51-52. Mektup

Bu mektubu halifesi Molla Abdullah’a, Molla Reşîd’e, Molla Hasan ile ehli beytine, Nurşin ağaları¬na göndermiştir. Ramazan ayının faziletlerine ve diğer hususlara dikkatli olunması hususunda emir¬lerde bulunmaktadır.

Selamın kamili Molla Abdullah’a, Molla Reşîd’e, Molla Hasan’a, ehli beytimize, Norşin ağalarına ve diğer köylülere olsun. Allah cümlenizi selamette kıl¬sın.

İmdi; malum olsun ki, matlub olan bu müberek ayın faziletlerine karşı tayakkuzda bulunmak, bu ay¬da salih amelleri işlemeye son derece önem vermek, nefis ile son derece cesaretli ve cüretli cihada yönel¬mektir. Ramazanın bereketini kaçırmamak için çok gayret göstermeniz icap eder. İmam-ı Rabbani Gavs- ı Semedani (r.a) Mektubat’da şu mealde beyanda bulunur: Bu ayda yapılan nafile namaz, zikir sadaka ve benzeri şekildeki nafile ibadetler diğer günlerde eda edilen farzlara neredeyse denktirler. “Bu aylarda eda edilen farzlar bu ay dışında başka aylarda eda edilen 70 farza neredeyse denktir. Bu ayda bir oruçluya iftar ettirenin vücudu cehennemden azad olur ve affedilir. İftar ettirdiği oruçlunun sevabından ise bir eksilme olmaz. Bu ayda Rasülüllah esirleri azad etmiş, kendisinden istekte bulunanların ih¬tiyaçlarını karşılamıştır.”

Bu sebeple, bu ayda hayırlara ve salih amellere yönelen kimse senenin diğer zamanlarında da hayra muvaffak kılınır. Tevfik onun yoldaşı olur. Bu ayı değerlendirmeyip tefrika içinde geçiren kimse ise senenin diğer zamanlarını da aynı hal üzere geçirir. Bu sebeple mümkün olduğu kadar cemaatla beraber bulunmaya gayret etmek gerekir. Bu ayı bir ganimet bilmelidir. Bu mübarek ayın her gecesinde binlerce insan cehennemden azad edilir. Cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapatılır. Şeytanların (azgın olanları) zincire vurulur, rahmet kapıları açılır. İftarı hemen yapmak, sahuru geciktirmek sünnetlerdendir. Bu iki vakitte de Allah’a karşı olan acziyet ve muh¬taçlığı hal ile kulluğa yakışır şekilde ortaya koy¬malıdır. Hurmayla iftar sünnettir. İftar edilince “susu-zluğumuz gitti, damaklarımız ıslandı” denir. Böyle ya¬pana ecir vardır inşaallah. Ramazanda teravih na¬mazını kılmak, Kuran’ı hatmetmek sünneti müekke- delerdendir. Bunlar çok bereketli neticeler getirirler. Kendisini teşbih ettiğim Allah bizleri ve sizleri habibi- nin hürmetine bunlara muvaffak kılsın. Onun yüce zatına ve aline selam ve hürmetler ederim.

İşte emirler böyle olunca haramlardan kaçınmanın durumunu da sen hesap et. Orucun sevabı şunları yapmakla tamam olur: Gıybetten, sövmekten, yalan¬dan hatta mübah boş kelamdan, bakmak-dinlemek- koklamak suretiyle lezzet almaktan, akan suya olsun bakmak gibi şeylerden tat almaktan, güzel şiirleri din¬lemekten ve söylemekten, güzel elbise giyinmekten sakınmak gerekir. Kızmamaya, kötü kelam etmeme¬ye gayret etmelidir. Devamlı sükûn, tebessüm, dua, istiğfar halinde bulunmalı, haklı olarak bir söz söyleme durumu olduğunda dahi karşnik vermeyip affedici olmalıdır.

Üstadımız olmadan ramazanı geçirmeyi hayretle yadedip üzülün. Bu aydan önce onunla beraber olduğunuz günleri anın, sohbeti çok yapın. Virdlere yapışın, özellikle de rabıtayı çokça yapın. Gecelerde muhabbet ve şevki artıracak amellerde bulunmakta beis yoktur. Sohbet edip geçen ayı hakkıyla değer¬lendiremediğine üzülene ne mutlu.

Molla Abdullah nefy-u isbata devam etsin. Rabbin dışında her şeyin yok olduğunu düşünerek yapsın. Şunu da bilsin: Gördüğünü zannettiği şeyler esasın¬da perdedir. Bu perdeler ve örtüler üzere takılıp kalmasın, Zat’a yönetsin. Çünkü Allah Teala perdenin arkasının da arkasındadır. Ruh ise bu perdelerin aşılmasında son derece mesrur olur.

Molla Reşîd’e gelince; letaiflere devam etsin. Her yüz virdin başında üçkez “îlâhi ente maksudî ve rı- dâke matlûbî” desin. Başına gelen ölüm musibetiyle kalbi depreşince -ki cezbe ehlinin yanlış düşünceler¬den uzak durması gerekir- “Allahtan geldik ve yine ona döneceğiz” (Bakara,156) dedikten sonra şöyle de¬sin: “Allahım! Esas hayat ahiret hayatıdır,” (isra,44)

Allah onun kerimesini mağfiret etsin ve Gavs-ı Azam’ın zümresi içinde haşretsin. Vefatın, onun için dünya hapsinden kurtuluş olmasını, kazandığı ecird¬en eşini ve bizleri mahrum kılmamasını yüce Allah’¬tan dilerim. Allah’ın (c.c) onu ve bizleri affetmesini, bizleri, akrabasını, kocasını ve ebeveynini ondan ay¬rılma elemi sebebiyle sevaba gark etmesini, hanımın geriye bıraktığı yetimlerini Nebi’nin hürmetine güzel yetiştirmesini Rabbim Allah’tan niyaz ediyorum. Sa- latın ve selamın en üstünü efendimize, aline ve ashabının tamamına olsun.

