Mutlak Cemal’e karşı bağrı yanık, vuslata müştak, vefa deryası, sefa membaı, zamanın beyi Utbe b. Gulam, gönül ehli olup fevkalade nurani idi. Bütün dillerde övülmüştü. Bir zamanlar Dicle’nin kenarında giderken ayağını suya bastı ve yürüdü gitti. Nehir sahilinde bulunan Hasan-ı Basri [k.s] bu işe şaştı ve “Bu dereceyi ne ile buldun?” diye bağırdı. Utbe b. Gulam[k.s.] “Otuz yıldan beri sen emredileni yapmaktasın, ben ise irade edileni.” diye seslendi. Bu sözü ile içinde bulunduğu rıza ve teslimiyet haline işaret etmişti.
Tövbe etmesinin nedeni şu idi: İlk zamanlarda bir kadına bakıyordu. O yüzden gönlünde bir zulmet peyda oldu, sevdaya düştü. Durum, o kadına haber verilince, “Benim neyimi sevmiş?” diye sordu. Gözünü, dediler. Kadın derhal gözünü çıkardı, bir tabağa koydu, Utbe’nin yanına götürdü ve “Baktığın şey işte bu, al ve gör.” dedi. Bunun üzerine Utbe[k.s.] gaflet uykusundan uyandı ve tövbe etti. Hasan-ı Basri’nin[k.s.] hizmetine girdi. Öyle bir mertebeye ulaşmıştı ki arpasını bizzat kendi eliyle eker, biçer, döver, un haline getirir, yoğurur, güneşte kuruturdu. Haftada ancak bir tanesini yerdi. Hep ibadetle meşgul olur ve ‘Haftada birden fazla abdesthaneye gidersem, Kiramen Kâtibin’den utanırım.’ derdi.
Havaların çok soğuduğu bir gün Utbe’yi[k.s.] görmüşlerdi. Üzerinde sadece bir gömlek olduğu halde duruyor ama bedeninden su gibi ter akıyordu. ‘Bu ne hâl böyle?’ diye soranlara şöyle anlattı: Vaktiyle bir cemaat misafir olarak bana gelmişti. Elimi yıkamak için komşunun şu duvarından bir parça toprak almıştım. Ne vakit bu duvarın yanına varsam, mahcubiyet ve nedametten benden bu kadar ter akar.
Gerçi helalde ettirmiştim ya!
Abdülvahid b. Zeyd’e, ‘Nefsiyle meşgul olduğu için halk ile meşgul olamayan birini hiç gördün mü?’ diye sordular.
“Evet, böyle birini tanıyorum, bu zât şimdi kapıdan içeri girecek.” dedi ve o anda Utbe[k.s.] içeri girdi. Utbe b. Gulam’a[k.s.] soruldu: “Yolda giderken kimi gördün?” “Hiç kimseyi.” dedi. Hâlbuki yolu pazardan geçiyordu.
Naklederler ki; yemek yemediği, su içmediği hiçbir zaman yoktur ki gıdasının az olduğunu gören annesi ona: “Nefsine rıfk ile muamele et!” dememiş olsun. Annesine şu cevabı verirdi: Anneciğim ben de onun rahatını istiyorum. Birkaç gün bela ve çile çekecek ama ebedî olarak rahat edecek!
Naklederler ki; rüyada gördüğü bir huri ona: “Ben sana aşığım, bizi birbirimizden ayıracak bir işi sakın yapma diye hitap etmiş, o da ‘Ahirette seni görene kadar dünyayı üç talakla boşadım, bir daha da asla ona dönmeyeceğim, diye karşılık vermişti.
Kış günleri oturulan evin alt katında iken, biri ona geldi ve “Halk senin halini benden soruyor, bana kerametinden olmak üzere bir şey göster de göreyim.” dedi. O da “Ne istiyorsun, diye sordu.”Yaş hurma.” dedi. Derhal ona bir sepet taze hurma verdi. Hâlbuki mevsim kıştı.
Naklederler ki Muhammed b. Semmak ve Zünnun, Rabia’nın yanında bulunurlarken, yeni bir gömlek giymiş olan Utbe b. Gulam[k.s.] böbürlenerek içeri girdi. Muhammed b. Semmak[k.s.]: “Bu ne yürüyüş böyle!” dedi. Utbe b. Gulam[k.s.]: “Nasıl böbürlenerek yürümem ki benim adım Gulam-i Cebbar’dır. Cebbarìn kuluyum, Kahhar olan Allah (c.c) gibi bir efendim var! dedi. Bu sözü söyler söylemez yere düşüverdi. O an ruhunu teslim etmiş.
Nurşin Dergisi Aralık/2015