46. Mektup
Halifesi Molla Abdulkadir’e göndermiştir.
O’nun adıyla! “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (Isra, 44)
Salat-u selam mahiukatın en hayırlısı Hz. Mu- hammed’e (s.a.v) ve aline olsun.
Selam Allah yolunda yürüyen kardeşimiz Molla Abdulkadir’e olsun. Aliah Teala’dan dileğimiz onun şerefinin artmasıdır.
İmdi; mektubu getiren Fakih Muhammed’i size gönderiyoruz. Kendisi Zirkan nahiyesindendir. Bu zat ailesiyle beraber sizin o tarafa gelecek. Size geldi¬ğinde oradaki köylerden birine yerleşmesine yardımcı olun. Kendisine imamlık veya başka bir iş veriniz. Köylülere de tenbihleyin ona göz kulak olsunlar, yar¬dımda bulunsunlar. Sizlerle beraber hizmette bulu¬nup dolaşmasını sağlamak için mümkün olduğu sü¬rece onu köye imam tayin etsinler. Bu hizmeti karşılı¬ğında muhtemelen az nisbette bir dünyalıkta alacak¬tır. Durum size iletildi, böylece meramımız hasıl oldu.
__ Şeyh Abdurrahmân-ı Taği (k.s)’nin mektupları 115
47. Mektup
Halifesi Molla Abdulkadir’e göndermiştir.
Besmele, hamdele ve salveieden sonra;
Şeyh Fethullah bu hizmetkara kız çocuğunuzun vefat ettiğini haber veren mektubunuzu okudu: “Şüphesiz bizler Allah’tan geldik ve yine O’na dö¬neceğiz.” (Bakara,56)
Allah onu ahiret yurdu için sizlere vesile kılsın. Za¬ten dünya Allah’ın arşı yanında siyah bir zerre gibidir. Hatta vara karşı yokun nisbeti gibidir. Ehl-i irfan nez- dinde ise cennet’e nisbetle cehennem gibidir. Bu “Dünya müminin zindanıdır” hadisinden de anlaşıl¬maktadır.
Mektubunuzda bulunduğunuz yerde oturup otur- mamayı soruyorsunuz. Sen köylere çık. Fakih Hü¬seyin de yanındaki adamlardan birini Molla Rasûl’ün iki çocuğuna göndersin ki onların arkasından gitsin. Eğer muhtar tövbe eder yaptığına pişman olur ve bu işlerin yapılmasını engelleyeceğini iyice teyid ederse müsade verilsin. Yok bu yönde teminat vermezse her iki çocuk ta köyden çıkıp gitsinler.
İnsanları teşvik etmeye gelince, bunu sohbetin so¬nunda yap. Bu hizmetkarla beraber veya onsuz ciha¬da karşı iştiyaklarını gördüğünde hemen mektubun cevabını gönderiniz. Şehadet kelimesini, Fatiha’yı, teşehhüdü, akideyi öğrenmek hususunda insanları çok teşvik ediniz. Bu hususlarda cihada teşvikten da¬ha çok durun.
Allah’ın selamı sizlere, çocuğunun vefat etmesi sebebiyle meydana gelen üzüntüsünden Gavs-ı Aza¬ma (k. s) olan muhabbetini kaybetmeyen ve evladını kaybetmenin acısına dayanan hanımınıza, yanınız¬dakilere ve Muhammed Mustafa’nın Şeriatine yapı¬şanlara olsun.
48. Mektup
Halifesi Molla Abdulkadir’e göndermiştir.
Selam Allah’ın seçtiği kullar üzerine olsun. Gelen iki zat mektubu bu hizmetkara teslim ettiler. Allah yol¬undaki kardeşim! Bizden bahsetmekten yüz çeviren¬lerden sen de uzaklaş. Çünkü nefretleşme, kırgınlık ve düşmanlık tarikatı yıkar, muhabbeti kaldırır. Hida¬yet yoluna tabi olana gerekli olan, batıl yolunu tutanı bundan nehyetmektir. Fakat bu zamanda o şekildeki insanların şeniatlarına karşı Allah Teala bir yol açana kadar kalple nehy ile yetinilmek zorunda kalınıyor. Şöyle ki, bu zamanın insanları doğru yolu gördük-lerinde ona varacak bir yol tutmuyorlar. Delalet yol¬unu gördüklerinde ise ona varan bir yolu hemencecik buluyorlar.