Gavs-ı Azam’ın kapısının hizmetçisi olan ailemiz de virdlerini yirmibeşbinden aşağı düşürmesinler, hergün bir cüz Kur’an okusunlar ve bir o kadar da rabıta yapsınlar. Ailemiz efradından ve başkaların¬dan böyle yapanlar saliklerden sayılırlar. Onlar sülük yoluna girmeye niyetlensinler. Bu kapıda hizmet e- denler kendi ailesine hizmet ediyor da olsa hizmet¬lerini üstadın emriyle yapsınlar ki yaptıkları taatın yanında bu da hizmet olmuş olsun. Nitekim Hoca Ahrar hazretleri (k.s) şöyle buyurmuştur: “Mümin Cuma’ya ve cemaata gittiği müddetçe, on cüzün (sevabın) dokuzu hizmete, biri de taattadır.”

Ahmat Ağa’nın mektubu bize ulaştı. Bizlere mu¬habbet ve sürûrlarını yazdırmış. Böylece kendilerini bizlere hatırlatmış oldu. Üstadımızı da istimdat edip tahayyül etsin, inşaallah kendilerine meded edecektir.

Zaman Han’ın arkasından bir kişi gönderdim, fa¬kat gönderdiğim kişi ona yetişemedi ve geri döndü. Ahmed Ağa’ya, Zaman Han’a, Nuri Ağa’ya, Bedir Ağa’ya, Osman Ağa’ya, İbrahim’e, Haydar’a ve kar¬deşlerine, çocuklarına, etbalarına selam ederim. Be¬ni ve sizleri mağfiret etmesi için Allah’a dua talep et¬menizi istirham ediyorum. Amin. Allahım! Boyunla¬rımızı cehennem ateşinden koru, veli kulun Gavs-ı Azam’la buluşturarak bizleri rızıklandır. Rasûlün ve bu mübarek ayın hürmetine dünyayı gözümüzde tamamen değersiz kıl.

52. Mektup

Halifesi Molla Abdullah Nurşînî ile Molla Reşîd’e göndermiştir.

Allah’ın adıyla. “”Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (isra, 44) O’nun nebisine ve aline salat olsun. İmdi; Gavs-ı Azam’ın kapısının hizmetkarından ihvanın en hasları ve iyileri Molla Ab¬dullah ve Molla Reşid’e. Sizleri rahmet ve bereketle selamlar, dua eder, dualarınızı talep ederim. Sizlere selam ederim. Çünkü aşk sizleri kendine çekmiş, ayrılık ateşi yakmıştır. Sizler geçmiş günleri yad ed¬erek kalplerinizin yaşlarıyla aydınlanırsınız. Geri dön¬meyi temenni edersiniz, ayrılmış olmamayı, yanımız¬da bulunmayı arzulayıp durursunuz. Bu halde değils¬eniz olmaya, bu halde iseniz daha da yoğunlaşmaya gayret edersiniz. Çünkü size yarın kıyamette Rab- binizden sizi ne alıkoydu denilmesini istemezsiniz. Selamımı ihvana, özellikle de onların haslarına ve genelde hepsine iletiniz. Onlara şunu tebliğ ediniz: Allah başkalarına nasip etmediği bir şeyi, biraraya geldiklerinde sohbette bulunmayı onlara ikram eylemiştir. Bu ikramdan dolayı Allah’a şükretsinler. Daha önceki bu sohbet beraberliklerini hasretle an¬sınlar. Allah’ın izniyle rabıta, sohbet, hatme ve ce¬maata dönmeye baksınlar. Böyle yapsınlar ki dünya kendilerini muhabbetten, ihlâstan alıkoymasın.

Selamımı Gavs-ı Azam’ın hizmetkar hanımına, çocuklarına iletiniz. Hallerini soı-duğumu belirtiniz. Gavs-ı Azam’ın arzuladığı şekilde onun razı olduğu amellere yapışsınlar. Emirlerine uysunlar, nehiy- lerinden kaçınsınlar, sohbet ve muhabbet ile meşgul olsunlar, efendilerini sevip onlara bağlanmakla dünyaya meyletmekten uzaklaşsıniar.

Sizlere, onlara, Ahmed Ağa’ya, diğerlerine, Os¬man Ağa’ya, Bedir Ağa’ya, Nuri Ağa’ya, İbrahim Ağa¬ya kendilerine bağlı olanlara ve herkese tekrardan selamlarımı gönderirim. Hep beraber Allah’a dönüp tövbe edin ki belki salihlerden olursunuz. Allah beni ve sizleri velhasıl hepimizi mağfiret etsin. Amin.

53. Mektup

Hizmetkarı Saîd el-Milâkendî’yo göndermiştir.

O’nun adıyla. Selam seçtiği kullar üzerine olsun.

İmdi; hizmetkardan istikamet ehli kardeşim dos¬tum Saîd’e. Neynik’te geçen meseleyi haber veren mektubun bize ulaştı ve meseleyi öğrendik. Onlara şunu söyle: Bu hizmetkar şimdiye kadar onların din ve dünyalarının kendisine teslim edildiğini biliyor, bu sebeple onlar için hayırlı gördüğünü yapıyordu. Şim¬di ise buralara bu acizi vekaletten azlettikleri haber- ‘eri geliyor. Ben de işlerini onlara geri tevdi ittim, fa¬kat onlar yine de bizim kardeşimizdir. Zaten bize ge¬rekli olar)-‘onlara dua etmektir. Fakat sen yine de on¬lara de ki: Sizlere hayret ediyorum. Siz daha önce bi¬zler mal, çocuk, hanım ve nefislerimizin peşinde ko¬şar değiliz, diyordunuz. Şimdi ise size ne oldu peki?

