71-77. Mektup

Bu mektubu halifesi Molla Ahmed’e göndermiştir. Mektubunda Tunkal arazisinin yarısının satılması hu¬susunda onun vekili olduğunu, halifesinin kararının kendi kararı olduğunu ve diğer hususları beyan et¬mektedir.

Aziz ve celil olan Allah’ın adıyla. Salat-u selam ke¬remi geniş olan zata, şerefleri yüce olan ashabına ol¬sun. Bundan sonra Aziz ve yüce Allah yolunda kardeşim olan Molla Ahmed’e selam olsun. Allah onun murad ettiğini yerine getirsin. Amin.

Ahmed hanımıyla beraber bize gelip sizin Tun- kal’ın yarısının ikisine satılmasına razı olduğunuzu ve kararın benim razı olmama kaldığını haber verdi. Malumdur ki, benim görüşüm sizin görüşünüz, benim rızam sizin razı olmanız demektir. Benim görüşüm bunun güzel hatta en güzel bir karar olduğu yönün¬dedir. Çünkü biz, sizlerin hal ve durumunuzun iyi ol-masını isteyen ve üzüntülerinizin nedenini merak edip kederlerinize ortak olan insanlarız. Bu sebeple üçünüz biraraya gelin. Başkaları ile de istişare edin ve özellikle bu hususta maslahata binaen son sözü ona verin. Vesselam.

72. Mektup

Halifesi Molla Ahmed’e göndermiştir. Mektubunda Tercunek’teki evinden tuz alıp Demirci’deki diğer evine götürmesini istemektedir. Mektubta zahiren onu uyarıyor gözükse de hakikatte zevcesi annemiz Zeyneb’i mizahvari bir şekilde uyarmaktadır. Sanki ona “eğer tuzu göndermezsen üzerinize yeni bir hanım alacağım” demek istercesine şaka yapmak¬tadır.

İmdi; Allah yolunda kardeşim Molla Ahmed’e. Al¬lah’ın selamı üzerinize olsun. İlk olarak ahvalinizi su¬al ederim. İkinci olarak, malumunuz olsun ki tuzumuz bitti. Eğer hepimizin evinin bir tek ev olduğu iddianız¬da sadık iseniz bize tuz gönderiniz. Şayet herhangi bir mazeret gösterir ve göndermezseniz, bu iddianız¬da sadık olmadığınız ve artık müstakil olduğunuz an-laşılmış olur. Ayrıca bizlere ihtiyacınız olmadığını da gösterir. Bu durumda günahınız boynunuza. Sjzin durumunuz size kalmıştır. Fakat böyle bir durum karşısında, bundan sonra bizi sizden müstağni kıla¬cak ve sizin bize ihtiyacınızı kaldırıcak birşey yap¬tığımızda kimse şikayetçi olmasın.

Baki kelâm. Tafsilat mektubu getirendedir. Allah’ın selamı sizlere, yanınızdakilere ve hidayete tabi olan¬lara olsun.

73. Mektup

Bu mektubu Halifesi Molla Ahmed el-Taşkesânî’ye göndermiştir. Mektubta kendisine gönderdiği iki mek¬tubunu aldığını ve Allah’a hamd ettiğini beyan etmek¬te ve diğer bazı hususları açıklamaktadır.

Alemlerin Rabbı olan Allah’a hamdolsun. Salat-u selam mahlukatın en hayırlısı Hz. Muhammed’e (s.a.v), aline, ashabına, ezvacına, zürriyetine, akra¬balarına ve ensarına velhasıl bilcümlesine olsun.

İmdi; Allah yolunda kardeşim Molla Ahmed’e. Yük¬sek katınızda malum olsun ki iki şerefli mektubunuz da bize ulaşmıştır. Sizleri iyileşmeye doğru götüren

Allah’a şükürler, hamdler olsun. Azamet ve nimet O’- na aittir. Sizden gelen herşey bizim için müjdedir. Fakat bu haberden daha büyük bir müjde de olamaz. Sizlere inşaallah tam olarak şifayı ihsan edecek Al¬lah’a hamd edip şükrederiz.

