ŞEYH BAHAUDDİN’DEN DİNLEDİĞİM
Şeyh Bahauddin hazretleri bir zahir âliminden naklederek bana şöyle bir olay anlattı: Gevaş’da kadılık yapan bu zahir âlimi şöyle dedi:
— «Bir gün Ervasî hazretlerinin —Kaddesellahu tealâ ruhehu— huzuruna girmiştim. Yanına oturunca bana sırtını çevirdi ve Molla Abdurrahman Till Melâkendi hazretlerine dönerek sırtı bana dönük vaziyette onunla konuşmaya başladı. O sırada içimden “niye yüzünü bana dönmüyor, oysa ben yabancıyım” diye geçirdim. Bunun üzerine derhal başını bana çeviriverdi. Vallahi o anda onu kalbimde döner vaziyette gördüm ve anladım ki, onun arkasını dönüşü tıpkı yüzyüze gelişi gibi hayırdır ve tıpkı önünde duran kimse gibi arkasında bulunan kimseden de gafil değildir.»
TARİKATIMIZIN ŞARTLARI VE ADABI
Aşağıda okuyacağınız tarikat şartları ile adabı, Mevlâna Halid Sehrzurî’nin halifesi Şeyh Muhammed b. Selman-i Bağdadi’nin eserinden alınmıştır. Kitabın bir yerinde şöyle deniyor:
Murid, kâmil ve kemale erdirici bir şeyh bulunca onun yanına girmeli ve kendisine hem bedeni ile hem malı ile ve hem de kalbi ile hizmet etmelidir. Bu hizmet sırasında gerek şeyhin huzurunda ve gerekse onun arkasından şu şartlara ve edeplere uymalıdır. Çünkü edebe aykırı hareket etmek bereketi giderir, nuru zulmetle değiştirir, araya manevî bir perde gerer ve şeyhten uzak kalmaya yol açar. Bu konuda şeyhin tabiatının değişip değişmemesinin hiç bir rolü yoktur. Nitekim nakledildiğine göre bir gün İmam Züfer hazretleri abdest alırken İmam Ebu Hanife hazretleri yanından geçiyordu. Bu durumda İmam Züfer hazretleri ayağa kalkarak hocasına hürmet göstermemişti. İşte sırf bu yüzden İmamı Züfer’in görüşleri Hanefi mezhebinde zayıf kabul edilmiştir. Oysa İmam-ı Züfer, Ebu Hanife’nin hem en önemli arkadaşlarından biri ve hem de yanında en çok bulunan talebesi idi.
Her murid tarafından gözetilmesi gereken şartların sayısı onikidir. Şimdi bu şartları belirtelim:
— Şeyhin hareketlerine karşı müridin kalbinde hiç bir itiraz, hiç bir kuşku belirmemelidir. Şeyhin hareketlerini elinden geldiği kadar iyiye yormalı, iyiye yoramadığı durumlarda da kusuru kendi anlayışının kıtlığında bulmalı, başka bir ifade ile bu konuda Kur’ân’da anlatılan Hz. Musa —selâm üzerine olsun— ile Hızır arasındaki kıssayı kendine örnek edinmelidir.
Çünkü itiraz tarikatte en kötü davranıştır ve itirazcı hiç bir bakımdan mazur görülemez. İtiraz yüzünden şeyh ile murid arasına gerilen perdeyi hiç bir şey gideremez. Bu yüzden onu ortadan kaldırmak hemen hemen imkânsız gibidir. İtirazın bir başka özelliği de müride doğru uzanan feyiz kanallarını kapatmasıdır. Buna göre, ey kardeşim, bu öldürücü hastalıktan uzak durmalısın!
— Murid, içinde beliren iyi ve kötü, bütün duygu ve kuşkularını şeyhine açmalı, böylece şeyhi, bu duygu ve kuşkuları giderebilme imkânına kavuşmalıdır. Çünkü şeyh doktor gibidir. Şeyh müridin halinden haberdar olunca hastalığını gidermeye ve kendisini iyileştirmeye yönelebilir. Murid duygu ve kuşkularını açıklama konusunda şeyhinin keşfine dayanmamalıdır. Çünkü keşif bazen bulanık çıkar ve yanılır. Keşfin yanılgıya düşmesi, velilerin nazarında, tıpkı içtihaddaki yanılma gibidir. Yalnız keşif doğru bile olsa onunla amel edilmez ve zahir aracılığı ile desteklenmedikçe ona hüküm dayandırılamaz.