Evvelden aşinalık senden oldu

Nihâdan resem cudâlık senden oldu.

Hâderûn ki yârem bî vefadır

Şükür ki bî vefâlık senden oldu.

Bu vekalet hususunda yaptıklarına pişman olduk¬larında kendileriyle rableri arasındaki münasebete zarar vermesinler. Allah’tan korksunlar ve salihlerden olsunlar. Fitneye götüren ve uyandıran şeyleri sön¬dürsünler. Böyle yapsınlar ki şu haberde kastedilen melunlardan olmasınlar: “Fitne uyumaktadır. Allah’ın laneti onu uyandırana olsun.”

Ado’nun karısına gelince, kadının sözüne göre iki veya birbuçuk yıla kadar onunla evlenemez. İbo’nun hanımına gelince, başka bir erkekle evlenip kocası onu boşayıncaya bundan sonra da iddet bekleyene dek tekrardan onunla evlenemez. Halini düzel¬tenlerin ecri rablerine aittir.

54. Mektup

Fakih Ahmed el-İlâluvî sebebiyle gönderdiği mek¬tuptur. Onun hizmetine girdikten sonra bir göçüğü¬nün payına düşen miktarı kendisine vermeyi nezret- mesinden ve diğer hususlardan bahsemektedir.

Onun adıyla. Salat-u selam seçtiği kullar üzerine olsun. İmdi; bu şer’i hüküm ihtiva eden sahifeye bakanlarca malumdur ki, Allah Teala’nın tevfiki ve kapının bu hizmetkarı vesilesiyle Fakih Ahmed bin Keleş el-İlâluvî Gavs-ı Azam’ın gölgesi altına katıl¬dıktan sonra, Gavs-ı Azam cezbesiyle onu kendisine bağladı. O da nefsini dünyevi bazı alakalardan çekti. Kardeşlerini, mallarını, evlerini terketti. Ya cezbenin sarhoşluğundan ya da Allah’a olan tevekkülünden dolayı bu âlî cemaatin hizmetinde bulunmaya baş¬ladı. Oysa kendisinin ehl-u lyâli vardı. Bu hizmetkar maslahata uygun olarak, ailesinin ihtiyacını karşılayan vesileleri yerine getirmesi gerektiğine karar verdi. Her ne kadar rızkı veren Allah Teala olsa da şeytanın lanetlileri ona vesvese vermesinler diye bunu münasib gördü. O ise -vefat ettiği hastalığında- , vefatından bir saat kadar önce malının çocukların¬dan birinin payı kadarını Allah’a yaklaşmak için bu fakir adına nezretti. Böyle yapmasına da Gavs-ı Aza¬m’ın Ahrar’dan (k.s) naklederek söylediği şu söz se¬bep oldu: “Sadakanın en faziletlilerinden biri de nef¬sini terbiye etmek isteyene yapılan sadakadır.”

Bu nezir, eğer Fakih Ahmed yaşasaydı, kendisi¬nin, vefat etmiş olduğuna göre de geriye kalan ço¬cuklarının yerine getirmeleri gereken sahih bir nezir¬dir ve Şafii mezhebine göre de Şeriata muvafıktır. Bu nezri iptal etmek isteyenin isteği geçerli değildir. Çünkü bu hizmetkar ve sadat-ı kiram buna razı de¬ğildir. Allah bile razı değildir. Allahım! Bu nezri senin katında makbul bir amel olarak kabul buyur. Amin.

Bu aciz Üstad-ı Azam, Kutb-i Efham ile Fakih Ah- med’i hakem tayin etti. Onlar bu nezrin sahih olduğu¬na karar verdiler. Şunlar da şahitlik etmiştir: Şeyh Fethullah bin eş-Şeyh Abdirrahim, Şeyh Abdurrahim bin eş-Şeyh İbrahim el-Melekendî, Seyyid İbrahim bin es-Seyyid Mahmud el-İs’irdî, Şeyh Mahmud bin eş-Şeyh Tahir ei-Hûrî, Şeyh Tahir bin eş-Şeyh Abdil- hamid el-Abirî, Molla Ahmed ed-Dirnlî, Molla Muhammed ez-Zivingî, Molla Muhammed Mîrzokijî, Molla Abdullah en-Nûrşînî, Molla Abduhhakim el- Firsâfî, Molla Muhammed el-Behtî, başka bir Zivingî, Molla Ali Güzel, Molla Hasan el-Haten, Molla Hüseyin es-Semerşîhî, Fakih Ali el-Hiveydî, Fakih Muhammed el-Usbâhirtî

55. Mektup

Seyyid Ubeydullah’a yardım etmeye gitmelerini teşvik için tüm etbaına göndermiştir.

Onun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (isra, 44) Yine her şey Nebi’ye ve onun aline salat eder. İmdi; Gavs-ı Azam’ın kapısının hizmetkarından tüm büyüklere, küçüklere ve tüm müslümanlara. Allah’ın selamı, rahmeti, mağfireti, sadat-ı kiramın füyûzâtı, bereket ve himmetleri say¬dıklarımın üzerlerine olsun.