Sizlerin Karedî’ye veya Molla Ali köyüne gitmeniz meselesine gelince; bizim arzumuz şayet mümkünse, meşakkat ve sıkıntı da olmayacaksa her ikisine de gitmenizdir. Durumu siz değerlendirin. Eğer bu mümkün değilse sadece Karedî’ye gitmek yalnızca Molla Ali köyüne gitmekten daha evladır. Molla Ali köyü ise etrafındaki köylerle beraber Karedî ve etrafındaki köylerden daha münasiptir.

Bu işe meczub olanları araştırın, kendi nefsinizde de şevk ve canlılık olsun. Çünkü çevrede fütuhatın olmasının en büyük amili bu iki haslettir.

Maktulün çocukları meselesine gelince, çocukları size gönderinceye kadar malları yanınızda tutunuz. Bizler de inşaallah on gün sonra sizin oraya gelece¬ğiz. Bizim kendilerine sorduğumuz herkes şevk ve muhabbetle bizlere bazı yerlerin münasip olduğu ha¬berini veriyor. Tercûnek ise böyle değil. Zannederim Tercûnek, Karacaviran’dan Tunkal’a kadar böyledir.

Şûşar tarafından Karakankî yönünden bize bir köy satın alın ki sizin o tarafa gelelim. 31-Gülan (Mayıs)-1299

74. Mektup

Yine halifesi Molla Ahmed et-Taşkesânîye gönder¬miştir. Mektubunda Erzurum’a gitmesini emretmekte, elini orada doktorlara göstermesini ve başka husus¬ları emretmektedir.

Onun adıyla”Yerdekiler ve göktekiler, herşey

O’nu teşbih eder.” (¡sra, 44) Gavs-ı Azam’ın der¬gahının hizmetkarından mevlaya yönelmiş kıymetli kardeş Molla Ahmed’e. Allah Teala bir yıldan beri hastalıklarla elem duymanız sebebiyle fazlı ve k- eremiyle sizlere ikramda bulunmuştur. Belki de Allah Teala sizleri sabredenlerden bulmuştur. Bu hastalığı Allah Teala’nın sizlerde cezbenin meydana gelmesi için bir sebep kılmasını ümid ediyorum. Ahrar hazret¬lerinin dediği gibi: “Halk içinde hakla beraber.” Sada- tın yaptığı gibi, bir yıldır şifa peşinde koşmak sabret-meye mani değildir. Sizin için uygun olan, işin ehli sandığınız ve kendisini tesbit ettiğiniz bir doktara te¬davi için Erzurum’a gitmeniz ve elinizi ona gösterme- nizdir. Araştırdıktan sonra böyle bir doktor bulduğu¬nuzda, Allah Teala’nın lütfuyla bunun tedavisi onun elinde kolay olacaktır. Doktora de ki: “Eğer tedavi edebilirsen sana şu kadar veririm.” Ne kadar vere¬ceğini de söyle. Rakam da yüksek olsun. Tedavi edebilirim diye söylerse ve uygun görürse paranın k- endisine teslimi için bu tarafa bir adam gönder. Ağı¬zlarda dalaşıp duran “Rum doktorları şifadan ümidi kestiklerinde hastayı öldürürler” asılsız sözünden ko¬rkma, çünkü bunun aslı yoktur. Böyle birşey olsa bile bu vücuttaki hastalıklardandır yoksa azalardaki hastalıklardan dolayı değil. Eğer böyle bir doktor bu- lamazsan Allah’a tevekkül et. Gavs-ı Azam’dan da is¬timdat ederek buraya gel. Umulur ki Allah sana şifa verir. Sadatımızın bu durumlarda nasıl bir yol talep ettiklerini de unutma.

O’nun kahrının ve lütfunun hakiki meftunuyum Şaşılacak şey ki ben her iki zıddın da aşığıyım Ayrıca bu hastalık rivayette geldiği gibi bir lütuftur:

“İnsanlardan en çok belaya uğrayanlar peygamber¬ler, sonra veliler, sonra muttakîler sonra da bunları peşi sıra takip edenlerdir.”

Tabii Allah Teala’dan şifayı da niyaz etmek gerekir. Çünkü bu Allah’ın salih kullarının yoludur. Ayrıca Al¬lah’a muhtaç olunduğunu arz etmenin yoludur. Böyle olun ki sizin durumunuz Semnun’da söz konusu olan tutuma düşmesin. Çünkü bu zat sonunda medrese¬leri dolaşma ihtiyacı hissetti ve talebelere dedi ki: “Bu yalancı amcanız için dua edin? Bu sebeple “ya¬lancı” vasfı şimdilere dek onun vasfı oldu. Siz de ken-dinizi gerçekten Allah’a muhtaç hissedin, bu riyâkârâne olmasın ki bu zatın durumuna düşmeye- siniz.