— Murid, şeyhinden sadakatle manevî feyiz beklemelidir. Sıkıntılar ve güçlükler tutumunu değiştirmemelidir. Hiç bir aldatıcı söz, hiç bir hile şeyhine karşı beslediği ve nefsine, malına ve çocuklarına karşı beslediğinden daha üstün olan samimi ve sınırsız sevgiyi gölgelemeye yol açmamalı ve inanmalı ki, ulu Allah’dan beklediği her mazhariyet ancak şeyhi vasıtası ile gerçekleşebilir.
— Şeyhin emri olmadıkça murid onun her türlü normal hareketini taklid etmemelidir. Şeyhin sözleri bu hükmün dışındadır. Çünkü bazı hareketleri onun ermiş olduğu makamın ve sahip olduğu halin gereği olabilir ki, o takdirde bu hareket murid için öldürücü bir zehir olur.
— Murid şeyhin emirlerini yorumsuz ve ertelemesiz yerine getirmelidir. Çünkü gerek yorumlama gayretkeşliği ve gerekse erteleme feyzin akışını önleyen başlıca engellerdir.
— Murid, şeyhinin kendisine tavsiye ettiği zikri, teveccühü, murakebeyi yerine getirmeli ve kendisine yasak ettiği tarikat geleneğine aykırı virdlerden uzak durmalıdır. Çünkü müridin daha çok hangi ameli ön plâna alacağını şeyhinin feraseti belirler. Bu tercih murid hesabına ulu Allah’ın nurlarından biridir.
— Murid kendisini canlıların en hakiri olarak saymalı ve kendisini hiç kimseye karşı hak sahibi saymamalıdır. Böyle düşününce başkalarının kendi üzerindeki haklarının üstesinden o hakları ödeyerek, gözeterek ve ana hedeften başka her şeyle münasebeti keserek gelmek mümkün olur.
— Hiç bir konuda şeyhe ihanet etmemek; şeyhe karşı son derece büyük bir hürmet beslemek; şeyh tarafından telkin edilmiş olan zikir ile kalbi ihya etmek, gafleti ve kuşkuları kovmak.
— Müridin dünya ve ahiretle ilgili hiç bir muradı olmamalı, sadece ulu Allah’ın zatına göz dikmelidir. Hatta hal gibi, makam gibi, fena gibi, beka gibi bir manevî dereceye bile talip olmamalıdır. Aksi halde bu isteği nefsinin kemale ermesi amacı ile çelişen bir engel olur. Buna göre murid şeyhin yanında ölü yıkayıcısının önünde yatan ölü gibi olmalıdır. Murid haklı olduğu zaman bile şeyhinin sözüne itiraz etmemeli, hatta şeyhinin yanlışının kendi doğrusundan daha iyi olduğuna inanmalı ve şeyhi kendisine bir şey sormadıkça ona hiç bir şeyden söz etmemelidir.
— Murid gerek şeyhinin emirlerine ve gerekse kendisinden daha önde bulunan halife ve muridlere karşı itaatkâr ve eğik boyunlu olmalıdır. Hatta kendisinden daha önde bulunan halife ve muridlerin zahirî amelleri kendi amellerinden daha az bile olsa bu bahaneye sığınarak onlara itaat etmekten geri kalmamalıdır.
— Murid şeyhinden başka hiç kimseye derdini açmamalıdır. Eğer şeyhinden uzakta bulunuyorsa veya mecbur kalmışsa ancak cömert ve takva sahibi birinden isteyeceğini istemelidir.