İhvan kardeşlerim! Allah Teala sizlere rahmet etsin. Malumdur ki imamların sığınağı Hazreti Penah Seyyid Ubeydullah Şah ve tüm ashabı ile etbaı ve dahi tüm müslümanlar sizin taraflarda Râfizîlerin üç halifeye dil uzattıklarını, ehli sünneti tekfir ettiklerini, şenîatlarını ortaya döküp insanları kendilerine çekip, ehli sünnet olanları kendi akidelerine soktuklarını, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye için duadan men ettikle¬rini gördüklerinden onların üzerine yürüdüler. Onları yenip Tevrîz’e kadar olan mahalli onlardan zabtettil- er. Daha sonra askerler vakit geçtiğinden geri dönünce Râfizî askerleri arkalarından geldiler ve müslümanların hanımlarını, çocuklarını katledip, ba¬zılarını da kendi akidelerine sokup zulmettiler. Onla¬rın bu zulümlerinden dolayı yüzbin ev civar müslü- manlara sığınmış, göç etmiştir. İmamların sığınağı olan Hazreti Penah es-Seyyid Ubeydullah Şah da bu baharda onlarla savaşmayı, onları yenmeyi murad etmiştir. Bu savaşla Acem topraklarını ele geçirecek¬tir. Hem Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye ve hem de Avru¬pa devletlerince onun bu işi yapması, muvafık görül-müştür. Durum böyle olunca, her müslümanın özel¬likle de bu hanedana vasıtasız veya halifeleri vasıta¬sıyla veya da Gavs-ı Azam vasıtasıyla veya da imamların sığınağı olan oğlu vasıtasıyla bağlı olan¬ların hazırlıklarını yapmaları ve bu savaşta yanında yer alması gerekir. Bu hizmetkarın düşüncesi şudur: Ümmetin sığınağı (Gavs) silah altında iken dünya lezzetlerinden tat almak, hanımlarla muhabbet et¬mek, çocuklarla oyalanmak ve bu cihaddan geri kalmak haramdır. Çünkü, bu savaş ashabı kirama bi¬lakis Nebiyyi Ekrem’e (s.a.v) sahip çıkmak ve hatta İslama sahip çıkmaktır. Çünkü, Allah muhafaza buyursun, dinin hakikatinden yoksun bu kimseler galip gelecek olsalar ehl-i sünnetten yüzbin evi kendi inançlarına sokacaklar ve ehl-i ilim de zelil olup İs- lamın şiarlarını ortaya koyup beyan etmeye muktedir olamayacaktır. İmamların sığınağı tek başına da on¬larla savaşmaya gitse irşad dairesinin kutbu olan babası Hazreti Seyyid Taha’nın hürmetine, imamların nuru dedesi Hazreti Gavs el-Cîlî’nin hürmetine, salih ve salih olmayanlara tasarrufta bulunan amcası Seyyid Muhammed Salih’in hürmetine, hilmin men¬falarının menbaı olan Seyyid Abdullah’ın hürmetine, Gavs-ı Azam’a olan sevgisinden mecnun olanın hürmetine, Fahri kainat ta dahil ona kadar olan sa- dat-ı kiramın hürmetine inşaallah karşı taraf galip o- lamayacaktır.

Bu cihaddan geri kalana yazıklar olsun, eyvahlar olsun ki bu büyük zevatın füyûzâtından mahrum kalacaklar.

Kardeşlerim! Şimdiye kadar sefihler “o düşman tarafındandır” dediği gibi, sizlerde bu hizmetkarın bu işe muvafakat etmediğini iftira edip duruyordunuz. Allah’a yemin olsun ki! Rabbül alemin nasip ederse, bu hizmetkar da nefsi, malı, çocuğu, dostları, ashabı, etbaı ile bu savaştan geri kalmayacak. Bu savaştan sadece bu davadan ayrılanlar geri kalır ve kendi k- endilerine düşmanlık yapanlar evlerinde oturakalır. Eğer sizler bu hizmetkara, Gavs-ı Azam’a, irşad dairesinin kutbuna ve imamların sğınağına gerçek¬ten sadıksanız, onun vermiş olduğu cezbeden ötürü evlerinizde oturamazsınız. Halbuki kendi döneminde bir küheylana binmiş gibi giden Gavsu’l Azam’ın atının ayak tozu, gerçek manada görmeyen gözler¬imizin sürmesidir. O tarafın hayvanatının gezip üze¬rinde dolaştığı toprağı öpmek bizlerin cezbesidir.

Allah’ım! Bu hizmetkar ve dostlarını bu büyük nimetten, yüce rütbeden ve azim dereceden mahrum etme. Hakkı tutup kaldırmada, onu bilip tanımada eşsiz olan Gavs-ı Arvâsî’nin yolunun toprağında fena olmaktan, ebedîlik cezbesinin pirlerinin aşk yolu olan sülükun sevgi nurlarından bizleri nasiplendir.

Kahramanlığın en güzelini ortaya koyana, aline, ashabına sonsuz salatu selamlar olsun. … Hicri 1297

56. Mektup

Tüm müridlerine göndermiştir. Mektubunda mer- kadini ziyaret ettikleri Üstad Gavs-ı Azam Seyyid Sıb- ğatullah Hazretlerinin, evladının, etbaının ve hizmet¬çilerinin kendilerine olan ikramlarını ve diğer husus¬ları müjdelemektedir. Allah onun makamını ali etsin.