Allah’ın selamı sizlere, ihvana, ashaba ve Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olanlara olsun. Allahım! Efendimiz Muhammed’e, aline, ashabına, ezvacına, zürriyetine, onu ananların her anışında, gafillerin de her gafletinde ziyadesiyle salat-u selam eyle, onları mübarek kıl. 12-Ramazan-ı Mübarek-1299

75. Mektup

Bunu halifesi Molla Ahmed’e göndermiştir. Mek¬tubunda gelen iki kişinin mektubunu kendisine ge¬tirdiklerini belirtmekte ve elini keçeden bir bezle sargılamasını ve üstadı Gavs-ı Azam’ın kendisine maneviyatta çok iltifatlarda bulunduğunu ve diğer hususları beyan etmektedir.

Yüce olan Allah’a hamdolsun. Salat-u selam izzet ve cemal sahibi rasülüne olsun. İmdi; Gavs-ı Azam’ın dergahının hizmetkarından kıymetli kardeş, dostum

Ahmed’e. Molla Abdullah adına gönderdiğiniz ve şifa bulduğunuzu müjdeleyen mektubunuzu iki zat getir¬diler. Şüphesiz bu haber yüce fazıl sahibi Allah’a hamd etmeyi, şükretmeyi gerektirir. Keza mektubu¬nuzda elinizde dolama durumunun kaldığını belirtiy¬orsunuz. Bu da Allah Teala’nın bir nimetidir şüphesiz. Çünkü musibetler karşısında Allah Teala’ya yakınlaş¬maya çalışmak gerekir. Sana şunu tavsiye ederim: Keçeden bir sargı al, parmaklarından dirsekle bileği-nin yarısına kadarki mahalli sar.

Keza mektubunuzda ihvanın istikamet üzere bu¬lunduğunu haber veriyorsunuz. Hidayeti verene hamd olsun. Bu haber bu hizmetkarın ferahlamasına sebeb olmuştur. Bununla beraber eğer istikamet ve iştiyak halleri artmasaydı kınanmayı hakedeceklerdi. Çünkü Allah Teala kendilerine hidayet yolunu göster¬mek suretiyle ikramda bulundu ve onlar da bunu tat¬tılar. Bu sebeple bunun da ötesinde Allah’a şükrediip, takdis ve teşbihte bulunmaları gerekir. Onlar bilme¬zler mi ki, bu hidayet yolu ancak bunlarla olur. Bu tarikat yoluna girmiş olan Şeriat-ı Mustafa’nın yoluna girmiştir. Şeriat yoluna giren ise felaha erer, kurtulur.

Bu yolda olanlar bu yolu hiçbir şeyin kendisine denk olmadığı ismi yüce olan Allah’ın muhabbetinin yolu olarak bulurlar. Bu da Gavs-ı Azam’a muhabbet¬le olur. Ki o hem hayatta hem de mematta tasarruf sahibidir. Bu yola girenler dünyanın fani, çirkin, gurur ve şakavet yurdu olduğunu, darul ukba’nın ebediyet, sürür ve seadet yurdu olduğunu anlarlar. İnsu cinnin ameli cezbeye müsavi olmaz. Bu dünyada ve bu za-manda cezbe yoluna sadece üstadımızın dergahının hayvanatının kendileriyle beraber içli dışlı olmasına

izin verdikleri muttali olabilir.

Allah’tan korksunlar, bu hizmetkar ve onun efen¬disinin muhabbetiyle ciğerlerini dağlasınlar. Bunu da sohbet, rabıta, sabahtan önce niyaz için kıyama du¬rarak, Allah’a olan ihtiyaçlarını hissedip arz ederek yapsınlar. Böyle yapsınlar ki şu ayet onlara uygun düşmesin:

“İslâm olmalarını senin başına kakıyorlar. De ki: Müslüman olmanızı benim başıma kakmayın. Tersine eğer gerçekten inanmış iseniz, sizi imana ilettiği için Allah, sizin başınıza kaksa yeridir.”

