61-62. Mektup

Mektubu bu fakir-i hakire göndermiştir. Mektupta i- hvana sohbetlerde anlatılması elzem olan bazı hususları ve diğer meseleleri emretmektedir.

İzzet ve şeref kendisine ait olan Allah’a hamd ol¬sun. Salat-u selam Rasülü Mustafa’ya, aline ve seçkin ashabına olsun, imdi; beşer olan hizmetkar¬dan lâhûtî kardeş Molla Abdulkahhar’a. Yegane mağ¬firet edici olan Allah her ikimizi de bağışlasın. Fakih Davud, Şeyh Fethullah adıyla gönderdiğiniz mektubu bana iletti. Bu mektubta iki şeyin üzerinde duruyor¬dunuz. Birincisi ittihad ikincisi Rasûlüllah’ın Şeriatını tebliğ. İttihada gelince, bu Allah’ın bu hizmetkara ¡kram ettiği büyük nimetlerinden birisidir. Çünkü itti— Inad nimetinin sağladığı güzelliklerden birisi de inad, taassub ve gıybeti terk ettirip muhabbet ve nisbeti gırtırmasıdır. Çünkü şeyh efendi, bu hizmetkarın zan¬lına göre kudsi nefis sahibi zevattandır ve kendisin¬den istifade edilir.

Ayrıca üstadı (Şeyh Osman et-TuveylT) Hazretin ¿Mevlana Halid Zülcenaheyn’in) en has zevatından biridir. Bu sebeple uygun olan, çocuklarına, ashabı¬na ve hizmetkarlarına tazim etmektir.

İhvanla beraber olduğunda Gavs-ı Azam’ın adını /ikredip sohbete başla. Onun nurlu kemalatından, emredilen edeblerinin güneş gibi olduğundan bah¬set, sohbetini yap. Yine onun ismini anarak, ona mu¬vafık düşen edebleri zikret. Bunları aktarmayı ve bu hizmette yürümeyi Allah için yap, ihlâs canibine tu¬tunmak suretiyle hizmet et. Böyle yap ki durumunuz irşad dairesinin kutbu olan Seyyid Taha’nın sözlerine ters düşmesin. Nitekim o şöyle demişti: “Bu tarikat-i aliyyede kendini beğenmeye ve riyaya yer yoktur.”

Tebliğ meselesine gelince; bunun yolu nefsini or¬taya koyup arifmiş gibi riya yapmadan kaçınıp vakarlı olmaktır. Sen ve bu hizmetkar ise ariflikten uzağız. Çünkü bu tarikat-i aliyyenin önünde pekçok fitne var¬dır. Sana ve bana istiğfar edip, nefsi zelil kılıp Gaffar ve tek olan Allah’a tazarru etmek düşer. Çünkü O’- nun rahmeti gadabını geçmiştir. Unutmayalım ki bu yol Allah’a giden aşıkların yoludur.

Cehennemin muradı beni yakmaksa yakabilir Cennet gül bahçesi olmayacaksa olmayabilir Benim derdim inan başkadır, bunlar değildir

Benim sevdam yiğitler kapısında beklemektir

Ashab-ı kehfin köpeği gibi olsun, olabilmektir

Kardeşlerine merhamet ve şefkat kanatlarını ger; eziyetlerine, gördüğün küçük hatalarına sabret. Çünkü senin onları kınaman ağır gelebilir. Nitekim Şeyh Halid’in Gavs-ı Azam’dan naklettiği sözünde de bu hususa işaret edilmiştir.

Allah Teala da Rasûlüne şöyle emretmiştir: “Ve sana uyan müminlere kanadını indir (onlara karşı mütevazi ve şefkatli davran).” (Şuara,2i5)

Dinleyenlerin takati miktarınca sohbet et ki; muhabbetleri artsın. Nitekim Gavs-ı Azam mürid- lerinden birisine şöyle demiştir: “Bir gün sohbete gel, birgün gelme.”Bu sözüne delil olarak şu hadisi alırdı: “Seyrek ziyaret et ki sevgin artsın.”

Seyyid Kasım et-Tebrizî’nin adeti de şöyleydi: Ta¬lebeler sohbetine geldiklerinde bazılarını gelmekten men eder, bazılarını da yarım saat sonra soh¬betinden gönderirdi.

Ahrar da şöyle diyordu: “Ne vakit istersen o za¬man gel, sohbette de dileğidiğin kadar kal.” Sohbette ihvanın muhabbetini Allah Teala’ya kavuşmaya, onu görmeye ve bu ikisinden kaynaklanan tarifi imkansız lezzetleri tatmaya teşvik edip, bunu çokça işle.

Vaiz aşktan gayri ne söylerse

Sen onu bilesin tam bir efsane

Keza sohbette vesile yoluyla üstadın muhabbetini çokça işle. Çünkü bu en faydalı yoldur. Nitekim büyükler şöyle buyurmuşlardır. “Küfrü bilmeden hakî¬ki mümin olamazsın.” Bu sebeple üstadın muhabbe¬tini işlemeden muhabbet hasıl olmaz.

J>eyh Abdurrahmân-ı Taği (k.s)’nin mektupları _____155 Hafız da şöyle demiştir:

Gece vakti ateşe tapanların halkasındaydım dedin Puta tapmayacak idiysen küffarla ne işin var senin Bu şiirde insanın sevdiğiyle beraber olmasına ve onun istediklerini yerine getirmesine işaret vardır.

Allah Teala da habibi Muhammed Mustafa’ya şöyle buyurmuştur: “De ki: Eğer Allah’ı seviyor¬sanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin.” (Ai-i imran,3i) Bir diğer ayet-i celilede de şöyle buyurmakta¬dır: “Allah, öyle bir toplum getirecek ki o’ onları sever, onlar da O’nu severler.” (Maide,54)

İşte bu tarikat-ı aliyye vasıtasıyla gurur, sıkıntı, bela yeri olan bu deni dünyada elde edilen nice lezzetler vardır. Nitekim deni olan dünyada lezzeti talep eden için Gavs-ı Azam şöyle buyurmuştur: “Bilmiş olsalardı bu tarikat yoluyla talep ederlerdi.”

İrşad dairesinin önderi sohbetinde cennet ve ce¬hennem bahsini açan kimseye şöyle demişti: “Bu ko¬nu buranın konusu değildir zira gönlüyle buna hazır olan şimdi cennette, gafil olan da cehennemdedir.”

