Hadislerle Tasavvuf 6. Kısım

28. Hadisi Şerif:

Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a) anlatıyor. Ebû Eyyûb’un (r.a), içinde hurma olan bir kuyusu vardı. Fakat cinler gelerek ondan çalıyorlardı. O da bu durumu Resûlullah’a (s.a.v) şikâyet etti. Resûlullah (s.a.v):

– “Git, onları gördüğünde, ‘Bismillah, Resûlullah’ın (s.a.v) davetine uyun de” diye buyurdu. Tirmizi, 2880

Hadisten çıkan netice: Ameller ve irade.

Bazı büyüklerin yanına, özel bir amaç için, ihtiyaç sahibi kimseler muska yazdırmaya veya okunmak için geliyorlar. Okunmak cinlerden veya başka bir sebepten dolayı olur. Büyükler bunu yapmayı güzel ahlâklarından dolayı reddetmiyorlar. Allah’ın ismi ile O’ndan (c.c) yardım isteyerek dertlere çare buluyorlar. Bu hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.v) cinleri yenmek için özel kelimeler öğretmiştir. Bu sebeple bu metodun sünnete ters olduğunu söylemek doğru değildir. Çünkü bu konularla alâkalı birçok hadîs-i şerif mevcuttur.

Bu hadiste cinlerin varlığının ispatı vardır. Diğer naslarda da cinlerin var olduğu belirtilmiştir. Hadiste geçen “Ğul” kelimesi ile cin aynı şeydir. Diğer bir hadiste “La ğule” (cin yoktur) ifadesi geçmekte ve Ğu- lun (cinin) olmadığı belirtilmektedir. O ifadeden murad cinin varlığını inkâr değil, aksine cahiliye ehlinde aşırı seviyede bulunan cinlerin zarar verdiği inancını yok etmektir. Bu bana göre böyledir. Doğrusunu Allah bilir.

29. Hadisi Şerif:

Cabir b. Abdillah’dan (r.a) o şöyle dedi:

Allah Teâlâ’nın “O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi.” Âli-ümran, 122 âyeti, bizim hakkımızda, yani -Ben-i Harise ve Ben-i Seleme- hakkında inmiştir. Bu âyetin inmemiş olmasını isteyemezdim. Hem bu âyette “Allah onların yardımcısıdır” ifadesi vardır. Buhari

Hadisten çıkan netice: Aradaki sevgiden dolayı sevgilinin gazaba gelmesinden hoşlanmak

Pek çok aşıktan nakledildiğine göre, onların ve diğerlerinin keşif ve ilhamlarında Allah Teâlâ veya Peygamber Efendimiz (s.a.v) tarafından kınama veya uzaklaştırma ifadeleri olduğu keşfedilmiştir. Bunlara rağmen onlar bu kınamalara sevinirler ve lezzet alırlar. Dış görünüş itibariyle çok tuhaf bir şeydir. Fakat yukarıdaki hadis bu tuhaflığı ortadan kaldırmaktadır. Kınamaya rağmen Hz. Câbir (r.a) buna sevindi. Çünkü burada bir övme ifadesi var. Aynı şekilde kınama ve azar olmasına rağmen, ondaki delillerde bir iltifat olduğu için kınama ve azar, aşıkların hoşuna gider. Eğer böyle bir iltifat yok ise, kızma sadece bozgunculuk ve lanetin alâmeti olur. Bu durumda, ondan hoşlanmak bir şey ifade etmez.

Bostan ve Gülistan’daki bir âbidin hikâyesinde zikredildiği gibi, kendisine gaybdan bir ses geldi. Senin ibâdetin hiç makbul değil dendi. Bunun üzerine o şöyle dedi:

-Kabul değilse başka ibâdet edilecek birisi olmadığı için ben nereye gideceğim. Yani sen kabul etmesen de ben devam edeceğim. Sonra hatiften bir ses geldi:

-Güzel olmamasına rağmen amellerini kabul ediyoruz. Benden başka senin için sığınılacak yer yok.

Şah Ebu’l-Meâlî’nin şöyle bir hikayesi meşhurdur:

Peygamber Efendimiz (s.a.v), ravzasından, bir şeyh efendinin muhlis bir müridine “bid’atçı şeyhine selâmımızı söyle” diye seslendi. Bu selâm şeyhe ulaşır ulaşmaz raksetmeye başladı ve kendinden geçti.

Bir kimseye zikirle meşguliyeti esnasında şöyle bir ses geldi: “Sen kâfir olarak öleceksin”. Onun şeyhi bunu şöyle açıkladı:

“Bu, içinde sevgi bulunan küfürdür.

Bunu söylemek sevgililerin âdetidir.

Sen.zikirle meşguliyete devam et”.

Mevlânâ’nın Mesnevisinde bu başlık altında şu şiir de vardır:?

“Ey sevgili, sen kızıyorsun,

Bu benim hoşuma gidiyor,

Canım sana feda olsun,!

Benim sevgilim biraz kızıyor”.