— Murid hiç kimseye kızmamalıdır. Çünkü kızgınlık, zikrin nurunu söndürür. Ayrıca murid hiç kimse ile tartışmaya ve münakaşaya girişmemelidir. Çünkü tartışmak unutkanlığa ve dargınlıklara yol açar. Murid birine kızınca veya biri ile tartışınca önce ulu Allah’a karşı istiğfar etmeli, arkasından da haklı olsa bile karşısındakinden özür dilemelidir. Bunun yanında murid hiç kimseyi küçük görmemeli, tersine gördüğü herkesi ya Hızır —-selâm üzerine olsun— veya veli kabul edip ondan yararlanmaya bakmalıdır.
Hem şeyh ve hem de araştırıcı bir âlim olan Tacüddin al-Hindî an-Nakşibendî tarafından kaleme alınmış olan «en-Naciyet-ül Kebîr» adlı eserde şöyle deniyor:
«Bilesin ki, şeyhin murid üzerindeki haklarının bir kısmı ancak tarikat adabına uymakla karşılanabilir. Demek oluyor ki, tarikat şeyhlerine hürmet etmek onların haklarını karşılayacak bir sebep olduğu gibi bu hürmeti savsaklamak eksikliğin ve hüsranın ta kendisidir. Çünkü şeyh ile murid arasında manevî bir baba – evlâd münasebeti vardır.»
Bana kalırsa şeyh ile murid arasında bulunan bu manevî münasebet, ehl-i muhabbet nazarında, zahiri baba-evlâd münasebetinden daha üstün ve daha güçlüdür. Çünkü zenci asıllı Bilâl-i Habeşî’yi, acem asıllı Selman-ı Farisî’yi ve rum asıllı Suheyb’i ehl-i beyte katarken Ebu Talib’i ehl-i beyten uzaklaştıran faktör, bu münasebettir. Bilindiği gibi amcalık gibi gayet yakın bir akrabalık ilişkisi Ebu Talib’in işine yaramamıştır. Çünkü ilâhî irade kendisi ile Peygamberimiz arasına girmiştir. Nitekim âşıkların sultanı Şeyh Şerefuddin Ömer b. Farız aşağıdaki beyti ile bu münasebete, bu manevî neseb bağına işaret etmek istemiştir:
«Sevgi kurallarına göre aramızda ana – babaya dayanan nesebden daha yakın bir neseb vardır.»
Müridin şeyhe karşı takınacağı ittifakla belirtilen adabın sayısı onbeşdir. Şimdi onları sıralıyoruz;
— Müridin itikadı sadece kendi şeyhi üzerine yoğunlaşmış olmalıdır. Yani murid ancak kendi şeyhi ile amacına ve hedefine ulaşacağına inanmalıdır Müridin gözü başka bir şeyhe yöneldiği zaman kendi şeyhinden
sağlayacağı faydalardan mahrum kalacağı gibi kendisine kadar uzanan feyiz kanalı da tıkanır.
— Murid şeyhine boyun eğmiş, emirlerine peşinen teslim olmuş ve tasarruflarına razı olmalı, hem malı ile ve hem de bedeni ile onun hizmetinde olmalıdır. Çünkü iradenin özü ve sevgi ancak bu yolla ortaya konur; sadakat ve ihlâsın ölçüsü de ancak bu ölçü ile ölçülür.
— Genel olsun, özel olsun; ibadet olsun, adet olsun murid, bütün işlerde şeyhinin iradesini kendi iradesinin yerine geçirmelidir.
— Murid şeyhinin imkân nisbetinde hoşlanmadığı şeylerden kaçınmalı, hatta şeyhinin tabii olarak hoşlanmadığı şeylerden bile hoşlanmamak, şeyhinin iyi ahlâklı ve olgunluğuna güvenerek bu tip şeylerden uzak durmalıdır.
— Murid olayların, rüyaların, makamların ve keşiflerin yorumu konusunda sabırsızlık göstermemeli, eğer bunlar hakkında bir yorum belirirse bu yoruma güvenmemeli, durumunu şeyhine arz ettikten sonra, ayrıca üstelemeksizin şeyhin cevabını beklemelidir. Bu arada eğer biri şeyhe bir şey sorarsa, şeyhin yanında o kimseye cevap vermeye kalkışmamalıdır.