O’nun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (isra, 44) Ve herşey Nebiye ve a- line salatu selam eder. İmdi; Dostlar! Sizlere müjde olsun. Bu hizmetkar ve beraberindeki dostları attık¬ları her adımdan sonra bu dergahın cezbesinden ötürü muhabbetleri ve iştiyakları arttı. Bitlis’e vardık¬larında Gavs-ı Azam’ın dostlarıyla, onların imamı Molla Hü-seyin el-Kelîbî ile muhabbet ettiler. Bu dostluk neti-cesinde bu dergahın hayvanatının bastığı toprağı öpmeye olan iştiyakları arttı. Cezbe¬den kaynaklanan aşırı muhabbetle Kodedan köyünü ziyaret ettiler. Karşılaşmaya olan iştiyakları iyice arttı. Uzun zamandan beridir görüşemediklerinden dolayı yanan yürekleri göz yaşlarının akmasına neden oldu. Oradaki boş evler bu hasreti ifade ediyordu. Gayda köyüne geldiklerinde Gavs-ı Azam’ın temiz merka- dinin kub-besi gözlerine göründü. Rabbim kuşaklar boyu, onun evladı iyaliyle buradaki nisbeti kıyamete kadar artırsın. Amin.

El-Puhti eş-Şeyh Abdurrahman el-Buhtî ve sevgili kardeş el-Buzurkî Seyyid Abdurrahim el-Birûkî’ye vardıktan sonra medfun olanlarla tevessül ederek merkad-ı şerifin ziyaretine yöneldiler. Gözlerini açtık- ‘ar|nda kendilerini kadehler dolusu ilâhi şarap içenler 9’bi hissettiler. Onun manevi nazarları altında mağ- iret isteme yeri olan dergaha vardılar. Oraya geldik¬lerinde hizmetkarlar onların kusurlarını hiç görme¬den, kerem ve af ile onları karşıladılar. Hoş geldiniz deyip buyur ettiler. Uzun zamandır sizleri bekliyorduk dediler. Hizmetkarların ikramı bu olursa, sadatın ikramını sen hesap et. Ancak burada gördüğümüz bir hal var ki, o da insanların hilm ve tabiat olarak en üstünlerinden birinin de Seyyid Hasan olduğudur.

Bu hizmetkarın fakihlerinden birisi de Molla İsa köyünde okumak için gitti. Kehniyâmîran’dan Hûrûs’a kadar beraberinde dinin kapısı olan mezkur Seyyid de gitti ve bu fakihin köyde yemeğini temin etmelerini istirham etti. Seyyid Nur Muhammed’in arkasından birini göndermek için de çok acele etti. Bu hizmet¬karın sofilerinin sözüne göre bu zat mecnun gibi ken¬dini hakka adamış bir insanmış. Sofiler bu dergaha her yönden teşekkürlerini sunduktan sonra, bu hiz-metkar buradakilerin Gavs-ı Azam’ın kapısının kölelerinin bu kalabalık bakışlarına razı olmayıp et- raftakilerin problem çıkarmasından korktular.

Nimetlerine denk ve nimetin artışına münasip şek¬ilde hamdımız Allah’adır. Allah’ım! Senin yüce zatına uygun şekilde hamdim sanadır. Sana senayı hakkıy¬la ifa edemem. Sen kendini övdüğün gibisin. Allah’ın selamı sizlere ve Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olanlara ol¬sun. Salat-u selamın en kamili ona, aline, ashabına, tüm nebiler ve rasüllere ve de onların ashablarına ol¬sun. 6-Zilhicce-1297

57. Mektup

Bu hakir-i fakire göndermiştir. Gavs-ı Azam’ın çocuğu Şeyh Hamza’nın hapsedilmesi meselesiyle ilgilidir.

Selam sıdk ve hamiyet sahibi aziz kardeşim Molla

Abdulkahhar’a olsun. Allah onun fazlını artırsın.

Malumunuz olduğu üzere ben Seyyid Hamza ile il¬gili olarak Gayda’ya bir mektup gönderdim. Bana gelme diye işaret edildi. Sonra bu mektubu gön¬derdiğim tarihte tedbir olarak güzel yer Gayda’ya git¬mem için tekrar mektup aldım. İştişarede hayır vardır diye düşündüm. Bu mektup sizlere ulaşınca, arzum Hazreti müftiye gidip selamlarımı iletip dualarımı ak¬tarmanız, sonra da durumu kendilerine ve Seyyid Hamza’ya açmanızdır. Durumu onlardan öğrenin. Gelmeye ihtiyaç var mıdır? İhtiyaç varsa hep beraber mi yoksa tek tek mi gelinsin. Hizan yolundan mı yok¬sa mutad yoldan mı gelelim. Eğer gelmemize işaret edilirse nasıl gelineceği, ne tür tedbirler almak gerek¬tiği ve nasıl hareket edileceği, ihtiyar zatın oğlunun nasıl kurtulacağı üzerinde bilgi verilsin.

Allah’ın selamı sizlere ve bu mektup okunduğunda hazır bulunanlara olsun. 28-Şevval-1296

58. MEKTUP

Bu fakir-i hakire göndermiştir. Meşhur meseleden bahsetmekte ve bazı emirler vermektedir.

O’nun adıyla! “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (isra, 44) Ve herşey Nebiye ve ali¬ne salat-u selam eder. Beşer olan hizmetkardan Cemil-u Cebbâr olan yüce Allah’ın ikramıyla lâhûtî °lan kardeş molla Abdulkahhâr’a.