(Hucurat,17)

Allah’ın selamı senin, onların ve Allah’ın salih kul¬ları üzerine olsun. Başına gelen musibetlere sabret. Sevdiğinle arana giren dağlar ve vadilerin sebep ol¬duğu ayrılık nedeniyle artan aşk ateşin yansın. Sev¬diğinin halini soruyorsun. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v) bile hakkıyla hamdinden aciz kaldığı O yüce zata hamd olsun. Çünkü Hz. Peygamber bile “Sana senayı hakkıyla yapamam” buyurmuştu.

Bu hizmetkar şunu der: Gayda’daki mübarek ma¬lum yere (markada) varıp orayla şereflendikte, mar- kad-ı şerife nazar etmişizdir. Bu aciz bunun senasını hakkıyla yapamaz. Bu markad Hz. Mustafa’ya mu¬habbetin delilidir. O hiç şüphesiz zamanının üstadı, hatta kutbu idi. Hem oradan ayrılış gününe kadar bu hizmetkara yapılan manevi iltifat, ikram ve hediyelere karşı inatlaşmanın da anlamı yoktur. Hatta bu hiz-metkarın bazı sırlarına vakıf olan bazı bilgili zevat dediler ki: “bu hastalık Gavs’tandır, o sebep olmuş¬tur.” Bu sebeple hastalığınızın artması için Gavs-ı Azam’a dua bile ettiler. Fakat aklın güzel meyvesi, beldelerin nuru, sevgilerin özü, maddelerin özü, bir olan Allah’ın füyûzatının kaynağı efendimiz Şeyh Nur IVluhammed bu şekilde bir duadan men etti ve hastalıktan selamet bulmanız için dua edilmesini em-retti. Bu sözüne delil olarak şunu söyledi: Ben kendi¬sine ikram edilen çok iltifatlar sebebiyle vefat eden insanlar gördüm.

İnsanlara usanç gelmeyecek olsaydı bu aciz gü¬zellik ve cemal sırlarından gördüklerini orada anlata¬caktı. Çünkü orada bu hizmetkara pek çok ikramlar¬da bulunuldu. Şüphesiz bunlar sadece bu hizmet¬kara has değil siz de dahil tüm sofilere şamildir: Çeşit çeşit güzelliklere sahip sevgilinin yüzünden Mecnun olursam münkirler dahi beni kınamasın O güzeller şahının kaşlarından çıkan oklardan Ben ne yapayım nazarından güzel şehla gözlerin Ben bu remizlere, gizli işaretlere meftunum Herşeyimi feda ettim, şimdi istemekte canım: Bir nevruz günü atının yoluna uzanacağım Başım eğerek bu uğurda canımı vereceğim O hayvan ile ilgili sorunuza gelince, sizler bilir-si- niz. Ancak onun bir farkı var. Bedenini soğuktan ve sıcağın şiddetinden korur. Yakalayabildiği kuşların etlerinden yer. Onu yemeyi insanın içi almaz. Tabii bu sözüm canı çekmeyenler için. Canı çekip ilaç ola¬rak görenler yiyebilir.

Sizin tebliğ için gitmenize gelince, size Allah Teala’nın Habib-i Muhtarı için buyurduğu şu ayet yeter: “Sana indirileni tebliğ et” Keza şu ayet. “(İn¬sanları) Allah’a çağıran, amel işleyen ve ben müslümanlardanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” Bilakis bu zamanda Gavs-ı Azam’ın dergahı için bu gereklidir. Çünkü insanlar bu zaman¬da apaçık delalet içindedirler. Çünkü Şeriatı Garra- dan yüz çevirmişler, hem ta Türkistan yollarından Beytullah’ı ziyarete gelirler, hem de akrebin kuyru¬ğunda şifa ararlar. Allah kendisinden razı olsun, ben Hafız’ın şöyle dediği gibi demiyorum: “Muhabbet sevdasıyla sırlara vakıf olduğunuzu iddia etmeyin.”

Bilakis ben şöyle diyorum: Onlara “Allah sizi gaflet uykusundan uyandırsın” deyiniz. Hem tadmayan bilemez, kendince yorumlar yapar.

Nitekim Hafız şöyle der:

Hakkımda söylenenler zoraki söylenmiş değildir.

Zahire aldanıp duran insan halimi anlamış değildir.

