Hadislerle Tasavvuf 4. Kısım
ONBEŞİNCİ HADİS
Ebu İdris el-Havlani (radıyallahu anh) anlatıyor:
Dımaşk Camii’ne (Şam Ümeyye) girdim, bir de baktım dişleri parlak güler yüzlü bir genç ve etrafında insanlar toplanmış, bir şeyler hakkında ihtilaf edince ona müracaat ediyorlar ve onun sözünü kabul ediyorlardı. O kişinin kim olduğunu sorduğumda:
– “Bu Muaz bin Cebel dediler.” Ertesi gün erkenden mescide gittim. Onu bulduğumda benden erken gelmiş namaz kılıyordu. Namazını bitirinceye kadar bekledim. Sonra huzuruna vardım, selam verdim ve dedim ki:
– “‘Allah’a yemin olsun ki ben seni Allah rızası için seviyorum.”
– “Vallahi mi?” dedi.
– “Vallahi” dedim. Tekrar,
– “Vallahi mi?” dedi.
– “Vallahi” dedim. Yine,
– “Vallahi mi?” dedi.
– “Vallahi” dedim.
Bunun üzerine elbisemden tuttu, beni yanına çekti ve şöyle dedi:
– “Sana müjdeler olsun! Ben Resulullah’ın (aleyhi ekmeluttehaya) şöyle buyurduğunu işittim:
“Allah Teala şöyle buyuruyor: Benim rızam için birbirini seven, benim rızam için bir arada oturan, benim rızam için birbirini ziyaret eden ve kendilerini benim rızama adayan kimselere sevgim vaciptir.” (Muvatta, Şa’ar, 16)
Hadisten çıkan netice: Sufi cemaatinin fazileti.
Bu hadis sufilerin ve ehl-i hakkın fazileti ve onlar için olan müjdeye açıkça delalet eder. Çünkü hadiste zikredilen sıfatlar en güzel ve kamil şekilde sufi cemaatında müşahede edilir. Şeyh ve müridin sevgisi, ihvanın birbiriyle ülfeti, diğer büyüklere ilgi ve saygı gösterme, can ve malı tereddütsüz Allah yolunda harcama ve çok uzaktan ziyaret için yola çıkma gibi hiçbir dünyevi menfaati olmayan bu hususların ancak Allah için yapılabileceği görülmektedir.
ONALTINCI HADİS
Ebu’d-Derda (radıyallahu anh) anlatıyor:
Dımaşk Camisi’nin karşısında her gün elli dinar kazanıp Allah yolunda harcayacağım bir ticarethanemin olmasını cemaatle namazı kaçırmaya tercih etmem. Allah’ın helal kıldığını haram kılacak değilim. Fakat ben, Allah’ın şu ayetinde belirttiği,
“Onlar ne ticaretin ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekat vermekten alıkoyduğu insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.” (Nur 24/37) diye beyan ettiği kimselerden olmamayı da istemem.
Hadisten çıkan netice: Dünyevi meşgalelerden ilgiyi kesmede aşırı gitmek.
Pekçok tarikat erbabı, her ne kadar dünyevi meşgaleler mübah olsa bile kendileri bunlarla fazla meşgul olmaktan hoşlanmazlar. Bundan dolayı onlar rahatça tevekkül ederek yaşarlar. Hatta Mekke’ye hicreti düşünen zengin bir müslümana şeyhimiz şöyle dedi: “Ülkenden Mekke’ye gittiğinde, gelirinden ancak asli ihtiyaçların kadar isteyebilirsin. Hayır yapmak için istemeyeceksin. Kime hizmet etmek istersen onu kendi memleketiyle ilişki kurduracaksın. Böylece kalp Allah dışındakilerle hiç ilişki kurmayacaktır.”
Ehl-i zahir dünyayla bu kadar az ilişki kurmayı ruhbaniyet sayıyor. Şeyhimizin yukarıda söylediği şeyler ibadetle ilgili olduğu için -Allah bilir- neler söyleyeceklerdir? Fakat bu hadisten Hazreti Ebu’d-Derda’nın (radıyallahu anh) böyle bir alışkanlığı olduğu anlaşılmaktadır. Hazreti Ebu’d-Derda (radıyallahu anh) tasadduk etmesine rağmen, ticaret ve malının çoğalmasını istememiş ve bu durumu da beğenmemiştir. Bir sahabi hakkında ruhbaniyet veya ibadeti terketme ihtimali olamaz. İşte burada sır şudur:
Bu tür meşguliyetler insandaki devamlı huzur halini bozar. Hazreti Ebu’d-Derda’nın (radıyallahu anh), “Allah’ın helal kıldığını…” ifadesiyle bunun ruhbaniyet olmadığı ve, “Fakat ben…” ifadesiyle de bu sırrı açıkladığı ortaya açıkmaktadır. O, hadiste geçen ayeti özel bir gaye için kullandı. Yani alışveriş ve ticareti bırakmayı insanların durumuna göre söyledi.
Diğer bir netice: Ayette geçen: “Onları Allah’ın zikrinden hiçbir şey alıkoyamaz” ifadesinin tefsirinde sufilerin meşhur “halvet der encümen” (halk içinde Allah ile beraber) sözünün ispatı vardır.