— Şeyhin meclisinde alçak bir ses ile konuşmalıdır. Çünkü büyükler karşısında yüksek sesle konuşmak edep kurallarına aykırıdır. Ayrıca murid, şeyhinin yanındaki konuşmalarında, sorularında, cevaplarında ve diğer hareketlerinde lâubalilik ve ciddiyetsizlik kapısını açmamalıdır. Çünkü böyle bir tutum şeyhin ihtişamını müridin kalbinden siler. O yüzden murid böyle bir tutumdan dikkatle kaçınmalıdır.
— Murid şeyhi ile ne zaman konuşacağını bilmeli, bunun için uygun fırsatları kollamalı; ayrıca şeyhi ile konuşurken edep ve huşu içinde olmalı, gerektiğinden çok konuşmamalı, gerekli söz miktarını da derecesine ve haline göre ölçmeli, bunun yanında şeyh kendisine cevap verirken de tüm dikkati ile onun söylediklerini dinlemelidir. Aksi halde içinde belirebilecek olan keşiflerden mahrum kalır. Oysa müridin mahrum kaldığı mazhariyetler, ancak nadir olarak tekrar kendine dönebilir.
— Murid şeyhinin açıklanmaması gereken sırlarını açıklamamalıdır.
— Murid hiç bir halini, hiç bir kuruntu ve kuşkusunu, başından geçen hiç bir olayı ve Allah vergisi olan hiç bir keşfini veya kerametini şeyhinden saklamamalıdır.
— Murid halka şeyhinin sadece anlayabildikleri ve kavrayabildikleri sözlerini nakletmeli, yoksa her sözünü rastgele herkese anlatmamalıdır.
— Murid adayı bir şeyhe inanıp güvenince karşısına çıkmalı ve ona «marifetullah’ı aramak için size geldim» demelidir. Şeyh kendisini muridliğe kabul ettikten sonra başka hiç bir dilekte bulunmaksızın istekli ve arzulu bir şekilde hizmet ederek kendisini ona tam olarak kabul ettirmeyi beklemelidir. Şeyh kendisine bir şey telkin edince devamlı şekilde onunla meşgul olmalı, bu arada hayırlı bile olsa içinden hiç bir duygu geçirmemelidir.
— Murid başkalarının selâmım şeyhine ulaştırma görevini üzerine almamalıdır. Çünkü bu edebe aykırıdır.
— Murid tüm dikkatini şeyhinin iradesine yöneltmeli, başkalarım nazar-ı itibara almamalı, şeyhinin hareketlerinde, sözlerinde, sıfatlarında ve zatında fani olmalı, kendini kaybetmelidir. Çünkü bilindiği gibi «fena fişşeyh (müridin kendisini şeyhinde yok etmesi) fena fillâh’ın ilk adımıdır» denmiştir.
— Murid şeyhinin gözleri önünde abdest almamalı, onun bulunduğu yerde tükürmemeli, sümkürmemeli ve onun huzurunda onunla birlikte olmaksızın nafile namaz kılmamalıdır.
— Murid hiç bir tereddüt veya ihmal göstermeksizin şeyhinin emrine koşmalı, şeyhinin emrini tam olarak yerine getirmedikçe ne durulabilmeli ve ne rahat edebilmelidir
MURİDLER ARASINDA GÖZETİLECEK EDEP KURALLARI
— Murid, hiç bir zaman diğer muridlerin ortaya çıkan ayıplarına veya meydana gelen ayak sürçmelerine bakmamak, onları görmezlikten gelmelidir. Çünkü kendisi de ayni durumlara veya benzerlerine düşebilir. Nitekim arifler «insanların ayıpları hakkında keşif yolu ile bilgi sahibi olan sufînin bu keşfi şeytani bir keşiftir» demişlerdir. İnsanların ayıplarına göz diken ve gördüğü ayıpları kötüye yoran kimse tarikatın feyzinden fazla faydalanamaz, onun kalbi bozuk olur ve şeyhinden de yarar sağlayamaz.
— Murid, ulu Allah’ın kendisine bağışlamış olduğu her şeyi diğer murid kardeşleri ile paylaşmalıdır.
— Murid, tekke yöneticilerine ve diğer yöneticilere güçlük çıkarmamalıdır.