Okumuş kesim ise, kitaplar yazıyorlar. Sonra da insanlar az bir ücret karşılığında satın alsınlar diye bu Allah katından gelen bilgilerle yazılmıştır diyorlar. Okumuşlar dünyaya yönelince, avamın meramı da dalalet olunca siz ve bu hizmetkar gibilere düşen vazife, Allah’a tazarru ile dua edip, kendisi dalalette olup insanları da dalalete sürükleyenlerden olma¬mamız için niyaz etmektir. Hep şöyle niyaz etmeniz gerekir: “Ey rabbimiz! Hidayete eriştirdikten son¬ra kalbimizi kaydırma.” (Ai-i imran,3) Sadata rabıtayla yapışıp, nefsimize de şöyle dememiz gerekir: “De ki: Dünyanın geçimi azdır.” (Nisa,77) “Oysa ahiret daha iyi ve daha süreklidir.” (A’ia,i7) Kendimizi beğenmiş¬likten, riyadan, gösterişten, kıymetsiz dünyaya bir sa¬çın kalınlığının onda biri kadarlık, birkaç saniyelik meylden dahi sakınmamız gerekir. Vallahi dünyaya meyleden insan hak sevgisinden uzaklaşır.
Allah yolundaki sevgili kardeşim! Hoca Masum talebelerinden birisine şöyle yazmıştı: “Kalbini her iki alemin isteklerinden temizleyip, sırf alemlerin rabbi olan Allah’a yönel. Her iki alemin gölgesinden kendi¬ni koru. Böyle yap ki kalbin parlasın ve tabi olduğu zata hakkıyla bağlansın.”
Kurtuluşu, selef ve halefin büyüklerine uymayı isti¬yorsan, Allah Teala’nın muhabbetiyle, münkirlerin ifti¬ra edip durduğu kendisine uyduğun zatın aşkıyla meşgul ol. Münkirlerden bahsedip dilini kirletme. On¬ların sözlerini dinleme, yaptıklarına bakma. Halvette kalıp zikirle meşgul ol, korku ipine yapışıp muhabbet ve şevk ile rabıtada bulun. Her ne kadar sen O’nu göremiyorsan da O’nun seni gördüğünü bil.
Ey gönül hazır bulun
Geldi senin dostların
Celvette (halvetten çıktığında) kardeşlerle beraber büyüklerin sohbetini yap, firak ve visalden (vahdet makamında olmaktan ve olmamaktan) hüzünle bah¬set ki, kardeşler de hallerine üzülsünler.
Dinle neyi, bak hele neden hikayet eylemekte
Ayrılıklardan dem vurup şikayet eylemekte
Hiçlik yurdundan koparıp ayırdılar beni
Kadın erkek herkes feryadımdan inlemekte
Şunu bil ki: Senin kalbinde ilâhi aşk alevlendiğin¬de vallahi kardeşlerin kalplerinde de ateşlenir. Çünkü senden etkilenirler.
Ben sevgilide fenayım, aşığıyım Övgü ve yergiye aldırmıyorum Yârin aşkıyla yanıp ta ölmüşüm Münkirlerden gam çekmiyorum Muharnmed Mustafa’nın (s.a.v) Şeriatıyla nasihat¬te bulun. Münkirler için cehennem ve hakka tabi olanlar için cennetler var oldukça salatu selamın en efdali, Şeriatın sahibi Hz. Muhammed’e, aline ve ashabına olsun.
Unutulmasın ki “hidayet yolu Şeriattedir.” Bu se¬beple onlara iman ve İslâmı izah et, dinin rükünlerini anlat. Fatiha’yı öğret. Rabbimiz Şeriat ile insanları Al¬lah’a çağırana rahmet etsin. Şeriatsız bir tarikata ça¬ğıranlara da lanet etsin.