Sohbetlerinde seleften, evliyanın meıiakıbından anlat. Özellikle de bu tarikatı aliyyeden olanlardan bahset. Üstadın menakıblarını anlatmaya özel önem ver. Böyle yaparsan başka şeylerle gönlü meşgul et¬me kesilir. Zira Gavs-u Azam Abdurrahim es-Sablâ- gî’ye “bu mübarek dergahın geçmiş tarihinden bana bir şeyler anlat” demişti de, o da “anlatacak gücüm yok, bir şey bilmiyorum” deyince, ona şöy|e demişti: “Bu eşiğin hayvanlarının gübrelerinin nereye dökül¬düğünü de mi bilmiyorsun?” Keza Hazreti Şeyh Halid’in şöyle dediğini nakledilmiştir:

Masivayla ilgilenmeye devam etmek demek

Bu yolun yolcusu için büyük bir ayıp demek

Allah’ın selamı size, arkadaşlarınıza, hidayete ve Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olanlara olsun. 25-Muhar- rem-1299

62. Mektup

Mektubu bu fakir-i hakire göndermiştir. Bu hakirin gaflette olduğuna dikkat çekmektedir. Çünkü Halen- ze ve diğer yerlerden belli bir miktarda insanın tarika¬ta girmiş olmasının gafletine sebep olmamasını iste¬mektedir. Mektupta başka hususlara da değinmiştir.

Salat-u selam yaratılmışların en hayjrlısı Muham- med’e, aline ve ashabının tamamına olsun. İmdi; Gavs-ı Azam’ın dergahının hizmetkarından Allah Teala’nın seçtiği Resulünün ümmeti içinde bulunma şerefini bahşettiği Allah yolundaki kardeşimiz Molla Abdulkahhar’a! Şeyh Fethullah adıyla göndermiş ol¬duğunuz mektup bu hizmetkarın kendilerine arz edil¬di. Mektubunuzda selamette olduğunuzu, sıhhati¬nizin yerinde olduğunu, sizleri Allah’a yaklaştıracak amellerle meşgul olduğunuzu ve bu sebeple ihvanın sayısının arttığını müjdeliyorsunuz. Allah’a sonsuz şükürler, hamdler olsun. Bu durumda şükrü eda et¬mekten acizim Allahım! Biz seni hakkıyla sena ede- miyiz. Sen kendini sena ettiğin gibisin. O herşeyi ya¬ratan, yapan ve muvaffak kılandır. Allah Teala hem bu acize hem de sizlere velisi Gavs-ı Azam Kutb-i Ef- ham hatırına ikram etmiştir. Çünkü denildiği gibi hem benim hem de sizlerin onun gölgesi altında ihvanın hidayetine vesile olmanız, onun sancağı altında bu¬lunup hizmete girişmeniz, onları tarikat-ı aliyye-i Nakşibendiyeye dahil etmeniz sebebiyle belki Allah Teala beni, sizleri ve diğer ihvanı mağfiret eder. Ve onun hatırına beni ve sizleri kurtuluş yolunda tutar. Fakat bana ve sizlere gerekli olan istiğfar ipine her zaman sıkıca yapışmak ve pirimiz vasıtasıyla vücud-umuzdan manevi kirleri temizlemektir. Nitekim Şah-ı Nakşibend hazretleri : “Ey İman edenler! Allah’a i- man ediniz” ayetinin şuna işaret ettiğini beyan et¬miştir: “Bu ayet taşıdığımız vücûdu her an nefyedip hakiki ma’bûdu isbat etmeyi iltizam ediyor.”

Cüneyd şöyle demiştir: “Bize göre vücûdu nefyet¬mek yolların en kestirmesidir. Fakat ihtiyarı terk edip amellerdeki kusurları görmedikçe de maksad hasıl olmaz.” “Elli yıl geçse de nefsini terk etmeyen iman-ı kâmile ulaşamaz.”

Kusurumuz olmakla beraber bu ruyet hem benim hem de sizler için kolaydır, imam-ı Rabbani de şöyle buyurmuştur: “Lanetli düşman ve kötü nefis her an pusudadır.”

İnsanların Gavs-ı Azam’a iktida etmek için iştiyak içinde bulunmalarının hikmetine dair sualin cevabına gelince: Dilediğini yapan ve dilediği gibi hükmeden Allah’ı teşbih ederim. Çeşitli şekillerde düşünenler ol¬muştur ama bu Subhanehu ve Teala Allah’ın ku¬dretiyle, Gavs-ı Azam’ın himmetiyle olmuştur. Bu se- beble ashab ve talebeler artmıştır. Onun adını işiten, Allah’ın velisini sevmek sebebiyle Allah Teala’ya muhabbet ve iştiyakı artmaktadır. Bu aşk ve muhab¬bet sebebiyle onlara mecnun da denir. İşte bu sebe-ple sizlere O’nun rızasını kazandıracak bir tarafa hizmet için çalışmaya gitmenizi beyan ettim.

Ey Kardeşim! Allah için sohbete çok önem ver. Sohbeti ihmal edip kaçırma. Çünkü Cezerî şöyle demiştir:

Günü boş yere geçirmek senin için abestir Nazik ve kıymetlileri kaçırmak bir gaflettir Şah-ı Nakşibend de şöyle demiştir: “Yolumuz soh¬bettir. Biraraya gelip cemaat olmamız sohbettedir.”

Keza İmam-ı Rabbânî de şunu söylemiştir: “Ne olursa olsun sohbete denk olan birşey yoktur.” Fakat buna olan iştiyakınız yanında özellikle de bu zaman¬da, Allah Teala’nın nebimize indirmiş olduğu dini tebliğ etmek gerekir. Çünkü bu zamanda yardım e- denler yüz çevirip, insanlar nefislerinin arzuladıkları¬na yönelip Şeriat ta arkalarına atılınca dünya ahirete tercih edilir oldu. Böylece fasıkların yaptıkları insan¬lar nezdinde makbul işler oldu. Şeriat terk edildi. Oysa Allah Teala Gavs-ı Azam’a ikramda bulunmuş¬tur. Bu sebepledir ki ona intisab edenler, insanları Al¬lah Teala’ya davet ettiklerinde bazıları onların dave¬tine icabet ederler. İşte bu tarikat fitnelerin çevrele¬diği bir ortamda kendinden geçme yoludur.