ONYEDİNCİ HADİS
Deve satışıyla ilgili olan uzun bir rivayetinde Cabir bin Abdullah (radıyallahu anh) şöyle anlatıyor:
“Medine’ye geldiğimde, Rasulullah (aleyhi ekmeluttehaya) Bilal’e (radıyallahu anh), bana bir miktar altın vermesini ve biraz da artırmasını söyledi. Bilal bana bir ukiyye (38 gr) altın verdi. Bir kırat da artırdı. Bunun üzerine ona:
– “Rasulullah’ın (aleyhi ekmeluttehaya) bana verdirdiği ziyadeyi benden ayırmayın” dedim. Harre günü onu benden Şam ehli alıncaya kadar bu ziyade kesem içinde duruyordu.” (Müslim, Musakat, 111)
Hadisten çıkan netice: Şeyhlerin eşyalarının teberrük olarak saklanması.
Pekçok muhabbet ehlinin, çok ilgi göstererek büyüklerin eşyalarını bereket ve hatıra olarak muhafaza etme adetleri vardır. Hadiste bunun açık bir delili bulunmaktadır.
ONSEKİZİNCİ HADİS
Avn b. Malik el-Eşcai’den (radıyallahu anh),
Rasulullah (aleyhi ekmeluttehaya) bize şöyle buyurdu:
“Çalışarak güzelliğini kaybeden bir kadın -işaret ve baş parmağını göstererek- (bu iki parmak nasıl yan yana ise onlar da ) bu iki parmak gibi benim yanımda olacak.
Yine bir kadın ki kocasından dul kalmış, güzelliğine rağmen yeni nikah yapmayıp çocuklarını yetiştirmiş, çocuklar büyüdükten sonra (kendi yanından) ayrılıncaya veya ölünceye kadar evlenmemiş olan kadın da benim yanımda olacak.” (Ebu Davud, Edeb, 130)
Hadisten çıkan netice: Bir sebepten dolayı evlenmemek.
Bazı dervişler karşılıklı ilişkilerin doğuracağı fitnelerden kendilerini koruma düşünesi ve Allah ile olan irtibata engel olacağı endişesi ile evlenmezler. Bazı kimseler ise sünneti terk ettiklerinden dolayı onları kınarlar. Oysa yukarıdaki hadiste buna cevaz verilmekte ve hatta fazilet olduğu anlaşılmaktadır. Çocukların haklarının kaybolma endişesinden dolayı evlenmemek caizdir. Kendi dinini koruma gayretinde olan kimse için bu cevaz vardır. Umumi nasslardan anlaşıldığı gibi çocukların haklarının kaybolma özrü varsa,Allah’ın haklarının ve özel ilişkilerin kaybolması, niçin evlenmemeye sebep olmasın? Fakat bu, yukarıda belirtildiği gibi dini koruma ve nefsi haramdan alı koyma şartına bağlıdır.
ONDOKUZUNCU HADİS
Ahnef b. Kays (radıyallahu anh) anlatıyor:
Kureyş’ten bir cemaat içerisinde bulunuyordum. Derken Ebu Zer el-Gıfari (radıyallahu anh) oradan şunları söyleyerek geçti:
“Mal biriktirenlere sırtlarının dağlanmasını müşdeliyorum! Bu dağlamanın etkisi yanlarından çıkacak. Bir de kafaları tarafından dağlanacaklarını müjdeliyorum! Bunun etkisi de yüzlerinden çıkacak.”
Sonra Ebu Zer (radıyallahu anh) bir kenara çekilip oturdu. Ben (yanımda bulunanlara):
– “Bu zat kim?” diye sordum.
– “Ebu Zer’dir” dediler. Ben hemen kalkarak onun yanına gittim ve:
– “Az evvel dediğini işittiğim şey nedir?” dedim. Ebu Zer (radıyallahu anh):
– “Söyşediğim şeyler ancak Hazreti Peygamber’den (aleyhi ekmeluttehaya) işittiğim şeylerdir” dedi. Ben:
– “(Verilen) bu bağışlar hususunda ne diyorsun?” diye sordum. Ebu Zer (radıyallahu anh):
– “Onları al. Çünkü bugün onlarda bir yardım var. Yapılan bağışlar dinin karşılığında verilirse onları bırak.” şeklinde cevap verdi. (Müslim, Zekat, 35)
Hadisten çıkan netice: Zenginlerden hediye kabul etmek.
Genellikle büyüklerin hediye vb. şeyleri reddetmemek gibi adetleri vardır. Hediyeleri kabul etmekle gönlün hoşnut edilmesi ve rızık endişesi sıkıntısının giderilmesi ve Allah ile olan ilişkiye engel olmaması yönüyle fayda verir. Hadis-i şerif, bunun caiz olduğunu göstermekte ve bu hikmete işaret etmektedir. Eğer yapılan ikram sevgiyle değil, dine zarar verebilecek bir emir veya bir ihtiramın karşılığı olursa bu, hadiste anlatıldığı gibi caiz değildir. Ayrıca verilen hediyenin temiz olmamasından kaynaklanabilecek dini bir zarar varsa o mal mutlaka reddedilecektir. Her halükarda dine zarar durumu çok önemlidir. Dikkate alınması gerekir.
