimri) insanların amelini geçmez.
Beşinci tabaka, kıskanç insanların,
Altıncı tabaka, merhametsiz olanların amelini geçmez,
Yedinci tabakada ise şöhret için amel işleyenin ameli geçmez.”
Hz. Cabir
[r.a.] bunun üzerine Peygamberimize[s.a.v.] şunu sordu: “Peki ya Resulâllah, biz ne yapalım, nasıl yapalım o zaman?”

Resûlullah[s.a.v.] şöyle buyurdu: “Benim gibi yapın.” Hz. Cabir: “Ya Resulâllah, sen Allah’ın Resulüsün, biz nasıl senin gibi olalım?” dedi. Resûlullah[s.a.v.] “Ya Cabir, kolay ve kısa bir yol vardır. Onu uygularsan bize ulaşırsın. Kendin için istediğini Müslüman kardeşin için de istersen o zaman senin amelini Rabbül Âlemin kabul edecektir.” buyurdu. Demek ki Müslüman hain, kıskanç ve hasis olursa onun ameli yanar.

Müslümanlar din kardeşlerini çok sevmeli, birbirinin ayıbını araştırmamalıdır. Güzel insanların gözü kötü şeyleri görmez, fakat kötü insanların gözü devamlı kötü şeyleri görür. Cemaatinize yeni biri katıldığı zaman “Ya Rabbi beni bu arkadaşımın hatırına affet!” diyebilmelisiniz. Sizin aranıza katılmadan evvelki hayatında yalan söylemiş, hata yapmış, günah işlemiş olduğunu bilseniz dahi onu affetmelisiniz.

Resulü Ekrem[s.a.v.] amcası Hz. Hamza’yı[r.a.] şehit eden Vahşi’ye “Amcamın katilidir.” demek yerine Müslüman
olması için defalarca haber gönderdi. Vahşi ise “Resulü Ekrem[s.a.v.] yalan söylüyor. Ayet vardır: ‘Kim zina eder, katil olursa cennete gitmez.’ Madem ben cennete gitmeyeceğim o zaman niye Müslüman olayım.” diyerek bu daveti reddetti.

Sonra Resulü Ekrem[s.a.v.] “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder.” (Nisa/48) âyet-i kerimesini bildirip tekrar Müslümanlığa davet etti ama Vahşi bu sefer de “Âyette Allah Teâlâ, dilediğini affedeceğini bildiriyor. Ya beni affetmeyi dilemezse?” dedi.

Akabinde hemen şu âyet nazil oldu: ‘Ey şanlı nebi! Sen şunu tebliğ et, de ki: Ey nefsleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Allah, dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir.’ (Zümer/53) âyeti kerimesini Resûlullah[s.a.v.] Vahşi’ye bir mektupla bildirdi. Vahşi bu ayetten sonra Müslüman oldu.

Biz de Resulü Ekrem’in[s.a.v.] ümmetiyiz, Resulü Ekrem’in[s.a.v.] her davranışını kendimize örnek almalıyız.

Çünkü Allah Teâlâ Kuran-ı Kerim’de Resulü hakkında “Size en güzel delil Resulü Ekrem’dir.” buyurur. Sahabe-i Kiram bazen çarşıda hamallara gidip “Ben senin günlük kazancını ödesem benimle gelip namaz kılarmısın?” derlerdi. Müslümanların birbirine olan davranışları bu şekilde olmalı, çünkü Müslümanlar kardeştir. İnsanın kardeşi değil cehenneme, hapse girse onu kurtarmak için canını, malını kardeşinin yoluna adar. Biz de evladımızı, kardeşimizi, komşumuzu İslam yoluna, tarikat-ı hâk yoluna teşvik etmeye gayret göstermeliyiz, onlara kendilerini haramlardan kurtarmaları için yardımcı olmalıyız. Bu Allah katında çok büyük bir vazifedir ve mükâfatı çoktur.
Tarikatta ihvan (samimi candan arkadaşlar, tarikat arkadaşlığı) vardır. Sûfiler birbirini sevmeli ve kıskançlık yapmamalıdır. Biri sıkıntıya girdiği zaman onun yardımına koşmamız lazımdır. Eğer onun yardımına siz değil de başkaları
koşarsa o sizden kopacaktır. Bir insanın tarikattan kopması ciddi bir mesuliyettir.
Hz. Diyaûddin[k.s.] zamanında harb-i umumide bir kişi, Hz.Diyaûddin’e[k.s.] misafir oluyor. Hz. Diyaûddin bakıyor ki yüzbaşı namaz kılmıyor. Belki bir saatten fazla ona nasihat ediyor, adam abdest almaya gittiğinde Şeyh Muhammed
Emin diyor ki: “Bir saattir onunla uğraştınız ama bundan sonra yine kılmaz.” Hz. Diyaûddin[k.s.] çok kızıyor: “Bu cahillerin sözüdür. Kuran’a göre biz kardeş değil miyiz?” diyor. O da: “Evet.” diyor. “Peki, o zaman ben bu kardeşimi seksen bin sene cehennem azabından kurtardım, diye niye düşünmüyorsun? Ona bundan daha büyük bir fayda verebilir misin?” diyor.
Müslümanların hepsi kardeştir. Türk olsa, Kürt olsa, Arap olsa, Ermeni olsa Müslüman olduktan sonra hepsi kardeştir.
Bir insan kardeşini bir sene değil, seksen bin sene cehennemden kurtarırsa acaba bundan daha büyük bir hizmet, mükâfat olabilir mi? İnşallah siz de bunun için çalışacaksınız. İster eşiniz olsun, ister akrabanız olsun bir namazına sebep olursanız sanki bir Uhud Dağı miktarında altın sadaka vermiş gibi olursunuz. Bunu unutmayasınız inşallah

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.