Bu sebeple tebliğde Şeriat-ı Mustafa’yı çokça an¬latmanız gerekir. İhvanın artışıyla Muhammed Mus¬tafa’ya, aline olan salat-u selam da artsın, ya rabbi!

Şirvan’a gitmeye gelince, atılan iftira belli vakit sü¬rer, sonra söner. Sürt’e gitmek ise sizinle akrabala¬rınız arasında problem olmamışsa güzel olur. Ğar- zan’a gitmeye gelince doğru düşünceniz sizleri isti¬hareden sonra buna sevkediyorsa bu taraflara gelm¬eniz münasip olur. Çünkü bu hizmetkar da Muş na¬hiyesine ve etrafındaki Huveyt ve Garzan taraflarına qitmek istiyor. Muhtemelen oradakiler bu işe yapışa¬caklardır. Çünkü buna iştiyak duymaktadırlar. Zira bazı sofileri Sason kazasına göndermekle Gavs-ı Azam’ın da himmetiyle Allah Teala buralara büyük ik¬ramda bulunmuştur.

Eğer giden sofilerin bir kısmına katılmayı münasip görür ve gitmeyi arzularsanız mektubu getirenle cev¬abınızı gönderiniz. Mektubu getiren kimse belli bir mal karşılığında hanımı boşama hususunda belli bir sebep ortaya koymanızı tesbit etmek için de size gel¬di. Bu hizmetkar ise ortaya çıkacak fitneler sebebiyle sizin için mümkünse hanımın kalmasından do-ğacak sıkıntıları tekeffül etmektedir. Bu ne de güzel sevap¬tır. Bu hizmetkar adına müftünün ve Molla Fet-hul- lah’ın ve onların kardeşlerinin ellerini öpüp bu hiz¬metkarı içine alan dualarını talep etmenizi istirham ederim. Onların bu hizmetkara iltifat ettiklerine delil olan hususlardan bir tanesi de Molla Fethullah’ın Ab- durrahim’i talime tabi tutmasıdır. Oysa kendisi değil de yanında eğitim gören bir kimse de ona talimde bulunabilirdi.

Bu taraftaki hacıların biri hariç tamamının salimen geri döndüklerini duyduk. O bir kişinin hüznü ise hala üzerimizden kalkmadı. Şimdi size düşen onların se¬lamette olduklarını muhtevi mektubu ve onların na- linlerinden kalkan tozla karışık olan rüzgarı bizlere göndermenizdir. Böyle yapın ki bu hizmetkarın iki gö¬züne şifa olsun. Özellikle de Hacı Molla Ömer’in atının ayaklarının tozunu. Sizlere, fakihlere, ashaba, ihvana ve bu hizmetkarı soran herkes ile Şeriat-ı Mustafa’ya yapışan tüm inananlara selam olsun. Al- lahım! Rasûlün Muhammed, aline, ashabına ve zür- riyetine bereketli salat ve selamlar eyle, onları mü¬barek eyle. 11-Cemâzi’l Uhra -1299

63. Mektup

Mektubu halifesi Molla Abdullah erı-Nurşînî ile Molla Mustafa el-Bitlîsî’ye göndermiştir. Mektupta bu ikisi ile Bitlisli diğer müridlerine tesellide bulunmak¬tadır. Çünkü mezkur halife Bitlis beldesinde tevec¬cühten men edilmişti. Mektupta başka hususlara da değinmektedir.

Allah yolunda kardeşler, iki alim ve fazıl zatlar Molla Abdullah ile Molla Mustafa’ya. Gavs-ı Azam’ın dergahının bu hizmetkarına muhabbet dolu mek- tublarınız ulaştı. Bu mektuplar dolayısıyla Allah Teala’ya hamd ettim ve başınıza gelen hadiselere sabrettiğiniz için yine O’na şükrettim. Sizlerin üzerim¬izdeki hakkınızı ikrar ettik. Çünkü sizin sıkıntınızı vasfetmek mümkün değil. Bu sebepledir ki, çektiğiniz sıkıntılar Gavs-ı Azam’ın sizlere manevi iltifatta bu-lunmasına sebep olmuştur. Her ne olursa olsun akı¬bet muttakilerin lehinedir, bunu biliniz. Bu hizmetkar sizlere çok hayırlı dualarda bulunuyor. Fakat yine de onun yanında makbul olan sonuna kadar sabredip tahammül etmektir. Selef ve halef tüm sadatın dü¬şüncesi budur ve onların amelleri bu şekildedir.

İnsanlarla iyi geçinmeye bakın. Böyle olun ki, kar¬şıdan bakan bir kişi sizin üzerinizdeki acz halini mü¬şahede etsin. Hatme, sohbet, cezbe ve manevi lez¬zet veren amellere önceden olduğu gibi önem verin. Çağırdıklarında Gavs-ı Azam’ın müridlerinin evlerine gidin. Onlarla aranızda muhabbeti izhar edin.

Ona mensup olanlar sizden teveccüh talep ettikle¬rinde onlara himmetin iki kısımdan oluştuğunu müj¬deleyin: Himmetin bir kısmı sadece onlara diğer kıs¬mı da diğer sofileredir.

Batıni tarsarruf ise sadece zahiren icra edilen teveccühe münhasır değildir. Bilakis her hangi bir sofi her ne zaman manevi teveccühü murad ederse evinde teveccüh niyetiyle otursun. Böyle yaptığında tasarrufu ve kendisine yapılacak manevi iltifatı göre¬cektir. Böyle bir iltifatı zahiren icra edilen teveccühde dahi göremez.

Bu tarikatın en büyük rükünleri rabıta, ihvanlarla sohbet ve hatme-i şerifedir. Sofiler bunlara devam etsinler. Onlara şunu müjdele: Akıbet onların murad ve arzuları muvacehesince neticelenecektir. Sofiler üzülmesinler, çünkü nihayette teveccühten kısa bir süre ayrı kalacaklardır. Sohbeti ise asla ve asla bırakmayın. Çünkü evdekiler ve aile efradıyla olsun sohbet imkanı vardır. Vakıa büyük himmet cezbeyle olan sohbettedir. Sizi teveccühten men ettiler diye üzülmeyin. Zira bu durum bundan sonra sizin beld¬enizde nisbetin oluşmasına sebebiyet verebilir. Bu yüzden siz sohbet ve şevklendirmeye devam edin. Böylece sohbet teveccühün yerini alsın. Bu zaten uzun sürmez, böyle az bir müddet devam edersiniz. Sonra tekrardan teveccühe başlarsınız.