Hizmete gelmek yerine sabretmenin daha hayırlı olduğu haberi ulaşıp da emir sebebiyle burada kalın- Ca, bu hizmetkarı bir sıkıntıdır aldı. Burada kaldığı ve etmediği için içini sıkıntılar bastı. Oysa o ruhunu onun hayvanatı uğruna feda etmeğe hazır. Mek¬tubun gelmesinden dört gün önceki gece, rüyada, sonunda gelmemizin hayırlı olduğu belirtilen bir mek¬tup göndermişsiniz diye gördüm. Bu hizmetkar ise hayrın Norşin’e gitmek olduğu kendisine ayan olana dek rüyasındaki mektuptaki işareti anlayamadı. Böyle olunca da fırsat geçti, olanlar oldu. Bu sebeple bu mektubu bir an önce sizlere yazmak için acele et¬ti. Çünkü bu olanlardan sonra ne şekilde gözümüzün nuru şeyh Hamza’yı ve kıymetli dost müfti efendiyi nasıl ziyaret edeceğimizi bilemiyoruz. Bu hal ise bu hizmetkarı ihtiyarlattı. Bu hizmetkarın üzüntüsü daha da artarak devam ediyor. Çünkü Molla Abdullah es- Suhrî şöyle demiştir: Rasûlüllah derin bir alim olan babama Molla Hüseyin’i yerine oturtmasını ve hem benimle hem onunla istişarede bulunmasını emret¬mişti. Sonra yaşanan olaylar ise onu ferahlandırdı. Kendisini mecazi muhabbetten ilâhi cezbeye götüren hizmet yolunda bulundu. Nitekim Ahrar hazretleri dört yıl süreyle hamam hizmetinde bulunmuştu.

Allah yolundaki kardeşim! Rabıtayı bırakma. Rabı¬taya devam et ki huzur nisbeti sende meydana gel¬sin. Şu üç vakitte, yani konuşurken, yerken ve uyur¬ken dikkatli ol. Lezzet almayı bırak, tefekkür içinde olmaya gayret et. Çünkü bunlar fani şeyler olup kafir¬lerin peşinde koşup arzuladıkları işlerdir. Asıl olan ise Mahbub-u Hakiki olup, maksud ve matlub olan O’dur.

Dua talep ederek üstadın ehline karşı kerim, dost¬larına karşı da alçak gönüllü ol. Bu hizmetkar adına Molla Ömer’in ve dedenizin diğer çocuklarının ellerini öpünüz. Keza onun yerine dedenizin kabrini ziyaret ediniz. İmkan nisbetince her ne olursa olsun sohbeti hiç bir şeye denk tutma. Çok kez üstadın ashabı, hatta civardakiler ve hatta bazı gayr-i müslimler bile bu hizmetkarın Gavs-ı Azam’ın merkadine gitmesini istiyorlar. Ben ise mektubunuz sebebiyle gidemiyo-rum. Yoksa orası bizim vatanımız, hüznümüzün dindiği yerdir. 12-Zilhicce-1296

59. Mektup

Mektubu bu hakir-i fakire göndermiştir. Bu mektup Şeyh Muhammed el-Fursâfî’ye (k.s) gitmesine mu¬vafakat ettiğini beyan etmekte olup kendisinin yüce katına gönderilen mektuba cevaptır.

Hamd olsun şerefin, izzetin ve yüceliğin sahibi olana. Salat olsun, yerler ve gökler kaim oldukça mahlukatın en hayırlısına, aline, ashabına. İmdi; beşer olan hizmetkardan lâhûtî kardeş Molla Abdul- kahhar’a. Allah kendisini hileden ve hilekardan mu¬hafaza buyursun. Sevgi dolu, ihlâsınıza ve muhab¬betinize delalet eden mektubunuzu Fakih Davud biz-lere ulaştırdı. Allah Teala’ya şükr olsun, hamdolsun. Çünkü tarikat-i aliyyenin özü hatta aslı muhabbet ve ihlâstır.

Mektubunuz bu hizmetkarı hemen cevap yaz¬maya şevketti. O da bu mektubu hemencecik yazdı. Bu mektupta Gavs-ı Azam’ın ve sadatın büyüklerinin himmeti ile Allah rızasına muvafık olan şeyleri yaz¬mayı ümid ediyorum. Eğer bu hizmetkarın nefsi Allah rızasının ötesine geçerse onun için istiğfar dileyiniz.

Allah bereketini hem sizlere hem de bu hizmet-ka- pa bolca ihsan etsin. İlk önce bu hizmetkar merhum dedenizin buyurduğu şekilde sizlere nasihat etmek ister. “Rabbini sev, onun adına buğzet.” “Yanındak¬ilere yumuşak kelam kullan.” “Ufkun uçsuz bucaksız olsun. İnsanların zahirlerine takılıp aldanma, ümidini kesme. Eğer bir kötüiük görürsen, elinden geliyorsa ya onu giderirsin, ya da o uğurda canını verirsin.”

Bunun manası sizce malumdur. Lakin iştiyakı da yazıp anlatmak gerekir. Allah’ı sevmek ve onun adı¬na buğzetmeye gelince; bu, düşmanlarına buğzettik- ten sonra husûle gelir. Bunun dönüp dolaştığı yer ise nefistir. Bu sebeple, Allah sevgisi ile diğer sevgileri bir kalpte aynı anda birarada bulundurmak mümkün değildir. Bu yüzden İmam-ı Rabbânî şöyle demiştir. “Sende şu ikisinden biri mutlaka bulunur. Ya nefsini seviyorsundur ya da rabbini.” Çünkü iki şeyin sevgisi aynı kalpte toplanmaz. Nefis sevgisi insanı neda¬mete, yalnızlığa ve hüsrana götürür. Bu hizmetkarın nefsine olan sevgisine yazıklar olsun, yazıklar. O bu nakısiyetinden dolayı Allah’tan mağfiretini diler. Ey Allahım! Rasul-i Ekrem ve Gavs-ı Azam hürmetine bu hizmetkarı bağışla.

İsmi yüce olan Allah’a muhabbete gelince; bu en yüce gaye ve nihai amaçtır. Ne olursa olsun hiçbir şey buna denk olmaz.