Nasıl ve nerede imkan bulursan hemen üzerine düşen tebliğ vazifesini yerine getirmeye çalış. İnsan¬ların senin tebliğine tabi olup olmadığına aldırma. Ayette belirtildiği gibi “Sen sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah dilediğini doğru yola ile¬tir.” (Kasas,56) Kınayanın kınamasına, övenin övgüsüne iltifat etme. Allah Teala herşeyi bilir. O’nun bilmesi yeterlidir. “Hem ahiret daha iyi ve daha süreklidir.” (Aia,i7)
Ben Mecnûn’um, kendi Leylâ’mı arıyorum Ağyarı sorarsan hiç kimseden korkum yok Azrâ’dan haber veren Vâmık’ın kendisiyim Şöhretli şanlı münkirlerden de korkum yok Önce kendi nefsini sonra da kardeşlerinin nefisle¬rini uyandır. “De ki: Dünya’nın geçimi azdır.”(Nisa,77) “Oysa ahiret daha iyi ve daha süreklidir.”(Aia,i7)
“Artık kim azarsa ve dünya hayatını tercih ederse (onun için) gidilecek yer cehennemdir.” (Naziat,37,39)
Cehennemin ateşinin sıcaklığına, ayazının soğuk¬luğuna ah, binlerce ah. “İnanıp iyi ameller yapan¬lara gelince, Firdevs cennetleri onlara konak ol¬muştur.” (Kehf,i07) Vahlar olsun bize. Ah, vahlar olsun bize. Allah Teala’nın şöyle buyurduğu nimetlerin el¬den kaçmasına vahlar olsun: “Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü (bu gün) afiyetle yeyin, ;Çİn!” (Hakka,24)
Bu nimet özellikle cezbe-i ilâhi ile her iki alemlerin limetlerinden elini çeken, sırf Allah’a yönelen mukar- ebun muhibler içindir. Allah Teala tebessüm ederek cennette onlara tecelli eder. Rabbimizi tebessüm ed¬er göremeyene yazıklar olsun, binlerce yazıklar ol¬sun. Cennete giremeyip, cehenneme girene, gören kimsenin gördüğünü göremeyecek olana, göremeyip ateşte kalacak, firak içinde uzakta kalacak dalaletteki kimseye yazıklar olsun.
Haşirde sevgilim yanıma getirilsin Onunla olmak istiyorum diyeceğim Siz cehennemi tercih ettiniz neden Ben sizsiz orada nasıl edeceğim Bu hizmetkar ile bu zamandaki insanlara hayret doğrusu. Şöyle diyen kafirin kızı kadar da olamadı¬lar.
Zaman başımıza örüp dururken Çeşit çeşit musibetleri yüklerken Ben malı mülkü artık ne edeyim Gör artık bunlar kıymetsiz, kardeşim!
Bu hizmetkarın sana emrettiği çizgiden ve nasi- hatlarinden sakın çıkma: “Allah’tan korkacak olan hatırlar, (öğüt alır). Bahtsız olan da ondan kaçınır, o kimse en büyük ateşe girer.” (Ala 10-12) Allah Te- ala’dan kendinin, bu hizmetkarın ve ihvanın affını ve mağfiretini dile. Umulur ki Allah bizleri mağfiret eder. Çünkü O Gafûrdur, Rahimdir. “Ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar rabbine kulluk et.” (Hicr,99)
Bu hizmetkarın selamını kardeşim Molla Abdulazi- ze ilet. Dini ilimlerde tedkikini ve bilgisini artırsın, k- endisine uyduğu zata rabıta yapsın. Muannidlerin işi¬ni vakit dolana dek Allah’a havale etsin. Umulur ki Al¬lah ona bir çıkış yolu nasib edecektir. “Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlay-acaktır.” (Saf,8) Ona söyle, diline muannidleri dola¬masın, onlarla ilgili konuşmalara kulak tıkasın. Gay¬retli olana üstadı konuşmak, onun muhabbeti, Rabbi- nin muhabbeti, dünyayı yermek, ahireti övmek yeter. Allah bize yeter, O ne güzel vekildir. Selam sizlere ve Şeriatı Mustafa’ya (s.a.v) tabi olanlara, Hz. Peygam¬berin aline, ashabına, tüm peygamberlere ve mukar- rabun melaikesine olsun.