Molla Mustafa’ya gelince buraya gelmesine izin verdim. Gelecekse hemen gelsin.

Allah’ın selamı sizlere, hidayete tabi olanlara ve Şeriat-ı Mustafa’ya yapışanlara olsun.

64. Mektup

Hazreti Şeyh Fethullah’a göndermiştir. Mektupta Mirza Bey’in kendisine gönderdiği mektubu alıp mek¬tupta yazdığı hususları onunla konuşmasını istemek¬te ve diğer hususlara temas etmektedir.

Salat-u Selam Allah’ın Rasulü (s.a.v), aline ve ashabının tamamına olsun. İmdi, Gavs-ı Azam’ın dergahının hizmetkarından Allah yolunda dost mane¬vi kardeşim Şeyh Fethullah’a. Molla Abdulkerim’in gönderdiği mektup bu hizmetkara ulaştı. Mirza Bey ona Allah’a yemin ederek bu hizmetkarın emriyle hareket ettiğini, ne fiil ne de sözle bana aykırı birşey yapıp söylemediğini yazmasını istemiş. Bu sebeple bu hizmetkar süratli bir şekilde gelmek için Zirnak’tan Memânî’ye döndü. Ardından da iyi niyetli bazı ağalar ve imamlar kalabalık bir toplulukla beraber, vaki olan bazı mefsedetleri def etmek için Haftrenk’e gitmek üzere geldiler. Eğer bu hizmetkar gelmeseydi; bunu yapacaklardı. Onlar bu hizmetkarın düşüncelerine ve haline olan aşırı muhabbetleri sebebiyle ona gide¬cekler, zorla ve baskıyla onu ıslah edecekler. Bu bilinsin. O da bu sebepten dolayı, buraya gelene kadar önden bir mektup göndermekten başka yol bu-lamadı. Sizlere mektup gönderdi. Çünkü maslahata uygun olarak mektupla kendisine gitmenizi uygun gördü. Sizler de maslahat görüyorsanız mektubu alın ve onunla mektupta yazdıklarını konuşun. Eğer gerekiyorsa şimdi sen Demirci’ye git veya o gelsin. Eğer tevbe etmek isterse bu ne güzel bir gaye. Tev- be etmezse Neynik’e geri dön.

Bu hizmetkar en süratli ve mümkün olan bir şekilde üç yerden hangisini münasip görürse oraya binayı yaptıracaktır. Bina için taşları taşımakta bir zorluk yok¬tur. Eğer bir kişiyi göndermeyi uygun bulursanız bun¬da da bir sakınca yoktur. Allah’ın selamı sizlere, hi¬dayete tabi olanlara ve Şeriat-ı Mustafa’ya yapışan¬lara olsun. Şeyh Abdurrahman’a da selam eder, hal ve hatırını sual ederim. Kendilerine söyle, her ne kadar bu günlerde geleceğimi söylediysem de Haftrenk’te söz konusu olan pek çok maslahat sebebiyle bu şimdilik mümkün değil. Bu hizmetkar insanlarla konuş¬mak hususunda kendisini tam vekil kıldı. O vekaleten yükünü yüklenmiş biridir artık. 19-Cemazil Uhra-1299

65. Mektup

Bu mektubu , Molla Abdulkerim el-Bitlisî’nirı Efendi hazretlerine yazdığı ve Mirza Bey’in artık emr-i şer¬ifinden çıkmayacağını vaad ettiğini belirttiği mektup sebebiyle, Mirza Bey el-Huveytî’ye nasihat etmek için yazmıştır.

O’nun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiler, herşey O’nu teşbih eder.” (Isra, 44) Salat-u selam mahlukatın en şereflisi Muhammed’e, aline ve ashabının tama¬mına olsun. İmdi; Gavs-ı Azam’ın dergahının hiz¬metkarından İzzet sahibi Mirza Bey’e! Allah onu piş¬manlık duyacağı fiilleri işlemekten muhafaza eylesin. Molla Abdulkerim’in, izzet sahibi zatınızın nihai gaye olan Allah Teala’ya yaklaşmayı temin edecek yolu teslim edip kabul ettiğini haber veren mektubu bu hizmetkara ulaştı. Şüphesiz arzu edilen Allah Teal- adır, yoksa deni-kabih-habis dünya değil. Çünkü dünya hayatı oyun, eğlence, süs, övünme, çok malla böbürlenmekten ibarettir. Bunların nihayeti ise heba olmaktır. Bu hizmetkar bu habere hamd etmektedir.

Bu benim rabbimin ikramıdır, şükredecek miyim yok¬sa inkar mı edeceğim diye beni imtihan etmektedir. Allahım! Sen bu hizmetkarı şükredenlerden kıl.

Ruh daraldı ve kalp biran önce varmaya niyetlen¬di. Bu sebeple bu hizmetkar hızlıca varmak için Zir- nak’tan Memânî’ye döndü. Daha sonra gelip esen kader rüzgarı onu kendi ihtiyarı ile iş yapmaktan alıkoydu ve dört veya beş gün geç kalmasını icap et¬tirecek şekilde Haftrenk’e götürdü. Böyle olunca meydana gelen hadiseler kendisinde şaşkınlığa se¬bep oldu ve şu duaya sığınmaktan başka melcei kalmadı: “Allahım! Bana hakkı tam olarak göster. Ona tabi olmayı nasip eyle.” Sonra bu hizmetkarda bu mektubu yazma düşüncesi sadır oldu ve yaz¬maya başladı:

Norşin’de karşılaştığımız ve savaşa gitmek üzere ahidleştiğimiz ey aziz kardeşim! Bu hizmetkarın sev¬gisi hala devam etmekte ve Allah Teala’dan onun rızasını kazandıracak fiilleri işlemeniz için dua et¬mektedir. Sizlere ve bu hizmetkara yapması gerekli olan iş öncelikli olarak bu hususta dikkatli ve uyanık olmamızdır: Dünya, yurdu olmayanın yurdudur. Burası pişmanlık, hüsran, zillet, gurur yurdudur. Sonu ise sekerattır, peşinden de azaplar gelir. Bu azapların en çetini kabir sualidir. Öyle olur ki kabirde azabın en şiddetlisini çeken kafirler bile, daha şid¬detlisi karşısında kabirlerinden çıktıkları gün şöyle derler:

“Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı.” (Yasin,52) Yazıklar olsun, vahlar olsun bu insanlara. İşte bugünün korkunçluğunu ifade etmek için Rab- bu’l İzze’nin onu büyük korku günü olarak (En¬biya.103) beyan etmesi yeter. Keza ulu’l azim peygam-berlerin nefsî nefsî demeleri yeter. Ancak peygam¬berimiz bundan müstesnadır. Her peygamber nefsî nefsî derken o ümmetî ümmetî diyecektir. Cehennem azabı ise kabir azabına göre daha şiddetli ve daha uzun sürelidir.

