41-51. Mektup

Bu mektubu Molla Abdurrahman el-Kirıdi’ye gön¬dermiştir.

Ahireti isteyene vermesi sebebiyle va’dinden dön¬meyen ve hamd kendisine mahsus olan Allah’ın ismi ile mektubuma başlarım. Ulu’l Azm Peygamberlerin bu husustaki ayet ve deliller ile sabrettiği gibi Nebi’- sine (s.a.v) sabrı emreden Allah’ı teşbih ederim.

İnsanların en zayıf kul olan bu dergahın hizmetçi¬sinden büyük üstad Molla Abdurrahman’a.

Zamanın Gavsı’nın (k.s) emrettiği şeyler bakî ol¬makla beraber, sevgi ve müjde dolu mektubunuz bu hakire ulaştı.

Bizi sultanın emri hususunda gevşeklik ve tenbel- likle korkutuyorsunuz. Fakat eşya, bütün farklılıkla¬rını bir araya toplamak için vakitlerle rehinlenmiştir. Bu durumda sabrınız, sabrın bile aciz kaldığı nokta¬ya ulaşır. Böylece helakiniz ortaya çıkmış olur.

İhlası elde etme hususunda, ondan aciz kalıncaya kadar çok gayret sarfettim. Bundan dolayı kınan¬maya hedef oldum. Nerdeyse fitne meydana gele¬cekti. Düşmanlıkla ülfet anlayışı değişti. Gavs’ın (k.s) kahır etmesinden korktuk. Nitekim Zunnûn denizde çevrilmişti. Durum açıklığa kavuştu. Gelecek sene

Nemran’da oturmakla emr olundum. Sonra onlarla iyi geçinmeyi deneyeceğiz.

Sizin hakkınızda, kabri şerife gitsinler, şeyhe itaat etsinler, zahiren ona intisab etsinler ve buraya talim için gelsin ve dönsün, dediler. Bundan sonra Nem¬ran’da sana gelmeleri için onlara ruhsat vardır. Bu s- eneden sonra ahdi bozmak ve va’dden dönmek yok¬tur. Hangi mekana gitmek istiyorsan git. Hangi vakitte onlar veya başkaları gitmek istiyorlarsa emin şekilde ve selametle gitsinler. Bu durum ve açıklama baharda buraya gelme vaktiniz veya sizden önce Molla İbrahim’in buraya gelmesine bağlıdır. Bu iki du¬rum da güzeldir. Bir şey konuştuktan sonra iştişare ediniz ve sadatın (r.a) istediği şekilde yapınız.

Ben isyan sahibi olsam da, sizin üzerinize şeyhin evlatları, halifeleri ve miiridlerine hüsnü zan etmek, muhabbet ve ihlâsı artrmak gerekir. Fakat ihlâslı olan kimse ihlâsıyla insanları faydalandırır.

Molla İbrahim, annesi, kardeşleri, kızkardeşleri, hanımları, size intisat eden kadın erkek bütün kardeşlerden, dostlarda»! ve komşulardan dua taleb ederiz. Bizler dahi onlara dua ederiz.

Selam eder, halinizden ve hallerinizden sual ede¬riz. Elinizden öper, siîden Şeyh Muhammed ve çocuklarından, Şeyh İbrahim ve çocuklarından, Mol¬la Hasan’dan, Şeyh Fei’zullah, müezzini ve çocuk¬larından, Muhammed, Şeyh Kasım ve çocuklarından ve bilhassa talebelerde^ Molla Abdul Hadi’den dua taleb ederiz. Bizi soran herkese selam ederiz. Selam sizin ve mümin olan köf ahalisi üzerine olsun. Molla Muhyiddin’in de dua etrresini ümid ederiz.

42. Mektup

Hizan’dan gelişinin gecikmesinin sebebini açıkla¬mak ve diğer hususlarla ilgili olarak halifesi Molla ibrahim’e gönderdiği mektuptur.

Muhabbetli ihlâsıyla sıddık ve sadik olan, akranın¬dan üstün, faziletli, alim ve bilgin kardeşim Molla İb¬rahim! Gavsu’l Azam Kutbu’l Efham’a (r.a) yakınlaş¬mak için çalışıp çabalayıp hazırladığınız şeyin ve gayretlerinizin haberi bana geldi. Allah (c.c) sizleri mükafatlandırsın. Mukarrebun olan, O’nu sevmiş ve O’nun tarafından sevilmiş dostlar zümresine sizleri dahil etsin. Ben de Zubeyr’i bekliyordum, gelmek üz¬ereydim. Fakat burada Hamza ile Hazreti Şeyh arasında tartışma oldu. Münkirler Hamza’ya destek çıktılar. Bunun üzerine Hazreti Şeyh Halid de bizleri etrafına topladı. Neticede karşı taraf perişan oldu, Al¬lah ta onları perişan eylesin. Ancak bizlere olan nimet tamamlanmadı, tam cezalarını bulmadılar. Şimdi istişare edilen husus kaç gün burada kalıp ayrılacağımdır. Bu üç, beş, yedi veya on gün olabilir. Bu da Gavs-ı Azam’ın meramına bağlı. Zaten onun muradı Allah Teala’nın ve Rasûlünün murad ettiğidir. İki gün sonra sizlere bir mektup daha göndereceğim. Bunda daha geniş bilgi vereceğim.