49. Mektup
Halifesi Molla Abdulkadir’e hilafet izni verdiğini be¬yan etmek için Hasan Ağa ve diğer büyük zevata yazdığı mektuptur.
“Bu rabbimin lütfundandır.”(Nemi,40) Şanı yüce olan Allah’ı teşbih ederim. O ne yücedir ki kahrıyla lüt- funu yüce zatında topladı. Şüphesiz O kullarının tüm yaptıklarını Hakîm ve Habîr sıfatlarıyla görür ve bilir.
Muhterem Hasan Ağa’ya!
Onun ve diğer ağaların, ulema ve fukaranın kadru kıymeti arta, adetleri çoğala. Sizlere es-selamü aley- küm deyip dua ettikten sonra, şerefli zatınız yanında şu hususların malum olmasını dilerim: Bu zamanda fitneler çoğalıp, Rasûl-i Kureyşî Haşimî’nin (s.a.v) ümmeti her türlü bela ve sıkıntılara düçar olup şaş- kınlaşınca, türlü türlü dalalet yollarına daldılar ve hi-dayetin tüm tarîklerinden saptılar. Bu insanların çoğu İslamın temel esaslarını bile bilmez oldu. Hatta bir kısmı la ilahe illellah Muhammedu’r Rasûlüllah sö¬zünü bile hakkıyla söyleyemez. Müctehidlerin çoğu, bu sözü güzelce söyleyemeyen insanın tüm salih amellerinin yok olup dinden çıkmayacağında ittifak etmişlerdir, ancak bu söz kıyamet gününde mizanda göklerden ve yerlerden daha ağır gelecektir.
Bu insanların bir kısmı da, peygamberimizin ba¬basının, annesinin isimlerini, nerede doğup vefat et¬tiğini doğru dürüst bilmez. Allah bizleri ve sizleri bu halden korusun. Onları ve bizleri gaflet uykusundan uyandırsın. Amin ya Muîn.
Bunların bir kısmı ise Nebevî Şeriatın ahkamının çoğunu bilmez. Allah Teala bu halden bizleri koru¬sun. Bu sebeple pekçok günahlara düşerler. Nehye- dilen şeyi bilmezler ki, işledikten sonra tevbe, niyaz, tazarru ve istiğfar ile rablerine dönsünler de gü¬nahları affedilsin. Oysa bunlar tevbe etmeden ölüyor- !ar. Bu halden Allah’a sığınırız. Bunlar Cebbar olan Allah’ın azabına uğrayacaklardır. Allah (c.c) bizleri ve sizleri bundan korusun. Amin.
Hz. Peygamberden rivayet edilen hadislerde için¬de geçenlerden anlaşıldığına göre: fasıklar üç kı- simdir:
1 -Bir kısmı ya alimlerden uzak olduklarından ya da onlara kulak vermediklerinden helalle haramı ayırt etmezler. Allah Teala onları ve öyle yapıp batıla mübtela olan insanları gafletten uyandırsın.
Bunlar ipek elbise giyerler, başlarına ipek mendil sararlar. Pek çoğu ipeğin haram olduğunu bilmez. Bunu bırakın, bazıları ipeğin erkeklere helal olduğu¬na inanır. Oysa Rasûlullah’tan (s.a.v) şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir: “Bir haramı helal kılan küfre girmiş¬tir.” İpek erkeklere haramdır. Giymeye ısrar etmek büyük günahlardandır. Hatta alimlerden birisi bir ki-taptan naklederek, bir hafta ipek giymenin bir mümini katletmek gibi olduğunu söylemiştir. Bundan. Allah’a sığınırız.
Fazilet ve takva ağacı olan ilim sahiplerini kına¬yanlar, onlarla alay edenlere gelince; bu insanları ze¬lil duruma düşürmek ve hakir görmek -Allah muha¬faza -müctehid imamların ittifakla verdikleri fetvaya göre açık küfürdür.