30. Hadisi Şerif:

Câbir b. Abdillah (r.a):

Hasta olduğumda, Resûlullah (s.a.v) Hz. Ebû Bekir’le (r.a) beraber yürüyerek beni ziyarete geldiler. Derken ben bayıldım. Bunun üzerine Nebî (s.a.v) abdest aldı. Sonra abdest suyunu üzerime serpti. Bunun Üzerine ayıldım. Buhari l’tisam. 8; Feraiz, 1

Hadisten çıkan netice: Teberrük yoluyla istifade.

Pek çok sevgi ve muhabbet ehlinin, Allah’ın sevgili kullarının elbiseleri veya kullandığı şeylerden bereketlenmek gibi âdetleri vardır. Hadiste bunun açıkça ispatı vardır. Hadisten de anlaşıldığı üzere Peygamber Efendimiz (s.a.v) Câbir’in (r.a) üzerine abdest suyunu serptiler ve bunun bereketiyle o da ayıldı.

31. Hadisi Şerif:

Ubâde b. Sâmit’ten (r.a):

Resûlullah’ın (s.a.v) üzerine vahiy indirilirken, bundan dolayı sıkıntıya girer ve yüzünün rengi değişirdi.

Hadisten çıkan netice: Gaybî varidat (vahyin inmesi) halinde beşerî duyguların kaybolması, (gaybet-i mahv) Yoğun bir şekilde gelen gayb-i varidattan dolayı insani duyguların ve düşüncelerin bir zaman için yok olmasına ıstılahta gaybet-i mahv denilir. Gelen gayb-i varidatın etkisi vücutta hissedilir. Hadiste bunun zikri vardır. Ayrıca gelen bu varidat arasında fark olması mümkündür.

32. Hadisi Şerif:

Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor:

Resûlullah (s.a.v) geceleyin muhafızlar tarafından korunuyordu. Allah Teâlâ’nın “…Ve Allah, seni insanlardan (düşmanlardan) muhafaza edecektir”Maide, 67 âyetinin inmesinden sonra Resûlullah (s.a.v) başını çadırdan dışarı çıkardı ve şöyle dedi:

“Ey insanlar (muhafızlar)! Gidin, dağılın. Allah beni koruyor.” Tlrmizî, Tefsir, 3047

Hadisten çıkan netice: Zanna dayalı sebepleri terk.Tevekkülün bu çeşidi, kalbî sağlam birisi için caiz ve hatta müstehaptır. Pek çok tasavvuf ehlinin şiarı budur. Hadis açıkça buna delâlet eder.

İkaz: Gerekli ve kesin sebepleri terketme ise ne caizdir ne de tevekküldür. Elbette olağanüstü bir şey meydana gelirse bu ayrıdır.

33. Hadisi Şerif:

ibn Abbas’tan (r.a):

Bir adam Resûlullah’a (s.a.v) geldi ve şöyle dedi:

-Yâ Resûlullah! Et yediğim zaman kadınlara karşı isteğim artıyor. Şehvetim bana galip geliyor. Bundan dolayı et yemeyi kendime haram kıldım. Bunun üzerine şu âyet indi:

“Ey iman edenler! Allah’ın size helâl kıldığı temiz şeyleri (kendinize) haram kılmayın ve haddi aşmayın! Şüphesiz ki Allah, haddi aşanları sevmez.”Mâide ,87

Hadisten çıkan netice: Lezzetleri terk hususunda aşırı gitmeyi men etmek Aşırı giden bazı kimseler, bazı helâl olan et, veya benzeri şeyleri yemeyi terkediyorlar. Bunları haram şeyler gibi kabul ediyorlar. Bunu terketmenin Allah’a yaklaşmaya vesile olacağına inanıyorlar. Bu amelen veya ilmen hem dinde aşırılık ve ifrat hem de kötü bir bid’attır. Bu şekilde hareket etmek Islâmda yasaklanmış olan ruhbaniyetin içerisine girer. Hem hadiste geçen âyetin nüzul sebebi hem de âyetin delâlet ettiği husus, helâl olan şeyleri terketmemeye açık bir delildir. Mücahede ehlinin terkettiği lezzetlerin ölçüsü bu kadar değildir. Hasta olan bir kimse tıbben kendisine zararı dokunan bazı gıda maddelerini bırakabilir. Fakat bu insan inanç olarak ne onun haram olduğunu sanır ne de bunu terketmesinin ibâdet olduğuna inanır. Böyle terketmenin ruhbaniyetle hiçbir alâkası yoktur. Ne var ki bazı idraki zayıf kişiler bunu da inkâr ediyorlar.