Ancak, Allah Teala cennette çeşitli nimetler hazır¬lamıştır. Gözler ne böyle birşey görmüş, ne de kulak¬lar işitmiştir. Bu nimetleri insanın aklına getirebilmesi bile mümkün değildir. Bunlar ise dünyada satın alınır. Molla Abdulkerim’in mektuptaki kastından anlaşılan şudur ki, izzet sahibi zatınız Demirci ve Kışlık’ı bu hizmetkar için imar etmek istemektedir. Öyleyse ken¬dinize bir bakın! Bu dünyada gerçekten Allah Teala’ya yaklaşmak istiyor musunuz? Sizin de dü¬şündüğünüz gibi bu hizmetkarın gayesi Allah Teala’nın muradına uygun amel etmektir. Kendileri sizin muhabbetinizle orada oturmak istiyor. Sizler, si¬zlerden sonra da çocuklarınız sizin şanınıza yakışır şekilde hangi şekilde olursa olsun bu işe sebep olu¬nuz. Eğer Abdulkerim’in muradı izzet sahibi zatınızın Allah Teala’ya tevbe etmek istediği ise, bu durumda bu hizmetkara düşen şükür secdesi yapmaktır. Size düşen de hemen, süratlice şevk, cezbe ve koşar adım, ileriye bırakmadan Allah’ın ve kulların haklarını gözetmektir. Bu ikisini eda etmeniz ise Allah’ın lütfuy- la bu hizmetkarın ellerindedir. O bu işe kefildir. İşit- mişsinizdir, tenceresi olan kulpunun neresinde oldu¬ğunu bilir. Busîrî de şöyle der:

Ey nefs! Küçük günahı hakir görme büyüktür

Rabbın gufranı yanında büyük günah küçüktür

Belki rabbim rahmetiyle taksimat yaparken

İsyanın durumuna göre affolman mümkündür Efendimiz Câmî de şöyle der: Günahım ikiyüz harman kadar olabilir Ahimin şimşeği onları iyice yakabilir Yüz kitap dolusu isyanım bile olsa Gözyaşlarım onları tamamen silebilir Kendisini teşbih ettiğim Allah Teala da şöyle buyu¬rur. “Rahmetim gazabımı geçmiştir.” Allah Teala, Rasulü Mustafa’ya (s.a.v) ne kadar mağfiret sahibi olduğuna dair şu ayetleri indirmiştir:

“Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışla¬maz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar.” (Nisa,116) “Allah bütün günahları bağışlar.”(Zümer, 53) (Ey Muhammed), kullarıma haber ver, ben ziyade¬siyle esirgeyenim.” (Hicr,49) “Ancak tevbe edip iman eden ve salih amel işleyenler. İşte Allah on-ların günahlarını sevaplara tebdil eder. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Furkan,70) Beni İsrailden yüz kişiyi öldüren ve tevbe etmek isteyen kimsenin yurduna varmadan önce vefat etmiş olduğu kıssa dahi size yetmez mi? (Enbiya,54) Netice olarak, birkaç gün daha durursanız bu hizmetkar inşaallah sizlere ulaşacaktır. Yok durma yacaksanız hangi yere gitmek istiyorsanız gide¬bilirsiniz. Çünkü bu hizmetkar sizleri uyarmaya, sizler için dua ve istiğfarda “bulunmaya devam edecektir. Zira o kendisi için ne istiyorsa sizin için de onu iste¬mektedir. Hidayet verip, işleri yürüten Allah’tır. Tüm hallerde ona tevekkül etmek gerekir. Allah sizleri de¬vletin işlerini yürümeye ikame ettiği gibi Şeriatın ayakta durmasını temine de kaim kılsın ve sizleri piş¬manlık duyacağınız işlerden muhafaza buyursun. Si¬zlere izzet, şeref ve hidayetin gerektirdiği şeyleri ikram etsin. Zatınıza, dostlara, ihvana ve Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olanlara selam olsun. Allahım! Muhammed Mustafa’ya, aline, ashabına, zürriyetine, ehli beytine selat-u selam eyle. Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun. 19-Cemazil Uhra-1299

66. Mektup

Halifesi Molla Halil’e göndermiştir. Mektupta ih¬vanın sayısını artırmaktaki nihaî gayeyle ilgili olarak iki hususun söz konusu olduğunu beyan etmekte ve bazı emirler ile diğer hususlarda açıklamalarda bu¬lunmaktadır.

Salat-u selam seçtiği kuluna ve seçkin aline olsun. İmdi; Gavs-ı Azam’ın dergahının hizmetkarından Al¬lah yolunda kardeş ve dostumuz olan Halilullah’a. Şeyh Fethullah adıyla göndermiş olduğunuz mek¬tubun maksadı malum olmuştur.