Diyâeddin’in (k.s) hastalık haberi bizlere ulaştı. Dostlar ve dadılar onunla ilgilenmişler. Fazla üzül¬mesinler çünkü kendi yurdunda hastadır. Hatta üzün¬tüyü tamamen bıraksınlar. Üzüntüyü terk edip mu¬habbeti Zatiyye’yi elde etmek için gayret göstersinler. Çünkü Allah Teala’ya tazarru etmek, ona boyun eğ¬mek tüm endişeleri siler süpürür. Bu sebeple hangi Şekilde ve hangi halde olursa olsun Allah’a (c.c) ta¬zarru edip, ona yalvarın.

Mektup size ulaşınca, göndereceğiniz cevapta Di- yâeddin’in hastalığının durumunu ve kardeşlerimiz¬den hasta olanları, ne tür hastalığa yakalandıklarını bana yazın ve Cafer’e teslim edip gönderin. Sizlere göndermiş olduğum sudan da tüm hastalara, ölüm döşeğinde olanlara, sıkıntısı olanlara ve korku çekenlere verip içiriniz.

Malum olduğu üzere, benim için, Ubeydullah’a göz kulak olmak Diyâeddin’i (k.s) kollamaktan daha önemlidir. Molla Hasan’a ve tüm fakih kardeşlerime selamımı iletiniz. Dualarını istirham edip ellerinden öperim. Aynı şekilde ev halkıma ve sizin ailenize, özellikle de annemize selamlarımı ulaştırınız. Bu günlerde Gavs-ı Azam’ın razı olacağı hayırlı bir net¬icenin ortaya çıkması için çokça rabıta yapın. Onun kahrının bize değmesinden Allah’a sığınırım. Köy halkından hidayete tabi olanlara benden selam söy¬leyiniz. Üstadımızın buradaki dergahının eşiğinden sizlere teberrük kabilinden Molla İsa’yla beraber bi¬raz meyve gönderdim. Hiç şüpheniz olmasın, de-vamlı aklımdasınız. 1-Recep-1289

43. Mektup

Sofilerinden birine gönderdiği mektuptur. Seyyid Sıbğatullah hazretlerini anlatmaktadır.

O’nun adıyla! “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (Isra, 44)

İmdi; muhterem büyük üstad, kendisine tam gü¬vendiğim mübarek zat. Korku çekenlerin Gavs’ı, arif¬lerin kutbu, saliklerin mürşidi, helaka yuvarlananların kurtarıcısı, sülük ve cezbe ile Allah yolunda yine Alla- ha yürüyen efendimiz Şeyh Seyyid Sıbğatullah’ın so¬hbetinde bulunmakla şereflenen zatı görerek bizler de şereflendik. Allah (c.c) efendimizin esrarını yü¬celtsin. Uzun ömür sürmesi vesilesiyle, ellerini öpme¬miz, onunla beraber oturarak lezzet almak ve onun manevi ihsanlarından faydalanmak suretiyle Allah hem sizleri hem de bizleri müstefîd kılsın.

Buraya gelen zat selam ve dua talebinizi bana iletti. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun. Eşiğinde duranların hidayetine vesile olan za¬tın eliyle, cezbeyle süslü Nakşibendi tarikatına sülük etmek suretiyle Allah (c.c) sizleri evliyalar zümresine dahil eylesin. Bizler ve talibler sizin duanızın bere¬ketli yağmurlarından hâlâ mahrumuz. Oysa sizlerin zahiri ilimlerinizden istifade edildiği gibi batını ilimle-rinizden de istifade edilmesini arzuluyoruz.