Vaiz aşktan gayri ne söylerse

Sen onu bilesin tam bir efsane

Keza Allah Teala’ya muhabbet O’na olan cezbe ile meydana gelir. Bu ise cüzi ihtiyar ile elde edilir. Bu sebeple vakti bunu elde etmeye sarf etmek gerekir. Böyle yapılırsa Zatı Mukaddes, Celil ve Cemil olan Allah da kalpleri kendisine çeker. Çünkü uygun olan sevmektir. Sevince de Cemil ve Celil olan Allah bu sıfatlarıyla kulu kendisine cezbeder.

Yarin zülfünün ve beninin derin sevdasından

Bazan kendimden geçmişim, bazan da perişan

Aliah’a muhabbet şu şekilde oluşur. İnsan cüzi ih¬tiyar ile Allah Teala’nın cemal sıfatını, kudsiyetini tefekkür eder. Nefsine de -hakir görüp buğz ederek- bakar. Çünkü nefse düşmanlık Allah’a muhabbete götürür. Nefse ne hasım ne de hakem olarak itaat et¬me. Hasım ile hakem kılınanın ne tür hileler düzenle¬diklerini bilirsin. Esasinde nefse düşmanlık arzula¬nan şeyleri burakmakla olur. Arzulanan şeyleri bırak¬mak ise dünyayı hatta ukbayı terk etmekle olur.

Mevlana Câmî’nin dediği gibi “her iki cihanda da aziz olasın.” Şunu bilesin ki, çünkü bir olan Allah’ı hakkıyla sadece kendisini birlemiş olan ister. Nefsi hakir gören ve onu yücelteni de hakir gören Allah’ı teşbih ederim. Siz ve bu garip hizmetkar Firavun’un ve Ebu Yezid el-Bistami’nin ne dediğini görmez mi? Firavun “Ben sizin en yüce rabbinizim” diyerek nefsi¬ni yüceltti ve helak oldu. el-Bistami ise nefsini tahkir ederek ilâhî cezbeyle dolarak “ben rabbinizim. Bana ibadet edin” dedi ve felaha erdi. Hak Teala da kendi¬sine “sen ariflerin kutbusun” buyurdu. Demek ki Allah Teala bir kimseye muhabbetini verirse o insanın baş¬ka bir şeyi sevmesi mümkün değildir. Bu insan kızın¬ca da sırf Allah için kızar.

Şunu da insanlara beyan et: Aziz olan Allah’ı sevmek ve habis olan nefse buğzetmek her türlü ‘mkan dahilinde Rasûlün (s.a.v) getirdiği dini tebliğ etmeyi gerektirir. Hatta bu yolda ezalara tahammül Gerekir. Kendine biri vursa bile onun için istiğfar dile- meyi vacip görür.

Mektubunuzda zikrettiğiniz ismimizi önde veya arakada görme meselesine gelince, bu cevap gerek¬tirecek bir soru değildir. Çünkü bu hizmetkar Gavs-ı Azam tarafından onunla emrolunmuştur. Tüm mü¬minleri kutub görmeli, kendi nefsini ise herkesten hatta kafirden bile hakir görmeli. Çünkü bu insan kafir olsa bile kendisinde ilâhi tecellinin bir yönü vardır. Ona bakıp hayrette kalmak insana yeter.

Bu hizmetkar ise tüm kemalat çeşitlerinden nok¬san bir insandır. Kendisinden zuhur eden şeyler ise pişmanlık ve hüsranı gerektiren şeylerdir: Durumu denize düşmüş, bulduğu şeye tutunan kimse gibidir. Onun sükûneti Gavs-ı Azam’ın dergahının hay- vanatıyla beraber olması veya kendisini onlardan saymasıyladır.

Şüphesiz var olan nimet Allah’ın lütfuyladır. Bununla beraber şu ayet de kendisini korkutur.

“Şükrederseniz and olsun ki, size karşılığını artıracağım; nankörlük ederseniz bilin ki azabım pek çetindir.” (ibrahim,7)

Bu tarikat sizlere vaciptir. Günahlarınız vucûdî veya şuhûdT olsun fark etmez, durum aynidir.

Başkasının ismini önde veya arkada zikretme me¬selesine gelince; malum olduğu üzere, sizler ve bu hizmetkar her salih, alim, özellikle de sıddîk, veli kim¬senin elini öpmenin, onların sohbetinde bulunma¬nın, onlardan dua talep etmenin, özellikle de tüm ömrünü Allah Teala’nın rızasını talep etmeye sarf edenlerden dua talep etmenin gerekliliğine inanır. Gavs-ı Azam’ı, inkar edenlere gelince bunlardan Al¬lah’a sığınırız. Yine bu hizmetkar bu tür insanların sohbetlerinden uzak durmamız gerektiğine inanır. Çünkü bu büyük bir günahtır. Ancak daha önceden onun eliyle amelde bulunmuşsanız kendisinden inkar sözü duymadığımız bilakis onun gözünde Gavs-ı Azam’ın Allah Teala’nın büyük evliyalarından biri ol¬duğu inancı varsa hem bu hizmetkara ve hem de si¬zlere gerekli olan onun sohbet ve nasihatlarından is¬tifade etmek; onu büyük ve önder olarak kabul et¬mektir.