Elbette tüm bunların yanında soğuktan korun¬maya gücün, muhaliflerin hastalığı o artırıyor şeklin¬deki sözlerinden korunmaya karşı da kudretin olması gerekir. Allah’ın selamı size ve Şeriatı Mustafa’ya tabi olanlara olsun. Salatın en kamili, selamın en güzeli ona ve aline olsun. Amin. Hamd olsun alem¬lerin rabbi olan Allah’a. 27-Teşrîn-1299

76. Mektup

Mektubu Halenze köyüne göndermiştir. Mektubu köylülerin yüksek katına göndermiş oldukları iki mek¬tuba cevap olarak göndermiştir. Onlar mektuplarında bu hakir-i fakirin onlara sohbete gitmesinden sonra tekrardan geri gönderilmesini talep etmişlerdir. Ayrı¬ca 3 aydır kendilerine gitmediğinden bahsetmişlerdir. O da onlara bu hakirin geciktirilmesinin istihareye mebrıi olduğunu, birkaç gün sonra geniş okyanusta dolmuş bir kadeh olarak inşaallah göndereceklerini i- fade etmişlerdir. Ayrıca Allah Teala’nın onları, efen¬disini ve bu hakiri Şeriat-ı Mustafa’ya tabiier ve uyan¬lar kılması ve deni dünyaya buğz etmeleri sebebiyle dua etmektedir. Ayrıca Gavs-ı Azam ile istiane ile bu tarikat-ı aliyye üzere sebat etmelerini, bu hakirle karşılaşmayı beklemelerini, cumaya, cemaata, rabı¬taya, hatmeye, sohbete, aralarında meydana gelen hususlara tevbe etmeye çağırmış ve diğer hususlara temas etmiştir.

Hamd alemlerin rabbi olan Allah’a, Salat-u selam peygamberlerin efendisine, temiz tayyib aline ve as¬habına olsun. İmdi, Gavs-ı Azam’ın dergahının hiz¬metkarından muhib ve muhlis olanlara. Allah’ın se¬lamı ve bereketi üzerinize olsun. Sizlere dua ediyor ve dualarınızı talep ediyoruz. Sevgi dolu, sizlerin ih- lâs ve muhabbetinizi gösteren iki mektubunuz bizlere ulaştı. İhlas ve muhabbet bu tarikat-ı aliyye yolunda iki büyük rükündür. Sizin bu güzel durumunuz karşısında bu hizmetkara düşen iki sebepten dolayı şükretmektir. (Allah’a hamd olsun, şükürler olsun. Kuvvet ve güç kendisini teşbih ettiğim Allah’ındır hiç şüphesiz). Birinci olarak: Muhabbetinizin fazlalığı, özellikle de kardeşim Molla Abdulkahhar’dan ayrı kalmanız sebebiyle oluşan ayrılık ateşi. O Vehhab ve A’la olan Allah’ın murad ettiği şekilde sizleri sabah akşam istikamet üzere tutar. Onun Gavs-ı Azam Kutb-i Efham’ın rabıtası altında nihai gayesi budur. Allah Gavs’dan razı olsun, onun kudsi esrarıyla siz¬leri ve bizleri takdis etsin.

İkinci olarak: Geç gelmesi sebebiyle halinizin de¬ğişmesi korkusu. Bu her iki madde havf ile reca, red ile kabûlü biraraya getirir. Bu iki durum yüce mevlayı taleb etmenin kemalindendir. Çünkü öu onu tanı¬maya götüren cezbedir. Nitekim Yakut’ el-Çerhî de böyle demiştir.

Allah Teala’ya müştak olanların ruhları sanki red ile kabul arasında gibidir. Allah sizler? rnasivadan alakanızı keserek en derin muhabbetini tattırsın, zatının dışındakilerden ayrılıp onu talep etme kuvveti versin.