Buraya gelen zat bu büyük kapıyı ziyaret etmeni¬ze mani olan sebebi bana anlattı. Dergahın hizmet¬kârı olan bu aciz de durumu efendimize arz etti, o da meseleye vakıf olmuş oldu. Ayrıca buraya getirilm¬enizle ilgili gerekli emri de bu hizmetkâra verdi. İnşaallah Tarikat-ı Nakşibendiyenin büyüklerinin him¬metiyle bu maniniz kalkacaktır. Bizler ise senin gele¬cek olman sebebiyle buraya gelen zatın, üstadımızın sancağı altına girip, onun dostları ve sofileri arasına dahil olmasından dolayı son derece sevinçliyiz. İnşaallah o da hidayete erip hakikati bulanlardan ve böylece felaha erenlerden olacaktır. O’nun dönme¬sine üstadımız izin verdi. Çünkü bunu hem kalbiniz ferahlasın hem de bu zamanda onun gibi kimseler az bulunduğundan, geri kalan marifet ilimleriyle iştig¬ali sürdürmesi için yaptı. Her iki cihanda aziz olması, iki cihanı da kazanması için ona yüksek himmetlerde bulundular. Esasında sizin de en yakın zamanda bu mübarek ve yüzü nur saçan üstadımızı ziyarete gel¬meniz gerekir. Çünkü o en uzak bölgelerden ve her yerden yaya, yalın ayak, aç ve çıplak olarak ziyaret edilmeye layıktır. Çünkü onu murad edenlerin gönül¬leri açtır. Fersah fersah, mil mil ona yaklaştıkça işti¬yakları artar. Çünkü irşad vazifesinin kutbu olan Seyyid Taha hazretleri tarikata girmeden önce onun hakkında şöyle demişti:” Bu emaneti o yüklenecek.” Bu sebeple kendisine en kısa süre içinde tarikata gir¬mesini emretmişlerdi. Tarikata girdikten sonra Seyyid Taha onu halifesi Derviş Muhammed Nakşibend ile Molla Muhyiddin es-Suhrî’ye havale etti. O da kalbî vukufla üstadının kendisi hakkındaki meramını, konuşmadan, işaretleşmeden anladı. Kendisinde il¬mi, kalbi ve kabir ehlinin haline dair keşifler meydana geldi. Seyyid Taha bu sebeple ona şöyle dedi: “Sen duasıyla belaların uzaklaştırıldığı affedilmiş kullar¬dansın.” Daha sonra istifade etmesi için büyüklerin kabirlerini ziyarette bulunmasını istedi. Çünkü hayat- larındayken onlardan hakkıyla istifade edemediğini düşünüyordu.

Bunlardan sonra ona şöyle dedi: “Sende artık sa- liklerin ünsiyeti oluştu.” Ardından Şeyh Salih Sibkî’nin hakkında kutubtur dediği Şeyh Halid Cezerî’nin ya¬nında bulundu. Onun yanında zühd, riyazet yoluna girdi. Halid Cezerî hazretleri ona irşadda bulunması¬nı emretti. O ise kendi nefsini emaneti yüklenmeye hazır görmediği için bu emre imtisal etmedi. Bu ara kendisinde ins-u cinnin ameline denk cezbe-i hak maydana geldi. Zâtî tecelliye gark oldu. Kendi nef¬sinden geçti, fenâ fillâh ve bekâ billâh makamlarına ulaştı. Bu süre içinde onunla arkadaşlık eden herkes cezbe ve aşka düçar oldu.

Cezerî’nin (k.s) vefatından sonra irşad vazifesinin kutbu olan efendimiz, mürşidimiz Şeyh Seyyid Taha (k.s) peşinden haber gönderip onu istetti. O da bu emre uyup “çocuğun terbiyesi babaya aittir” deyip aşk ve şevkle hemen koşup geldi. Şeyhimiz onu 40 gün sülûka soktu. Ardından bir ay boyunca sohbe¬tinde bulunmasına izin verdi. Ardından mutlaka halife olması gerektiğini söyledi ve şöyle dedi: “Bunu emir olarak sana emretmem ve kabul ettirmem boynumun borcu. Çünkü risaletin efendisi Hz. Muhammed’in (s.a.v) ve meşayihin büyüklerinin (k.s) emri budur. Böyle deyince artık kabul etmekten, boyun eğmek¬ten başka çaresi kalmamıştı. Bir yıl dolunca kendi¬sinin müntesibleri üstadınınkiierden fazla oldu. Üsta¬dı istiğfar ehli olarak gördüğü için müridlerinden 50 kadarını hizmetlerinde yardımcı olmaları için istetti. Bir kaç yıl sonra ona, Allah yolunda aynı hizmeti yü¬rüttüklerini ifade etmek için “senle ben aynı boyundu¬ruğa çekilmiş iki öküz gibiyiz” dedi. Bundan bir yıl sonra da “senin artık tamamen geri dönme vaktin geldi” buyurdu. Bunun ne manaya geldiği aşikardı. Bu sebeple kendisinden çok istifade eden müridleri buna üzüldüler. Seyyid Taha hazretleri müridlerine ve ailesine artık onun sohbetinde bulunmalarını emred¬erdi. Ona “Seyyid Taha’nın dostu” diye seslenir oldu. Bu hitap onun en meşhur lakabı oldu. Seyyid Taha hazretleri vefatından bir yıl önce sohbetinde sevenle¬rine şöyle dedi:

O benim yancağızımda Çok güzel bir konumda Korkarım olmaz yanında Benzeyen bir kimse ona

Vefatından bir ay önce arkasından haber gönderip irşadda bulunmasını emretti. O ise şeyhine olan aşırı muhabbeti, ayrı kalıp, görememe üzüntüsü ve soh¬betinde bulunamama kederi yüzünden o vakitte ir¬şadda bulunamadı.

Seyyid Taha hazretleri sekerat elemini çekerken Sıbğatullah hazretlerine “ya şeyh ” diye seslendi. “Ki¬mi kasdediyorsunuz efendim” denilince, şöyle dedi: “Sadece onu kastediyorum. Yani Şeyh Sıbğatullah’ı.” Beni o yıkasın, cenaze namazımı kıldırsın ve defnimi o yapsın buyurdu. Tüm elbiselerinin, yaygısının hatta takkesinin, çorabının, hırkasının ve nihayet yastığı¬nın bile ona verilmesini vasiyet etti.

Sıbğatullah hazretleri Seyyid Taha’nın vefatından sonra birkaç yıl irşad yolunda bulunmaktan geri kal¬dı. Daha sonra buna devam etmesinin kendisine el¬zem olduğunu gördü. Allah’tan (c.c) korkup ve yine O’ndan ümidvar olarak hizmete başladı. Şeyh Os¬man et-Tavîlî hazretlerinden (k.s) sonra en büyük ku- tub oldu. Bu yıl hem kendisi, hem de tüm alimler nezdinde, manevi ilimlerde üstün olanlar yanında, onların inkişaflarında, zahiri ve batini dünyalarında Sıbğatullah hazretlerinin Ğavs olduğu herkese ayan oldu.

Mektupta bunları anlatmak zor olacağından tafsila¬ta giremiyorum. Bazı menkibelerini sizlere anlatmak istiyordum. Bu menkibeleri kendisine sordum. Yaşa¬dığı bazı halleri yazmama müsade buyurdu ve insan¬ların en günahkarı ve gafili olanı olduğunu yazmamı istedi. Kendisinde bu iki halin bulunduğunu söyledi. Mektubuma son verirken, selam sizlere ve hakikat üzere bulunan sizlere tabi olanlara olsun, derim.

44. Mektup

Seyyid Şeyh Tahir’e gönderdiği mektuptur.

Allah yolunda dost ve kardeş olan Şeyh Tahir’e. Mevlamız onu muhafaza eylesin.

Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtuh. Allah Teala sizleri ve bizleri sultanın yardımı ile iman ve emniyet içerisinde, dünyanın kötü etkilerinden ko¬ruyup kurtarsın. Mümine, saliha, dini kuvvetli, batıla karşı şecaatli hanımın gittiği yere vardığına dair bize ulaştırdığınız müjde gibi Allah ta (c.c) sizleri rahme- tiyle müjdelesin. Eğer oradaki önde gelen zevat bu meselede daha güçlü iseler hanımın buraya getiril-mesi münasib olur. Buraya gelsin daha sonra da öldürülen kişinin yakınlarıyla beraber hükümete gön¬derilir. Bu da olmazsa bu zamandakilerin adeti üzere davranılır. İsterseniz onu oradan Muş hükümetine gönderirsiniz veya buradan gönderilmek üzere bize yollarsınız. 17-Recep-1296

45. Mektup

Bu mektubu da Şeyh Tahir’e göndermiştir.

Kıymetli dost Şeyh Tahir’e. Allah onun fazlını artırsın. Amin.

Aziz ve celil olan Allah’ın adıyla.

Aliah yolundaki kardeşim için Mennân olan rab- bimizden selamet ve ihlâs dilerim. Muhabbet ve tes¬limiyetinin artması için rabbime dua ederim. İmdi; sizden arzumuz şudur: İbrahim Bey ailesiyle sizin o- raya geldiğinde onları Semerşih köyüne götürün ve mümkün olduğu müddetçe onları orada ailesiyle be¬raber misafir edin. Hizmette eksiklik göstermeyin. Köyde hizmetleri iyi yapılmasa bile ben sizin yanı¬nıza gelene kadar orada ikamet ettirilsinler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.