Şunu bilesiniz ki son gaye ve hatta ihvanın sayısını çoğaltmak için uğraşmaktaki amaç Şeriat-ı Mustafa’yı tebliğ etmektir. Bu sebeple Gavs-ı Azam Şeriatle ilgili olarak bu hizmetkara ve ashaba akideyi, Fatiha’yı, teşehhüdü talim etmeyi mecbur tutmuştur. Eğer bir kimse gayret etmesi ve Allah Teala’nın lütfü, Gavs’ın da himmetiyle bir kişiye ik¬ramda bulunur ve birinin sofi olmasına vesile olursa ona iki şey gerekir: Birincisi: Bu işte onu sebep hal- kettiği için Allah’a şükretmek; gevşek davranarak nefsin gösterişe dalıp gerçek hidayet verenin Allah olduğunu unutmaması için istiğfar etmek. Nitekim Al¬lah Teala Rasül-ü Muhtar’a şöyle buyurmaktadır: “Sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Al¬lah, dilediğini doğru yola iletir.” Keza aynı şekilde sofiye iki şey gerekir: Kendisinde hidayetten uzak halin bulunmadığına şükretmek. Çünkü hidayet hali üzre bulunmak helaki önler. İkinci olarak da insan¬ların soğumasına sebebiyet veren günahlarından dolayı istiğfar etmek. Her iki halde de öyle bulunmalı ki, şevk ve muhabbeti artsın. Attar hazretleri Allah Teala’nın inayetini görmenin şartı budur, demiştir. Bununla beraber bu hizmetkara ve sizlere gerekli olan, kalbi Allah’ın dışındakilerden temizlemek, Allah Teala’yı sevmek ve ondan yardım talep edip rabıtalı olmaktır. Böyle yapan kimse kendisini Allah Teala’ya bağlar, diğerlerinden alakayı keser.

Antep’e hangi yoldan gitmeyi münasip görürseniz o yoldan gitmenizi uygun görürüm. Fakat araştırıp, istihare yaptıktan sonra tercihte bulunun. Kalbinizi de halifem Seyyid Ubeydullah’a karşı gelmekten muhafaza edin. Her ikisi hakkında dilinizi tutun, sadece hayırla bahsedin. Özellikle de muhabbeti ke¬sen, kalbi hastalıkları ortaya çıkaran gıybetten uzak durun. Eğer o ikisini meclisinizde anan olursa Allah bizleri ve onları affetsin deyip dua ediniz.

Eğer sizi çağıran kimseleri hikmetli üslublarla kazanmanız mümkünse buna izin veriyorum.

Parsin yoluna gelince onların ve o civardakilerin şartsız olarak size olan taleplerini işittiyseniz öncelikli olanları gözetmek suretiyle bu civarda hizmet edin.

Bu hizmetkarın selamını, bu tebliğde size yardım¬cı olan herkese özellikle de alimlere ulaştırınız. Özel¬likle de Molla Yusuf ile Molla Rasûl’e. Onlara duacı olduğumuzu, olabilecek zararları tekeffül ettiğimizi beyan edin. Eğer annenin veya talim için münasip bir hanımın gelmesi mümkün değilse, hanımları eğiten¬ler perde arkasından bu işi yapsınlar. Senin hanım¬lara sohbet etmen gerektiğinde, sen dahi perde arkasından sohbet et. Yanında da sufilerden bir veya iki kişi bulunsun. Kadınlar perde arkasından seni din¬lesinler. Yalnız sizin gidip gelmeniz onların içinden geçerek olmasın. Siz bir perde arkasına önceden o- turun. Sonra onlar gelsinler. Muvaffak kılacak olan Allah’tır ve tüm işlerinizde O’na tevekkül ederiz. O bize yeter, O ne güzel vekildir. Aşıkların ağlaması Al¬lah’a olan sevgilerinden, korkanların ağlaması da yine O’ndan korkmalarındandır. Halvette olanın enîsi, zatını zikredenin yanında oturanı O’dur. Böyle bir insan üstadın aynasında Allah’ın kendisine olan rahmetini görür, üstadına olan muhabbetinden ilâhi muhabbet kaynaklanır. Üstadın kendisini aşk yoluyla Allah’a götürdüğü kimseye ne mutlu.

Eğer sevgili mecazi aşkla tam sevi İse

Bu hal gazinin giydiği elbiseye benzer

Üzerindeki elbise hakiki yün olsa bile

Daha da güzelini, iyisini giymek ister

Sizlere, ihvana, ashaba, Şeriat-ı Mustafa’ya tabi olanlara selam olsun. Allahım! Efendimiz Muham- med’e, aline, ashabına, zürriyetine ilelebed ziyade¬siyle selam eyle. Onları bereketlendir. Amin. Hamd olsun alemlerin rabbi olan Allah’a (c.c) 9-Recep-1299

67. Mektup

Mektupta kıymetli Halifesi Molla Halil’e letaifleri a?ıklamaktadır:

Bilesin ki iman on cüzden müteşekkildir. Beşi nurânî, beşi de zulmânîdir. Nûrânî olanlar kalp, ruh, sır, hafa, ehfâ’dır. Zulmâni olanlar nefs ve anâsır-ı er- baadır. İlk beş tanesi için alem-i emirde beş kemalat vardır. Kalbin kemali huzur ve tecellidir. Ruhun ke¬mali cezbe ve muhabbettir. Sırrın kemali vahdetin bir bölümüdür. Hafanın kemali istiğrakın bir bölümüdür. Ahfanın kemali izmihlalin bir bölümüdür. Vahdetle murad, alemde zatını görmediği halde müridin mu-radının Allah Teala olmasıdır. Sanki Allah bir deniz, alem de ona dalmış varlık gibi. İstiğrakla murad, hem kendi nefsini ve hem de tüm alemi idrak etmesidir. Sanki bu ikisi Allah Teala’nın zatında müstağrak ol¬muşlar gibidir. Şuhûdunun çokluğundan, alemde k- endisini çokça yakınlaştırdığı için böyle müşahede edilir. İzmihlal ile murad, tüm alemi ve kendisini Allah Teala’nın zatının denizinde etrafı çevrilmiş ve onda sütteki suyun aktığı gibi akıp gittiğini görüp idrak etmesidir.

Zulmani beş cüzde bu kemalatın zıttı olan beş noksanlık vardır. Nefsin noksanlığı Allah Teala’ya düşmanlık yapmasıdır. Dünyayı ve onun istek duyu¬lan yönlerini sevmektir. Toprağın eksikliği ise taatta gevşekliktir. Suyun noksanlığı ise nifak, karışıklık olup içinde bulunduğunu günahlarıyla boyanmasıdır. Tıpkı suyun içinde bulunduğu kabın rengini alması gibi. Ateşin noksanlığı ise gadab ile tutuşup yan- masıdır. Havanın noksanlığı ise tekebbürdür.