Rabbini sevenin durumu böyledir. Bu zat Allah Teala’nın hiçbir cüzünü görmediği halde gördüğünü söyleyebilir. Çünkü “Herkesin yöneldiği bir yön vardır.” (Bakara,147) Adet gerektiriyor olmasaydı, bu hizmetkar da kıymetsiz isminin silsile nisbetinde zik¬redilmesinden sizleri men ederdi. Vallahi kendileri adlarının Sadat-ı Kiramın isimleriyle beraber zikre-dilmesinden hem utanır hem de korkar. Fakat adet olduğu için adını zikretmeniz gerektiğini düşünür. İs¬mi silsilede şeyhin adının ardından söy-lenir. Belki Allah onun ismi hürmetine onu mağfiret eder. Ben ben değilim Üzüm bağı değilim O bağla besleniyorum Aciz bir mahlukum

Çünkü bu hizmetkar Gavs-ı Azam Kutb-i Efham’ın dergahından onun koyun sürülerinin köpeklerinden bile utana utana geldi. Bu durum Mevlana Câmi’nin Şu şiirinden daha iyi anlatılamaz: Böylesine perişan, rüsvay bir şekilde Yarin huzuruna sakın ola gitmeyesin Orada bulunan sakinler seni görüp te Bu halinden utanıp iyice sıkılmasın

Muhabbet nurunu yakın, ihlâs nuruyla aydınlanın. Şariat-ı Mustafa ile amel edin. (Salât-u Selam pey¬gamberimize, aline olsun). Zira Allah Teala şöyle buyurmaktadır.

“Ey Muhammedi De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyun. Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i İmran,31)

İsmi aziz olan Allah dışındakilerde hatta nefsinde fena olmaktan sakın.

Bu hizmetkar adına şeyhin elini öp, dualarını talep et. Keza daha önceden bu hizmetkar üzerinde hakkı olan akrabanızdan müftinin de ellerini öp. Molla Fet- hullah’ın ve onların dışındaki büyüklerin de ellerini öp. Bu hizmetkarın selamını dostlara ilet ve bu aciz için onlardan dua iste.

Allah’ın selamı sizlere ve Şeriatı-ı Mustafa’ya tabi olanlara olsun. Allahım! Peygamberimize, aline, ashabına, zürriyetine ve ehli beytine kıyamete dek salat-u selam eyle. Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Burada şunu da beyan edeyim: Bu hizmetkarın “dostumuz kendi ismini terk etti” sözünden, şeyhin kendisinin isminin önde söylenme¬sine veya geri bırakılmasına bakıp vücûd şaibesini kokladığı sanılmasın. Bilakis bu hizmetkar onun bu sözüyle muradının büyükler içinde sayılmaktan kork¬tuğunu ifade etmek için söylediğini düşünmektedir. Ayrıca isminin neden öne alınması gerektiğinin açık¬lanmaya ihtiyacı olduğunu da ona belirtmeniz gerekir. Bu hizmetkar şeyhin zahiri ilimlerin tahsilini yaparken salih bir zat olduğuna inanmaktadır. Şimdi ¿¡e onu evliyanın büyüklerinden kabul etmektedir. Çünkü bir insanın muhabbeti tam olursa yani adı takdim de edilse tehir de edilse, her iki yönden bakıldığında maksad Allah Teala’nın rızasını, cezbesini, muhabbetini ve kurtuluşu elde etmektir. Bu da taassub, su-i zan, gıybet ve benlik gibi afetler¬den insanı alıkor. Ayrıca ihvana hakaret ve adavetle bakıştan da muhafaza eder. Bu hizmetkar böyle ol-mayı ismi aziz olan Allah Teala katında ebedi hayat için, cezbe-i sermediye ve Şeriat-ı Ahmediyeye sülük için bir sebep olarak kabul eder. Şeriatın sahibine, â- line, ashabına daima, cennet nimetleri ve aşıkların cemaliyle lezzetlendikleri sürece salat-u selam olsun.

60. Mektup

Zevcesi büyük insan Fatıma’ya göndermiştir. Oğlu Mahmud’un vefatı sebebiyle ona taziyede bulunmak¬tadır.

Gavs-ı Azam’ın dergahının hizmetkarı, onun hay¬vanatının hizmetçisinin eşi büyük Fatıma!

Mahmud’un vefat haberi bizlere ulaştı. Allah onu bir sermaye, sevap ve ibret vesilesi kılsın. Onun sev¬abıyla mizanda terazinizi ağır bastırsın, kalbinize s- abırlar ihsan etsin. Sabrın makbul, günahların mağ¬firet olunmuş olsun. Başınıza gelen bu musibet se¬bebiyle ecre gark olasınız. Esasında yanlış belirttim. Bu bir müsibet değil bir nimettir. Çünkü Nebi (s.a.v) Şöyle buyurmuştur. “Alim ve amil yüz çocuğun şehid olarak vefat etmesinden daha çok bir bebeğin ve- fatındaki (ecirle) övünürüm.” Sana müjdeler olsun ki, Allah bu vefatı Şeyh Celaleddin’in çocuğuna sadaka olarak ikram etmiştir. Bu üzüntü artık sevince, hamd ve şükre tebdil olsun. Artık Celaleddin’in oğlunun hastalığıyla ilgilenin.

Çok defalar bana sizin ne kadar ihlâslı, muhab- betli ve teslimiyet sahibi olduğunuz haberi ulaştı. Çok sevinip şükrettim. Sizleri unutmadık, unutmaya¬cağız da inşaallah. Çünkü sen Gavs-ı Azam, Kutb-i Efham ile çok sohbette bulunmuş birisin.

Şunu biliniz ki sohbetten kasıt edeblerle terbiye ol¬maktır. Bu sebeple sen de edeblerle edeblenmeye bak, rabıtaya yapış, emirlerini yerine getir, yasak¬larından kaçın. Şeyh Osman, Şeyh Nureddin ve valideden yardım iste. Şeyh Osman ile Şeyh Nured- din’in ehl-i beytlerine selam, çocuk için de dua eder¬im. Ayrıca köydeki erkek, kadın herkese selam eder¬im. Rabıta ve hatmeye devam etsinler, farzları ce¬maatle eda etsinler, lezzet ve sürûra ermek için in¬şaallah en yakın zamanda buralara gelsinler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.