34. Hadisi Şerif:

Ibn Ömer (r.a) anlatıyor-

Abdullah b. Ubey b. Selûl öldüğünde Resûlullah (s.a.v) onun namazını kılmak için, ayağa kalkınca Hz. Ömer (r.a) de kalktı ve Resûlullahın (s a v) elbisesinden tutarak şöyle dedi: Yâ Resûlullah! Rabbinin namaz kılmanı nehyettiği kimsenin çenaze narnazını mı kılacaksın? Resûlullah (s.a.v)’da ona-

“Allah beni bu hususta serbest bıraktı” diye buyurdu. Buhari, tefsir, 12; Timizi 3097-3098

Hadisten çıkan netice: Gaybî varidat sebebi ile kendinden geçme

Gaybdan gelen kuvvetli varidat sebebiyle zahirî ve bâtınî hükümler arasındaki farkın kalkmasına sekr denilmiştirBu farkı idrak etme haline sahv denir.Hz Ömer(r.a.) kalbinde Allah için nefret etme hali öyle fazla birikti ki, Peygamber(a.s.m) ‘e ne şekilde davrandığının farkına varamadı. Yoksa bu gibi davranışın Hz. Ömer(r.a.)den kaynaklanması edepden dolayı mümkün değildir.Bu sebeble Peygamber(a.s.m) efendimiz onun halini mazur gördü birşey demed. Fakat sahf durumuna gelince hadiste anlatıldığı üzere Hz. Ömer(r.a.) yaptığına hayret ettiğini beyan etti.Buhari, tefsir, 9/13, te Hz. Ömer’in hayret ettiğine dair bilgi vardır.

Bu rivayette ikinci bir husus vardır Ayetin delâletiyle istiğfarın münafıklar için faydalı, olmadığı anlaşılmaktadır. Yoksa bunun manası istiğfardan yasaklayıcı değildir. İstiğfardan yasaklarmanın delili olmadığına hadisteki, “Allah beni bu hususta serbest bıraktı” ifadesi işaret etmektedir Hz. Ömer (r.a) sekr halinin kendine hâkim olmasından dolayı bunun farkında değildi. O, âyetteki nehyi* zahire göre anladı.

* “Sen onlar için ister af dile, ister dileme. Onlar için yetmiş defa af dilesen de yine Allah onları asla affetmiyecek. Bu onların Allah’ı ve Resûlunu inkar etmelerinden ötürüdür. Allah, fasıklar topluluğunu doğru yola iletmaz” Tevbe, 80

35. Hadisi Şerif:

Resûlullah (s.a.v), Tebük gazvesinden geri kalan Ubey b. Kâ’b’ın (r.a) da içlerinde bulunduğu üç kişiyle müslümanların konuşmasını yasaklamıştı. Bu hususta Ubey (r.a) şunları anlatıyor:

Benim affedildiğimi müjdeleyen kimsenin sesini işittiğimde, elbiselerimi çıkardım ve bu müjdeli haberi getirmesinden dolayı ona giydirdim. Bu esnadaki sıkıntılı halimizle ilgili olarak Allah’ın şu âyeti nazil oldu:

“(Allah seferden) geri bırakılan o üç kişinin de (tevbesini kabul etti) Öyle ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmişti.” Tevbe 118 EbuDavud, 2773,

Hadisten çıkan netice: Azarlayarak müridi kendi haline bırakmak.

Büyüklerin menkıbelerinde, müridlerin işlemiş oldukları yanlışlar sebebiyle mürşidlerinin onları kovdukları, konuşmadıkları ve ceza verdikleri şeklinde ifadeler geçmektedir. Bütün bunların hedefi, sadece uyarıdır, düşmanlık değil. Hadis bu amelin iyi, doğru ve güzel olduğunu göstermektedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v), kendi üç arkadaşına aynı muamelede bulunmuştu.

Hadisten çıkan diğer bir netice: Müjde veren kimseye elbise, kumaş ve benzeri şeyler vermek.

Vecd ehlinin muhabbete gelerek şiir okuyana kumaş veya para verme adeti vardır. Hz. Ubey b. Kâ’b ın bu müjdeyi veren kimseye elbise vermesi bu nedendir.

Hadisten çıkan diğer bir netice: Kabz ve bast hali

Sevgilinin celâl yönünden tecellisi, yani büyüklük ve kimseye muhtaç olmaması yönüyle tecellisi sebebiyle kalbîn daralmasına kabz hali denilir. Bu olayda üç sahâbînin çok sıkıntılı olmaları kabz haline misaldir. Onlardaki kabz halinin sebebi, tevbenin kabul edilmesinin biraz gecikmesidir. Bu gecikme celâlin özelliklerindendir. Âyet-i kerime’de bu durum, “Yer geniş olmasına rağmen onlara dar gelmesi veya nefislerinin darlaşması” şeklinde ifade edilmiştir.

Kabzın aksine olan hal, bast halidir. Yani lütuf ve fazilet işaretlerinin kalbe inişi gönüle sevinç ve ferah verir. Bu olayda bu üç mübarek sahâbînin tevbeleri kabul edildikten sonra, hadiste anlatıldığı gibi kendilerine neşe yani bast hali geldi. Müjde verene kendi elbisesini çıkarıp vermesi yukarıda zikredilen neşeden dolayı idi.

Bunlar da hoşunuza gidebilir

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.