— Murid, hayırlı günler, geceler ve mevsimler konusunda diğer murid kardeşlerini uyarmalıdır. Seher vakitleri, cuma geceleri, Ramazan ve Kurban bayramları ile Kadir geceleri gibi. Ayrıca kardeşlerinden önce uyanıp da kendisini onlardan daha çok ibadet eder gören murid, kendisini onlardan üstün görmemeli, tersine diğer kardeşlerinin uykularını kendi ibadetinden daha ihlâslı saymalıdır. Çünkü uyku yazıya geçmez.
— Murid, hiç bir şekilde ne şeyhi ve ne de arkadaşları konusunda diğer muridler için kötü örnek olmamalıdır. Meselâ şeyhinin eli altından ve terbiyesinden çıkarak dünya ile ilgili görevlerin peşine düşmemeli, dünya bilgisi toplamaya göz dikmemek, kendisine bol yiyecek ve giyecek sağlamaya yönelmemek ve böylece şeyhinin ve murid kardeşlerinin haklarını çiğneyerek kendisine özenenlerin davranışlarını taklit edecekleri bir kötü örnek olmamalıdır. Böyle olduğu takdirde zavallı muridleri bütünü ile mahvetmiş olur.
— Murid, tembelliğe ve miskinliğe dalmamalı, tekkenin ihtiyaçlarını giderme konusunda diğer murid kardeşlerine yardımcı olmaktan geri kalmamalıdır.
— Murid, her türlü sıkıntıya katlanma konusunda kardeşlerine örnek olmalıdır.
— Murid, ailesi, akrabası veya kendisine bakacak dostları olmayan muridlerin tekkedeyken hasta yatağına düşenlerine hizmet etmekten geri kalmamalıdır.
— Murid, kardeşlerine karşı beslediği duygular bakımından kendini daima murakebe (gözetim) altında tutmalı, herhangi bir müslümana karşı kalbinde kötü yönde bir değişiklik belirir belirmez o kötü duyguyu gidermeye çalışmalı ve müslüman kardeşi hakkında iyi düşünmelidir.
— Murid, ölüm döşeğinde yatan kardeşine karşı yakın ilgi göstermeli, onun yanı başında sabahlayıp üzerindeki haklarını ödemiş olarak onu uğurlamalıdır.
— Murid, duâ ederken diğer murid kardeşlerini unutmamalı, onlar için geceleyin kalkarak kıldığı namazların secdelerinde ulu Allah’dan mağfiret ve müsamaha dilemelidir ki, yanı başında bulunan melek de ona «sana da» diye karşılık versin.
— Murid, her kardeşini daima iyilikle anmalı, özellikle bir kardeşi ile küs olduğu günlerde bu tutumu daha büyük bir ısrarla sürdürmeli, böyle yapmasına karşı direnebilecek olan kalbindeki duygulara ve diline aldırmamalıdır.
— Murid, kardeşlerine hizmet etmeyi ve onların temel ihtiyaçlarını gidermeyi nafile ibadetlerden daha önde ve daha önemli tutmalıdır.
— Murid, helâları temizleme konusunda önayak olmalıdır. Ayrıca diğer kardeşlerine muhtaç olup da isteği reddedilerek başkalarının günaha girmesine sebep olmamak için yanında ustura, bıçak, makas, iğne ve şiş bulundurmalıdır.
— Murid, herhangi bir murid kardeşine veya başka birisine yahud —Allah göstermesin— şeyhine karşı edebe aykırı bir harekette bulunduğu zaman başını açarak ve sağ elini sol eli üzerine koyarak tekkenin ayakkabılığında ayakkabılarla ayni hizada durarak kardeşine veya şeyhine karşı yapmış olduğu haksızlıktan dolayı pişman olduğunu belirtmeli ve af dileği kabul edilinceye kadar hiç oturmamalı, tersine kendisine acınıncaya kadar ayakta dikilerek «ben zalimim, ben haksızım» demelidir.
— Murid, daima diğer murid kardeşlerini edep kurallarına uymaya teşvik etmelidir.
— Murid, özrü olmadıkça koku verici yiyecekler yemekten kaçınmalıdır.”
Şeyh Muhammet b. Selman-ı Bağdadi’nin eserinden alınmış olan kısım burada sona ermiştir.