Nurani letaiflerin asılları alem-i emirdedir. Bu alem ise maddesiz olarak bunlarla mevcut bir alemdir. Bu alemde var olan herşey noksanlıktan ve ayıptan uza¬ktır. Çünkü bu ikisi yaratılmış olan bu alemin eserle- cindendir. Bu alem ise maddeyle mevcuttur.

Kalbin aslı arşın zeminidir. Ruhun aslı yukarısı do¬kuz bin yıllık mesafedir. Yeryüzünün sathından ar-şın sathına kadar mesafe de bu kadardır. Sırrın aslı bunun bir o kadar yukarısındadır. Hafa da aynı me¬safede bir o kadar yukarıdadır. Ahfa da aynı mesa¬fede bir o kadar yukarıdadır. Bu asılların tamamı sı¬fat aleminde kendi asıllarına göre gölge gibidir. Keza bu asıllarda alem-i şuûndaki kendi asıllarına göre gölge gibidir. Bu asıllara ise sadece peygamberimiz ulaşmıştır. (Zatına, ashabına, zevcelerine ve zürriye- tine salat-u selam olsun). Nurani latifelerden herbiri zulmani cüzlerden herbirinin karşıtıdır. Kalp toprağın, ruh nefsin, sır suyun, hafa ateşin, ehfa havanın muk¬abilidir. Geriye doğru alemi mahlukata doğru geri geri gelindiğinde mukabele işi ortaya çıkar.

Mahlukat aleminden asıllarına, asıllarından asılla¬rının asıllarına, sonra da asıllarının asıllarının asılla¬rına doğru yapılan nurani letaifler yolculuğu Allah Te- ala’nın dilediği kimse için hal yoluyla oiur. Makam yo¬luyla değil. Çünkü makamları geçerek böyle bir yol¬culuğu sadece Nebi (s.a.v) yapar. Kişinin hal yoluyla olacak bu yolculuğu, kamili mükemmil bir şeyh vası¬tasıyla: Allah’ın lütfuyla, rabıta veya Allah Teala’yı zikretmekle veya cezbe-i vehbiyye ile gerçekleşir. Bazılarınca asıllara yolculuk makam yoluyla da olur.

Kalbin kendi makamına erişmesinin alameti, huzur ve buna terettüb eden şuhûddur. Ruhun kendi makamına ulaşmasının alameti de hangi tür vahdet olursa olsun vahdete ulaşmasıdır. Hafanın kendi makamına ulaşmasının alameti istiğraktır. Ahfanın kendi makamına ulaşması ise izmihlal iledir. Bu u¬laşılan hallerin dışında insan için keşifler, tenvîrât, aydınlık, dumanla kaplılık, güneş gibi suretler, sis gibi durumlar da olur. Omurga nasıl insanı ayakta tu¬tarsa diğeri de onu arşa uzatır. Tüm bu durumlarda güzel olan, insanın niyaz ve muhabbetle, bedende var olan bu letaifleri keşfedip harekete geçirmesi ve böylece zikir ve rabıta ile arşa doğru yükselmesidir.

Salik bu yükselişi gerçekleştirirken bu zikredilen şeylerden birşey hissetmez, ancak letaifleri kendi makamlarına yükselirler. Ancak bunların meydana geldiğine dair alametler vardır. Günahlardan kaçın¬mak gibi. Bu huzurun alametidir. Keza Şeriatın emir¬leri dışına taşmamak gayreti gibi. Bu da cezbenin alemetidir. Keza dil ile Allah Teala’yı zikretmek gibi. Çünkü muhabbetin alameti mahbubu çokça zikret¬mektir. Keza hayret, fuyûzâtta baygınlık ve sekr vahdetin alametidir.

Aynı şekilde gevşeklik, kuvvetin gitmesi gibi du¬rumların tersi olan durumlar da bunların tersine olur. Bu halleri yaşayan kimse ilâhî fuyûzâtı çok taleb ed¬er ve sudan çıkarılmış fakat suyun sesini duyan ba¬lığın durumu gibi her taraftan kendisini aynı hisseder. Keza boğazlanmış kurbanlıklar gibi iş-tiyakının faz¬lalığından hareketlidir. Aynı şekilde kendi nefsi açı¬sından, nefsinin ye’se düşmesi karşısında Allah’a çok niyaz eder, mağfiret diler. Bu ikisi ise istiğrakın alametindendir. Keza bu insan fitne ve heva rüzgar¬larına karşı hareketsiz dağlar gibidir. Rıza makamın¬da sükûn içindedir. Başka bir hali tercih etmez. Bu ik¬isi de izmihlalin alemetidir. Bazı letaifleri diğer letaif- lerde böyle bir durum maydana gelmez-ken yükse¬lebilir. Avamdan bazılarında huzur hali bulunmaması¬na rağmen cezbe-i sekr halinin bulunması gibi. Bunun gibi bazılarında cezbe hali olmaksızın mahv halinin yaşanması gibi. İşte bu yüce yürüyüştür, buna cezbe yürüyüşü, vahdette fena ve velayet makamı denir.

Allah-u Teala dilerse bir kulu marifet yürüyüşüne ve “Nefsini bilen rabbini bilir” makamıyla teşerrüf et¬meye muvaffak kılar. Yani nefsinin acziyetini, nok¬sanlığını bilen kimse rabbinin kudret ve kemalini idrak eder.