Eğer bunlar uyanıp da bu günahlarına tövbe et¬mezlerse, şüphesiz bu dünyadan tevbesiz olarak ay¬rılırlar, kıyamet gününde ise cehennemde kızdırılırlar ve hallerine pişmanlıkla feryat edip ölümü arzulaya- cakları şekilde azaba uğratılırlar. Bilindiği üzere üzeri paslanmış ve iyice kirlenmiş kaplar ancak güçlü ateşle temizlenip beyazlatılırlar. Bunların hali de böy-ledir. İmam Rabbani hazretleri bunu bu şekilde be¬yan etmiştir.
2-Bir kısmi ise helalle haramı bilirler fakat aralarını ayırmaya aldırmazlar. Her vadide şaşkın şaşkın do¬laşırlar, azgınlar da onlara uyar. Bunlar def ve zurna çalıp oynarlar. Kadın erkek birarada dururlar. Kalp ehli insanlar, def ile zurnanın, sevap ve günaha aldır¬mayan, Allah Azimuşşan’a yönelmeyen kimseleri kendilerinin çalındıkları meclise davet ettiğine inanır¬lar. Bu meclislere de Kahhâr olan rabbine ihtiyaç his-setmeyen kimseler gider. Bunların durumu Allah’ın dilemesine kalmıştır. Dilerse onları uyandırır ve tev- be ederler, O da tevbelerini kabul eder. Dilerse tevbe kapılarını yüzlerine kapatır, uyanamazlar ve bu hal üzere ölürler. Böyle olursa hiç şüphesiz onları acıklı bir azabın içine sokar, kendilerini zakkumla besler, hamîmle sular.
3- Bir kısmı da şunlardır: Bunlar ümmetin alimleri ve Rasûlüllah’ın varisleri ile beraberdirler. (Allah Te- ala bu kutlu insanların fazilet ve şereflerini artırsın. Boyunlarımızı onların ayakları altında kılsın. Onların kudsi nefisleriyle hayatımız boyunca bizleri faydalan¬dırsın. Amin). Bu sebeple kendilerinde helalle haramı ayıracak bilgi vardır ancak tam olarak gayret gösterip çabalamazlar. Bundan dolayı nefisleri itaatkar ola¬maz, şeytandan uzaklaşamazlar. Şeytan nefsin göl¬gesinde bunlara yanaşıp galebe çalar, yoldan çıkarır. Bunlar böyle günaha düştüklerinde rablerinden kork-malarına, kalplerinin titremesine rağmen, yine de ha¬ramlara düşerler. Düşerler ama nefse ve şeytana karşı koyacak takatleri yoktur. Allah Teala bunlara tevbe kapısını daima açık tutar. Onlar da günahı irti- kab ettikten sonra hemen Allah’a tevbe ederler, Allah da tevbelerini kabul eder.
Daima alimlerle beraber olmaya, sohbetlerinde oturmaya, konuşmalarını dinlemeye, fıkhî hükümleri °nlardan öğrenmeye, emrettiklerine yapışıp nehyet- tiklerinden sakınmaya gayret göstermeliyiz. Böyle yapalım ki, belki salihlerden oluruz. Böyle yap¬mazsak üçüncü kısımdakilerden olabiliriz. Bundan Allah’a (c.c) sığınırız.
Bazıları Fatiha’yı bile doğru okuyamaz. Şafii müc- tehidler, bu insanların namazlarının batıl olduğu fa¬kat Şeriat dairesinin dışına çıkmadıkları konusunda icma etmişlerdir. Onların nikahları da çoğunlukta yoktur, zina içindedirler. Çünkü konuşmalarına dikkat etmezler. Bundan Allah’a sığınırız. Çocukları veledi zinadır. Kıyamet günü farz namazlar onlardan soru¬lup istenir. Bir tek namazı terk etmeye seksen bin yıl¬lık azap vardır. Allah korusun.