Molla Abdulkahhâr da bu iki mektubunuzu okudu ve neyi murad ettiğinizi anladı. Biz de dostunuza izin verdik. Fakat istihare kendilerinin gelişini geciktirdi. Çünkü hayr Allah Teala’nın tercih ettiğindedir. Gerçek ilim O’nun ilmidir. Çünkü vakitleri ve onda olacakları en iyi bilen O’dur. Eşyalar ise belli W müddettik vardırlar. İnşaallah birkaç gün sonra G^vs-ı Azam’ın deryasından dolmuş kadeh olarak ihvanı yön-lendirmek üzere sizlere gelecektir. O misk kokusuna bürünmüştür. Gavs-ı Azam’ın güzellikleri ona açıl¬mış, o deryadan bol bol içmesi suretiyle zatı-ı ilâhinin tecellileri üzerinde bolca açmıştır. Hef susayan ve kanmak isteyen bu deryayı ilâhiye varıp3 ° güzel ilâhi sudan çokça içsin. Böyle nasıl olmasın ki, Allah Teala’nın dışındakilerle bu olur mu ki? Çünkü Allah Teala’dır cemil olan, mukaddes olan, zi*tıyla mevcud olan. Elbette O’nun yolu da lezzetli olmaktır. Başka bir deyişle: Kainattaki herşey bir vehim veya bir hay¬aldir. Esasında şöyle de denebilir: Allatan vücûdiye- tinin hissedilmediği herşey vehimdir. Basiret sahipleri Allah dışındaki bir şeye meyledenin he>’ak olduğunu görür. Bunun şahidi İblis ve ona taP’ olanlardır.

“Rabbimiz bize hidayet verdikten sonra kalpleri¬mizi saptırma.” (Ai-i imran,8) Kim ki Allah Teala’nın doğru yoluna tabi olursa kurtulur. Bunun şahidi peygamberimiz Hz. Muhammed ve diğer peygamber kardeşleri ile onların Şeriatlarına tabi olanlardır. Allah sizleri, tüm talipleri tam hakkını ifa edemeseniz de Şeriat-ı Mustafa’ya tabi, hem zahiren hem de batı- nen ona uyan, deni olan dünyaya buğz edenlerden kılsın. Dünyada itminan ve ona meyledip onda kal¬mak sadece Allah Teala’ya taat ve O’na olan muhab¬betin artması, ve maksudun ve matlubun O olması gayesiyle olabilir. Onun dışındakilere olan sevgi de buğz da bu gaye çerçevesinde olmalıdır. İşte Allah Teala’ya yürümek bu tarikat-i aliyye içinde tahakkuk eder. Onu sevmek ise evliyasını sevmeyi gerektirir.

Ey kardeşler! Allah Teala’ya yönelmek, Subhane- hu ve Teala’yı sevmek, Celle ve A’lâyı marifet etmek her iki cihanda en büyük nimetlerdir. Söyleyenin de¬diği gibi “ne olursa olsun hiçbirşey buna denk ol¬maz.” Allah Teala böyle kimsenin önüne Şah-ı Nakşibend’i çıkarır ve onu kendisine döndürür, onun dışındakileri bir heves olarak bıraktırır, terk ettirir. Çünkü “Allah’ın rızasıyla bir kulu istikamet üzerinde tutması yeterlidir, gerisinin önemi yoktur.”

Kardeşler! Nefislerinizi bu tarikat-ı aliyye üzere se¬batkar kılın. Gavs-ı Azam’dan; istianede bulunup kardeşinizin sizlere gelişini Evslilerle Hazreclilerin kainatın efendisini karşılamayı bekledikleri gibi bek¬leyin. Salat-u selam zatına, aline, ashabına velhasıl tamamı üzerine olsun.

Cumaya, cemaata, rabıtaya, hatmeye ve sohbete devam edin. Sevgi dolu bu mektubun sizlere ulaş¬masıyla sevginiz ve şevkiniz belki artar da muhabbet şarabını kana kana tadarak içersiniz ve aranızda söz konusu olan düşmanlıkları bırakır, bunun izlerini silip atarsınız ve yerine dostluğu koyarsınız. İstiğfar çek¬erek gıybet yaptığınız kimse sebebiyle oluşan gü-nahlarınızın keffaretini de verirsiniz. Bu şeytânî iş gıybetten sakın ola, aman sakınasınız. Aman bu hususta çok dikkatli olun. Allahım! Aralarındaki düş¬manlığı bitirmek için ilk selamı veren ile selamını ia¬de edeni, düşmanlığın kalkmasına vesile olanı mağ¬firet et. Bu mektubun sizlere gönderilmesini küçümsemeyin. Bilakis bu yüce Allah’ın nimet- lerindendir. Çünkü bunda yazılı olanlar cezbe ve il¬ham ile yazılmışlardır. Bu sebeple mektubu elden ele dolaştırın.