Nefsi kemale erdirmede ve insanları buna yöneltip Şeriat-ı Garrayı hem nefse hem de insanlara tebliğ etmek veya ilk önce sadece nefsi kemale erdirmeye çalışmak gerekir. Birincisi başkalarına dönüş diye isimlendirilir. Bu tebliğle emrolunmuş olan nebilerin ve rasüllerin yoludur. İkincisi ise nefse dönüş olarak isimlendirilir. Bu da başkalarına tebliğle emrolunma- mış nebilerin yoludur. Bu insana Allah Teala’nın aza¬metini ve kibriyasını tanıtır. Böylece salik kendi nefsi¬ni bu makama ulaşmaktan ve yakın olmaktan uzak görür. Önceden sahip olduğu şeylerin sadece kuru bir iddia olduğunu görür ve yakınlık iddiasından ge¬risin geriye döner, ahlakını güzelleştirmeye yönelir. Geri geri dönmenin manası şudur: Kendisinin iki gözü vardır. Bir gözü mahbuba ulaşmasını sağlar. Bir gözü de hizmet, kulluk ve ahlakını güzelleştir¬mesini temin eder. Bu makam ünsiyet makamı olarak isimlendirilir. Çünkü salik kendisinde var olan bu makam sebebiyle visali taleb eder. Amellerindeki kusuru görür, layık olmadığını düşünerek hizmeti, ahlakı güzelleştirmeyi talep eder. Ve nihayet visale hazır olur, aşk-u muhabbetle insanlara yönelir. Ehfa- ya dönüşle tekebbür hastalığı, Allah dışındaki her- şeyden (masivadan) istiğna etmeyi doğurur. Hafiye dönüşle gadab hastalığı gayrete dönüşür ve nefsi için değil de Allah için kınar. Sırra dönüşle başka şeylerle karışma ve beraber oturduğu kimselerin hal¬lerini alma şeklindeki hastalığı onların güzel ahlakı ile karışma ve hallerini almaya döner. Ruha dönüşle dünyayı ve nefsin arzularını sevme şeklindeki hastalığı onların güzel ahlakı ile karışma ve bu hal¬lerini almaya döner. Kalbe dönüşle gevşeklik ve kay¬paklık hali hilme ve yumuşaklığa döner. Bu beş hastalık -ki bunlar mefsedet, kusurların ve eksiklik¬lerin kaynağıdır- bu beş güzel ahlakla değiştiğinde – ki bunlar da insana layık olan her kemâlâtın kay¬nağıdır- kalbinden marifet nurları her tarafa doğru fışkırır. Bu halde ilâhî fuyûzât her işitilenden, görülenden, tadılandan, koklanandan, tutulandan ve idrak edilenden elde edilir. İşte bundandır ki Gavs-ı Azam şöyle buyurmuştur: “Arifler için lezzet alınacak şeylerin haddi hesabı yoktur.” Böylece kişi için mut¬lak fenayla şereflenme makamı gerçekleşir. Kendi¬sinden zuhur edilen herşey Allah’tan, Allah’a ve Allah için olur. Bu seyr-i süflî, seyru’r-ricat, sayru’l-marife, seyru kemalâtin Nübüvve, seyru’l-emrâz, seyru’t-ten- bîh diye çeşitli adlarla isimlendirilir. Bu zikredilen hal ile letaifler ve zulmani cüzlerle bir karşılaşma mey¬dana gelir ve her latife karşısındaki hastalığın üzeri¬ne gider ve kişi sonunda en güzel ahlakla ahlaklanır.

Şeyh Abdurrahmân-ı Taği (k.s)’nin mektupları 175

68. Mektup

Mübarek halifesi, Molla Ahmed’e göndermiştir. Mektubunda bir şahsın öldürülmesiyle ortaya çıkan sorunların düzeltilmesini emretmektedir.

Bir olan Allah yolunda kardeşim Molla Ahmed’e. Allah dünyada ve din üzere olan hayatınızda şere¬finizi artırsın. Evvela sizlere çok çok selam eder, du¬alar eylerim. Sıhhat içinde bulunmanızı dilerim. İkinci olarak, size bildirmek isteriz ki, Molla Davud köyünde çıkan, meselede öldürülen kişinin kardeşi akrabasıyla birlikte bize geldi. Bunlar el-Hıssî’nin halifesinin köyünde oturan yakınları ve akrabalarıyla aralarında ittifak etmişler. Ben onları orada iskan ettim ve davalarını halletmeyi üzerime aldım. Kendilerine çok¬ça nasihat ettikten sonra bizim söylediklerimizi kabul eylediler. Ben de halifesine mektup yazarak onları iskan etmesini istedim. Siz de Abdal Ağa ve mezkur köy halkı ile konuşun ve maktulun yetimleri için ne gerekiyorsa onlara versinler. Yetimlere, maktulun kardeşi ve asabesine mal vererek sulh yapsınlar. Keza Abdal Ağa’nın sulhun nasıl yapılabileceğiyle il-gili olarak ne dediğini bize yazın. Çünkü ben cevap gelene kadar onları iskan ettim. Eğer halledemeye- cekseniz biz o tarafa gelelim. Sizlere, yanınızdak¬ilere ve hidayete tabi olanlara selam olsun. Bu büyük fitneyi daha başından itibaren ıslah gerekir. Bu yüz¬den hem siz hem de Abdal Ağa sulh sağlamak ve bu davayı halletmek için tüm gayretinizi ortaya koyun.

69. Mektup

Yine halifesi Molla Ahmed’e göndermiştir. Mektup¬ta Mirza Han’a ihsanda bulunmayı emretmektedir.

O’nun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiler, herşey onu teşbih eder.” (isra, 44) İmdi; Gavs-ı Azam’ın der¬gahının hizmetkarından Samed olan Allah yolunda kardeşim Molla Ahmed’e. Mektubu getiren Mirza Han irşad dairesinin kutbunun ashabından, bizi sevenler¬den ve bize karşı halis olanlardandır. Oğlu da bizim hizmetimizde vefat etmişti. Sizden beklenen ona ih¬sanda buiunmanızdır. Çünkü ona yapılacak ihsan bize yapılmış gibidir. Ümid ediyorum ki, müridleri farz ve sünnet olanı tasaddukta bulunmak üzere teşvik edersiniz. Size ve hidayete tabi olanlara selam osun. 11-Şaban-1299

70. Mektup

Halifesi Molla Ahmed’e göndermiştir. Mektupta Erzurum’dan kendisine kollu yelek alınmasını emret¬mektedir.

Onun adıyla. “Yerdekiler ve göktekiler, herşey onu teşbih eder.”(isra, 44) Allah efendimiz Muhammed’e (s.a.v), aline ve ashabına salat etsin. İmdi; öncelikle Allah yolunda kardeşim Molla Ahmed’in selamette olmasını dilerim. Marifet ve ke¬mal derecelerinde yükselmeye devam etsin. İkinci o- larak, sizce de malumdur ki mektubu getiren Abdul-lah’a kollu yelek alınması için on beyaz mecidiye verdik. Uzunluğu, üzerine gömleğin çekilebileceği kadar olsun. Genişliği de tam olsun. Yenleri de kaf¬tan yeni gibi olsun. İçi kürk olsun, ancak kürkü en iyi cinsten olsun. Sizden isteğim parayı Mustafa Ağa’ya verip Erzurum’dan alması için teslim etmenizdir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.