İşte bu şekilde her tarafta fitneler yayılınca, her bölgeye oradakileri aydınlatmak için alimler gönder¬dim. Sizin oraya da alim, fazıl, emin ve Rasûlüllah’ın Şeriatı üzerine olan bir zatı gönderdim. Gönderdim ki, yarın Allah’a sığınacağınız hususları Sâdât-ı Nak- şibendiyyenin himmetiyle sizlere öğretsin. Çünkü kı¬yamet günü Allah’ın azabı vardır ve öyle sıkıntılıdır ki “O gün kişi kardeşinden, anasından, babasından, hanımından ve oğullarından kaçar.” (Abese,34-6) Hazırlıklı olmak gerekir. Çünkü o gün sizlere çok kor¬kunç gelecektir. Zira “O gün, ne mal, ne de oğullar fayda vermez. Ancak Allah’a sağlam ve temiz kalp getiren müstesna.” (Şuara,88-9) İşte bu korkunç günü rahat karşılamanız için size İslam’ı öğretecek kişiyi gönderdim.
Gönderdiğim zatla beraber Akidetu’l İman’ı gön¬derdim. Erkekler, kadınlar ve çocuklar ondan lazım olan bilgileri öğrensinler ve sadat-ı kiramın himme¬tiyle kâlu belâ dedikleri günün ve Allah Rasûlünün üzerlerindeki hakların sorumluluğunu yerine getirmiş olsunlar.
Tarikati Aliyye-i Nakşibendiye’ye girmeyi talep edene gelince; bu yol sahabenin yoludur. Kulu rab- bine yaklaştıran ve O’nun gadabından uzaklaştıran yoldur. Şevk, cezbe muhabbet, zevk ve safa yoludur. Bu yola girmekle sekeratul mevt sıkıntıları, kabir yal¬nızlığı, münker nekirin suali kolaylaşır. Bu yol dünya sevgisini kalpten söküp atar, yerine Allah ve Rasûlünün sevgisini koyar. Böylece mal ve evlad ile ilgilenmek de taat olur.
Silsile-i aliyyenin büyüklerinin sohbetiyle imanın kaybolmasına karşı güven oluşur. Çünkü bu yolun büyükleri Allah dostlarıdır. Onların dostları olan da Allah dostudur. Onlar öyle kimselerdir ki, sıdk ile on¬larla beraber olanların durumu şu hadisteki gibidir: “Bir alimle iki saat beraber oturan ve ondan iki ke¬lime öğrenen veya onunla beraber iki lokma yiyen veyahutta onunla beraber iki adım atana Allah kıyamet günü iki cennet inşa eder. Her cennet iki dünya büyüklüğündedir.”
Tarikat-ı aliyyenin en küçük faydası şudur: Bu yola tutunan kabrinde kıyamete kadar üstadın suretiyle dostluk edecektir. Çünkü, kitaplarda yazıldığına gö¬re, insan dünyada hangi amele ünsiyet ettiyse vefa¬tından sonra da kıyamete dek onunla ünsiyet ede¬cektir. Üstadla ünsiyet nere, inek, at, koyun, köpek ve merkeple ünsiyet nere? Çünkü bu dünyada dün¬yalıkları sevenin dostu kabirde de onlar olur. Böyle olunca da inek başına bevleder. At göğsünü çifteler, koyun kabri pisler, köpek kabirde ulur durur ve kendi- s,ni seveni ısırır. Merkep te kendisini sevenin bur¬nuna yellenir.
Mukarrabûnun yoluna gelince, onların bir tek na¬mazı zahidlerin 70 namazına denk gelir. Onların yolu olan tarikat ile cezbe meydana gelir. Bu cezbe med- hedilirken hak cezbelerinden bir cezbenin insu cinnin ameline denk geldiği söylenmiştir. O derece kıymet¬lidir. Bu yolun meşayihlerine gelince, onların himmet¬leri çok yücedir. Dünyadaki her şey onların yanındaki ummana göre bir damla su gibidir. Kim ki onların emir ve nehiylerine uyarsa, dünya ve ahireti mamur olur. Malları artar, inşaallah imtihanı verip başarılı olanlarla beraber cennete girer.