Ey Kardeşler! Düşmanlık bu deni kabih dünyaya olmalıdır. Ki burası sıkıntı, gurur yurdudur. Onda ve¬fa yoktur. Büyük düşmanlık onadır. Şu haberi hiç okudunuz mu: “Dünya melundur. İçindekiler de melundur. Allah’ın zikri ve ona tabi olanlar hariç. “Fakat yine de dünya, Allah Subhanehu ve Teala’yı isteyenler için ganimet, O’na ulaşmayı ve cennette görmeye susayanlar için vesiledir:

Dünyayı nimetleri için istemem

Azık hazırlamaktır uhraya gayem

Hasıl-ı kelam; Gavs-ı Azam’ın gölgesini seviyorsa¬nız ve ona muhabbet etmekle mevlayı sevmeyi arzu¬luyor ve tarikatine sülük etmek istiyorsanız emrettik¬lerini yerine getirin. Allah’ın selamı size, köydeki her¬kese, ashaba, ihvana, dostlara, Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olanlara olsun. Salat-u selamın en kamili ona, tüm aline, ashabına, ezvacına, zürriyetine, yakınları¬na, tüm nebilere ve rasûllere, şehidlere, salihlere ve onlarla beraber bizlerin üzerine olsun. Amin. Alemle¬rin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. 16-Şevval-1299

77. Mektup

Bu mektubu elinizdeki mektupları toplayan halifesi Şeyh Abdulkahhar’ın zevcesine göndermiştir. Allah her ikisinin de sırrını âlî eylesin.

Onun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (isra, 44)Ayrıca herşey Nebi’ye ve aline saiat-u selam eder. İmdi; Gavs-ı Azam’ın der¬gahının kulundan seyyide-i şerife-i saliha’ya. Ki onun celaleti dedesinin Şeriatına uymakla kat be kat art¬mıştır. Salatın en efdali, selamın en kamili dedesi Hz. Muhammed’in üzerine olsun. Sizin riyazet olarak üs¬tadımızın hizmetinde bulunmak için hizmete gittiğiniz ve onu anlatmak için çok çaba sarfedip eziyete dû- çar olduğunuz ve bu hizmetinizle faydalar elde edil¬diği bu hizmetkara ulaştı. Elbette bunun ecri misli üs¬tada aittir. Radiyallahu anh. Şüphesiz Rabbimiz tam olarak hak edene amelinin karşılığını ayrıca verecek¬tir. Bu hizmetkarın kalbi bundan çok mesrur oldu. Çünkü hizmetin gerektirdiğini tam hakkıyla yerine ge¬tirdiniz. Bu sebeple kudsi kelimeleri ihtiva eden bu mektubu sizlere yazmak için acele etti. Bu mektup bu hizmetkarın üstadının ve rabbinin muhabbet ate¬şini sizde yakacaktır. Böylece masiva kaybolacaktır. Nefsin ayıplarını ve dünyanın denâetini görmek ise nefsin başını darmadağınık edecektir. Gerçek haya¬tın ahiret yaşamı olduğunu görecektir. Nitekim ha¬diste geçer: “Gerçek hayat ahiret hayatıdır.” Böyle olunca nefis lezzetlerle sevinme, eksiklikleri işleme aczi devam etmez. Rabıtaya devam etmekle, bun¬dan gelen feyzden pekçok istifade edeceksiniz. Nis- betle manevi kirlerden kurtulup şimdi kendinize gelin veya gelmemiş olun ancak Allah Teala’nın inayetini üzerinizde görmeniz mümkündür. Çünkü Allah Teala bu tarikat-ı Aliyyeye girmekle sizlere büyük ikramda bulunmuştur. Ancak eda-i şükrü de tam olarak yerine getirmeli. Bu ise kulun Allah’ın ikram etmiş olduğu tüm nimetleri yaratıldığı gaye uğrunda harcamasıyla olur. Ayrıca acziyeti, eksikliği itiraf etmekle gerçek¬leşir.

Allah’ın selamı sizin ve gözlerinden öptüğüm Mah- mud’a olsun. Okumasını çok istiyorum. Keza tüm ak¬rabalarınıza ve Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olan herkese selam ederim. Allah ona, aline, ashabına, zürriyeti- ne, kendisine tabi olanlara, dostlarına salat-u selam etsin. Hamd olsun alemlerin rabbi olan Allah’a.

1-Zilhicce-1301

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.