Koca okyanusdan bir katre olmasına rağmen bu kadar medh yeterlidir. Molla Abdulkadir anlattığım hususlar için vekilim ve halifemdir. Bunları onlara öğretsin. Bu tarikat-i aliyye yoluna girmek istemeyen kimseyi Allah Teala Şeriat-ı ğarranın ipine tutunmaya muvaffak kılmış ise ona zorlama olmaz. Allah bizleri ve sizleri Şeriat üzere amel etmeye, emirlerine yapışıp, nehiylerinden kaçmaya muvaffak kılsın. Kıyamet günü Rasülüllah’ın (s.a.v) huzuruna yüzü¬müz ak olarak çıkmayı bizlere nasib etsin.
50. Mektup
Halifesi Molla Halil’e göndermiştir.
O nun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiier, herşey O’nu teşbih eder.” (isra, 44) Sen de Nebiye ve âline salât eyle. imdi; Gavs-ı Azam’ın kapısının hizmet¬çisinden kıymetli kardeş, dostumuz Molla Halil’e .
İmamların sığınağı Şeyh Seyyid Ubeydullah’la il¬gili bir mektup göndermeye dair ki mektubunuz elimi¬ze ulaşınca, ilgili mektubu size gönderdim. Fakat siz¬ce de malum olsun ki, bu hizmetkar mektubun gön¬derilmesinde bir maslahat görmemektedir. Çünkü bir kimse Gavs-ı Azam ve onunla ilgili malumat ve bil¬gilerle etkilenmez ve onun gölgesinde gölgelenmeyi arzulamazsa mektupları alıp okumak ona fayda mı verir ki? Hem Gavs-ı Azam hakkında şüphe mi var? Halbuki irşad hizmetinin kutbu olan Hazreti Seyyid Taha ona şöyle demişti: “Herkesin yükü sırtımda, an¬cak seninkisi boynumda.” Bir defasında da ikisinin hizmetlerini kastederek ona şöyle demişti: “Senle ben aynı boyunduruğa çekilmiş iki öküz gibiyiz.” Bir keresinde de şehadet parmağıyla orta parmağına işaret ederek “biz bu ikisi gibiyiz” demişti. Dedesi Molla Abdurrahman’ın kutub olduğunu söylemesine rağmen onun hakkında bir defasında şunu da demişti: “Meşayih kabilesi Arkaş’tan evliya eksik ol¬maz ama onun gibisi hiç olmadı, olmayacak da.” Halifesi Kevsec hangi sebeple ona hilafet verdiğini sual edince şöyle demişti: “Benim iznimle mi halife oldu? Vallahi bana gelmeden önce o kendi yurdunda şeyh idi.” Onunla ilgili daha neler neler söyledi. Onun münkiri olan Seyyid Taha’nın da münkiridir, yalan- layıcısıdır. Ceza gününe kadar sabretsinler bakalım onlar orada nasıl cevap verecekler? Biz aslında ne¬fislerine geldiği şekilde büyükler hakkında ileri geri konuşanları cevaplamaktan aciz değiliz. Çünkü en¬biyanın ve evliyanın inkarı tarih boyunca olmuştur. Onlar hakkında çok şey söylenmiştir. Bunun delilleri Kur’an’da vardır: “O sihirbazdır, yalancıdır.” (Sad,4) “O mecnundur diyorlar.” (Kalem,51) “Eğer seni yalanladılarsa senden önce peygamberler de yalanJanmıştı.” (ah imran,i84)
Onların kınaması ve övmeleriyle hizmetinden sa¬kın geri kalma. Onlara beddua da etme. Sadece mağfiret dile. Çükü Allah’ın azabı şiddetlidir. Onların durumunu Allah’a havale et. Dilerse onlardan intikam alır, dilerse affeder. Sana düşen Şeriatın hükümlerini tebliğ etmendir. Dileyen yapışır, dileyen yüz çevirir. “Rabbin kullara zulmedici değildir.” (Fusiiet,46) Hida¬yete ulaştıran Allah Tealadır. Bunu unutma. Nitekim Habib-i Muhtarına şöyle buyurmuştur: “Sen, sevdi¬ğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir.” (Kasas,56)
Allahın hidayet verip sonradan kalplerini çevirdiği kimseleri de kınama. Çünkü bu da tarih boyunca olan bir durumdur. Zaten Allah Teala şöyle buyuruy¬or: “Semud kavmine gelince onlara doğru yolu gösterdik, fakat onlar körlüğü doğru yola yeğle¬diler.” (Fus¡iet,i7) Tevbe edenlere, sohbetlerinde, nasi-hatlerinde, Şeriatın ahkamını beyan etmeye çokça eğil, özellikle de Fatiha’yı, akideyi onlara öğret; ipek giymekten men et, çünkü ipek fasıkların alamet- lerindendir. Zevâcir’de şöyle geçer: “İpek giymeyin. Dünyada ipek giyen ahirette giyemez.” “Dünyada ipek giyen cennete giremez.” “İpeği hayırdan nasibi olmayan giyer.” “Bu ikisi (ipek ve altın) ümmetimden erkek olanlara haramdır.” “Cennetin zineti ve ipeğini istiyorsanız onları burada giymeyin.” “Kim dünyada ipek giyerse ahirette ondan mahrum kalır.” “Allah’ın günlerini (ahireti) umud eden kimse ipek giymesin. Dünyada ipeği ahirette giymeyi ümid etmeyen giyer.
Peygamberlerinden kendilerine bu hadisler ulaş¬tığı halde elbiselerinde ve evlerinde ipek kullanan¬ların durumu nasıl olur acaba? Oysa “ipek elbise gi¬yene Allah kıyamette ateşten bir elbise giydirir.”
Bizlerin başlarındaki ipekten değildir derlerse, on¬lara de ki: “Doğrusu o ipektir. İpek olmadığı kabul edilse bile, fasıkların giysisidir.”
Onlara nazik bir hatırlatma yapıldığında muhteme¬len hatırlayacaklar veya korkacaklardır. Kim tevbe ederse kendi yararına etmiş olur. Kim de tevbe et¬mezse belki Allah ona ileride gerçeği gösterirde bağışlar, hakikati anlar.
Kadınlarla erkeklerin birarada bulunmalarından, şeytanın müzik aletlerini dinlemekten insanları men ediniz. Hanımını erkeklerle beraber oynamaktan alı¬koymayan kocaya yazıklar olsun. Bu oyun işi büyük bir fitnedir. Müslümanlar bunu kafirlerden almışlardır. Oynamak bir tarafa erkeklerin hanımlarını yabancı¬lara gözükmekten, onların önünde bulunmaktan dahi men etmeleri gerekir. Çünkü, bunlar azab-ı elîmi gerektirir.
İnsanlara cumaya gitmelerini, cemaate katılmala¬rını emrediniz. Çünkü Cuma namazı ehli sünnet vel cemaatin şiarlarındandır, bilakis İslamın şiarların- dandır. Cumayı terk etmek büyük günahlardandır.
İnsanlara dünyanın fani olduğunu, nimetlerinin zail olduğunu, burasının sıkıntı ve meşakkat yurdu olduğunu haber veriniz. Dünyayı ahiretin tarlası kılan kimse için ise durum böyle değildir. Nitekim bir hadiste şöyle beyan edilmiştir: “Dünya ve ondaki herşey melundur. Zikrullah ve onun peşinden gelen nimetler hariç.”
Ahiret ebedidir, azabı şiddetlidir, nimetleri lez¬zetlidir. Cehennem azap yurdu, cennetse rahmet yurdudur. Orada Allah Teala ile karşılaşılacak ve görülecektir. Bu iki büyük nimete denk olan hiç bir nimet yoktur.
İnsanlara beyan ediniz. Bizim yolumuz cezbe ve muhabbet yoludur. Bu iki haslete sahip olan için da¬ha büyük fazilet yoktur.
Ben sevgilinin aşığıyım
Derdim gayretim O’na
Küfür ve imana gelince
Onlar kala ikinci sırada
Allahın selamı sizlere, dostlara, ihvana ve Şeriatı Mustafa’yı (s.a.v) iltizam edenlere olsun. Salatu se¬lamın en efdalı, yağmur katreleri, ağaç yaprakları ve olacak olanlar miktarmca nebilere, rasüllere, mukarrabûn meleklere olsun. Amin. Hamd olsun Alemlerin rabbi olan Allah’a, (c.c)
